• BIST 9827.23
  • Altın 2954.659
  • Dolar 34.7445
  • Euro 36.5021
  • İstanbul 10 °C
  • Diyarbakır 4 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 12 °C
  • Berlin 7 °C

Solun uygarı ve barbarı

Solun uygarı ve barbarı
Solun alameti farikası toplumsal ve bireysel hayata devlet müdahalesini savunmasıdır. Sol merkeziyetçi ve devletçidir.

Tek değişkenli sol-sağ tanımı ve ayrımı çoktandır anlamını kaybetmiş olmasına rağmen hâlâ kullanılıyor. Fransız Devrimi’nin ürünlerinden olan sol-sağ nitelemesi değişime karşı takınılan tavra bağlı bir kavramsallaştırmaydı. Buna göre, değişime taraftar olan siyasî çizgiye genel olarak sol, karşı olanaysa sağ denirdi. Doğduğu dönemden 20. Yüzyılın başlarına kadar bu kavramsallaştırma belki anlamlı ve yararlıydı, bugünse fazla anlamı ve yararı yok. İnsanlık geçen asırda adeta birçok siyasî ve ekonomik projeyi tecrübe etti. Değişimi kutsayan ve tam bir değişiklik peşinde koşan radikal sol akım ve hareketler yeni bir insan ve yeni bir toplum yaratma teşebbüslerine girişti. Yerleşik sistemler haline gelmeyi başardı. Sonuç hepsinde aynıydı: Açlık, kıtlık, zorbalık, koyu eşitsizlik, mütehakkim devlet, temel hak ve özgürlüklerin gaspı, zulüm, katliam ve ilkellik; tek kelimeyle barbarlık. Buna rağmen genel olarak sol fikir itibarından bir şey kaybetmedi. Faşistlerin ve nasyonal sosyalistlerin üstüne yapışan kara lekeler (insanlığa karşı suçlar) sosyalistlerin elinin kiri oldu, aktı gitti, unutuldu. Sol, hâlâ, bir iç ayrıma gidilmeksizin, yüceltiliyor, övülüyor, özgürlük ve demokrasiyle, insanlık ve adaletle özdeşleştiriliyor.

Siyasî yelpazenin solunda olanların bunu yapış tarzı çok ilginç. Birkaç örnek vereyim. Türkiye solunun fikir dürüstlüğüne sahip aydınlarından biri ile bir panelde beraberdik. Kendisine büyük çöküşten sonra sosyalizmin ne demek olduğu soruldu. Bu sorunun cevabının henüz verilmediğini, sosyalizmin ilerde tanımlanacağını söyledi. Karşılıksız sol aşkına düşmüş böyle birçok kişi var. Bunlardan biri yazılarında hep sola ihtiyaç olduğunu vurguluyor ve “aman ha, bu sol değil” diye okuyucularını sık sık ikaz ediyor. Bir başkası insanların öyle kolay kolay solcu olamayacağını, solda olmanın solcu olmak anlamına gelmeyeceğini iddia ediyor. En naiflerinden biri piyasanın açmazları sandığı şeyleri mutlaka tekrarladığı ve toplumun (yani devletin) kontrolünde ekonomi çağrısı yaptığı yazılarında “sol politika”yı yüceltiyor. Demokrat olduğundan şüphe edemeyeceğimiz kimi yazarlarda bile solu aklama ve kurtarma çabası var. Mesela Taraf ’ta Melih Altınok solun niye demokrat olması gerektiğini anlatıyor. Platonik sol aşkının dışına çıkabilen ender isimlerden biri olan Halil Berktay ise bir taraftan faşist tarihçilere cevap yetiştirmeye çalışırken bir taraftan da sosyalistlere, doğru sorunun, “Marx’ta neyi yanlış okuduk?” değil, “Marx’ta ne yanlış?” olduğunu anlatmak için çırpınıp duruyor.

Zaten solda olanların sol güzellemesi yapmaları anlaşılabilir, ama aynısını solda olmayanların da yapması tuhaf. Sola hiç de hoş bakmayan birçok köşe yazarı “solcu olduklarını sanan”, “solcu zannedilen”, “solcu taklidi yapan” gibi ifadelerle birilerini eleştirirken solu yükseltiyor. Bir köşe yazarı Somali’deki aç insanlara yardım kampanyası açılmasına karşı çıkan birine cevap verirken, “bir de utanmadan ‘solcu’luk taslayan sen” türünden ifadeler kullanıyor. Solun ