Taraf Wikileaks Türkiye belgelerini yayınlamaya devam ediyor... 2003'te Irak tezkeresinin reddedilmesini değerlendiren ABD Büyükelçisi: En iyi dostumuz olduğunu söyleyen generaller bu sonuca katkıda bulundu. Tezkerenin reddinin ardından Ankara'nın tepkisini ise ABD'ye Müsteşar Uğur Ziyal iletmiş: Şoktayız...
Kimine göre, Türk-Amerikan ilişkileri tarihinde bir dönüm noktası; kimine göre Türkiye'de demokrasinin rüştünü ispatladığı gün. Öyle bir tarih ki, başka hiçbir konuda uzlaşamayan şahsiyetlere benzer yorumlar yaptırabiliyor. savaş karşıtlarıyla ulusalcıları, İslamcılarla laikçileri ortak duygularda buluşturabiliyor. Eski CHP lideri Deniz Baykal, örneğin, 23 Nisan 2010'da Meclis kürsüsünde konuşurken, TBMM'nin yakın tarihindeki iki "onurlu" kararın, 1974'teki Kıbrıs Harekâtı ve 1 Mart 2003'te AKP hükümetinin verdiği tezkerenin reddedilmesi olduğunu söylemişti. Baykal'la pek de anlaşmadığı bilinen bir isim, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise, 1 Mart 2003'te "TBMM Başkanı" sıfatıyla yönettiği oturumda alınan sonucu, iki yıl sonra, 26 Mayıs 2005'te Washington'u ziyareti sırasında değerlendirirken, "1 Mart, ABD ile yeni ama çok sağlıklı bir dönemi başlattı... 1 Mart hayırlara vesile oldu" diyecekti.
Tezkerenin Meclis'e gelmesinden üç ay önce, 3 Aralık 2002'de, güvenoyu alalı beş gün olan Başbakan Abdullah Gül ile ABD yetkilileri arasında yapılan Irak Savaşı pazarlığına ilişkin bir WikiLeaks belgesini geçen hafta yayımladık. Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson'ın bu pazarlıkla ilgili notlarını Washington'a ayrıntılarıyla aktardığı gizli telgrafın tam metni Taraf 'ta çıkınca, Cumhurbaşkanı Gül, mesafeli bir açıklama yaptı:
"Siz burada yaşıyorsunuz, o dönemi yaşadınız, hep beraber yaşadık. Dolayısıyla neticelere bakarsınız ona göre karar verirsiniz. Bunların bazıları doğru, bazıları yanlıştır. Bunlar rapor eden diplomatların bilgileri, anlayışları, algılamaları ve çaplarıyla ilgilidir."
Gül'ün, "Neticelere bakarsınız" derken kastettiği gelişmelerden biri de, tezkerenin reddi miydi bilmiyoruz ama ABD ile yürütülen savaş pazarlığının "neticelendiği" gün o gündü. Biz de şimdi projektörlerimizi o güne çeviriyor ve Libya operasyonuyla ilgili tezkerenin Meclis'ten geçmesinin hemen ertesinde, sekiz yıl geriye, Irak tezkeresinin reddedildiği 1 Mart 2003'e uzanıyoruz: Amerikalı diplomatlar, Meclis'in kararını hangi tahminlerle beklediler ve sonucu nasıl değerlendirdiler? Türkler, Amerikalılara tezkerenin reddini nasıl açıkladı? ABD, bu sonucu gizli yazışmalarında nasıl yorumladı? "WikiLeaks Türkiye Belgeleri"ni bu sorulara cevap arayarak taradığımızda, çoğu "kişiye özel," bir kısmı "gizli" ibareli ona yakın telgraf çıktı karşımıza. İşte o telgraflardan, öncesiyle sonrasıyla, bir günün hikâyesi...
GÖNÜLLÜYE GÖNÜLSÜZLÜK
Bush yönetimi, Irak'a savaş açmayı ve bunu da uluslararası destek alarak yapmayı kafasına koyduktan sonra, "coalition of the willing" (gönüllüler koalisyonu) kavramı, bir anda Amerikan diplomasi jargonunun merkezine yerleşti. Bu kavram, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına dayalı bir "barış gücü" operasyonunun mümkün olmadığı ve NATO gibi belli bir ittifakın üyeleriyle de sınırlanmayan bir askerî harekatta çeşitli ülkelerin biraraya gelmesini ifade etmek için icad edilmişti ve ilk olarak, 1994'te Başkan Clinton Kuzey Kore'ye müdahale ihtimali üzerinde durduğu zaman kullanılmış, daha sonra 1999'da Avustralya önderliğindeki Doğu Timor Gücü de böyle adlandırılmıştı. Bush yönetimi, savaşın hazırlıklarını yaparken, "tek başına" olmadığını hem Amerikan halkına hem dünya kamuoyuna anlatmak ve belki en önemlisi de, Saddam Hüseyin rejimine tehditkâr bir mesaj göndermek için, "gönüllüler koalisyonu"ndan söz edip duruyor; elli kadar ülkeyi bu koalisyonun üyeleri arasında sayıyordu. Amerikalılar, Ankara ile yürüttükleri savaş pazarlığının hedefini de, bir yandan Türkiye'nin bu "gönüllüler koalisyonu"na tam katılımını sağlamak olarak gösteriyorlardı ama bir yandan da, Washington'da yapılan açıklamalarda, Türkiye'nin adı çoktan "koalisyon üyesi" olarak anılmaya başlanmıştı. Bu esnada, Türkiye gibi "gönüllülerin" aslında ne kadar "gönüllü" olduğu, Amerikan basınında sorgulanıyordu; potansiyel savaş müttefikleri ile ABD yönetimi arasında devam eden para pazarlığı ise, İngilizce bir kelime oyunuyla, "coalition of the billing" (fatura kesenler koalisyonu) kavramının üretilmesine vesile olmuştu.
20 Şubat 2003 tarihinde, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde siyasi müsteşar olarak görev yapan John Kunstadter'in Washington'a yazdığı telgrafın başlığı da, dönemin propaganda ve mizah söylemi akılda tutulduğunda, daha anlamlı hale geliyor: "Irak konusunda Türkiye'nin tutumu: Gönüllüler koalisyonuna gönülsüzce yuvarlanmak."
Türkiye'nin muhtemel savaşta oynayacağı rol ve Amerikan askerlerinin Türkiye topraklarından geçerek, Irak'ta bir Kuzey Cephesi açıp açamayacakları konusunda nihayet karar aşamasına gelinirken, bu telgraf da, Amerikalı diplomatların, "son düzlükteki" nabız yoklamasını yansıtıyordu. Kunstadter, o telgrafta aynen şöyle yazdı:
(1) ÖZET: Esasen, bütün meşreplerden muhataplarımız, Türk hükümetinin eninde sonunda, ABD güçlerinin Türkiye üzerinden konuşlanmasını kabul edeceğini varsıyorlar. Ancak Türk hükümetinin net bir kararı ufukta görünmüyor. Kemalist Devlet'in anahtar unsurlarına gelince, onlar kendi adına, Irak meselesini iç politika amaçları için –AK Parti hükümetini zayıflatmak için– kullanarak işi büsbütün geciktiriyorlar.
(2) 17-20 şubat tarihleri arasında yaptığımız görüşmelerde, AK Parti ve diğer partilerde uzun süredir irtibatta olduğumuz kişiler, gazeteciler, işadamları ve Türk Genelkurmayı'yla yakın bağları olan düşünce kuruluşlarındaki muhataplarımız bize Türklerin neden ayak sürüdüğünü izah ettiler. Esasen, irtibatta olduğumuz herkes, Türkiye'nin koalisyona katılacağını varsayıyor ancak bu kişilerin hepsi, AK Parti hükümeti ile AK Parti Meclis grubunun ve devlet bürokrasisinin, bu kişilerin çoğu ise, Genelkurmay'ın bu katılımı hızla gerçekleştirme konusundaki isteksizliğinin altını çiziyor. Muhataplarımızın yorumları,
1) ABD askerlerinin konuşlanması karşılığında ABD'den alınacak iktisadi yardımın alınamamasının iktisadi ve mali bedeli konusuna kamuoyunun kayıtsız kaldığı;
2) Hükümetin içinde ve dışında, Fransızların bizi engelleme gayretlerine sinsi bir hayranlık beslendiği bir ortamda yapılmıştır.
Partimizde çok muhalefet var
AK PARTİ
(3) Genellikle çok münakaşacı bir muhatap olan AK Parti'nin basından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı (Murat) Mercan, iktisadi paket ve asker konuşlandırma konusunda bir anlaşmaya varmamız gerektiğini tereddütsüz biçimde teslim ederken, kendisini görmeye alışık olmadığımız biçimde sakindi. Ancak, parti içindeki muhalefetin aşılamayacak kadar büyük olmasından o da endişe duyuyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.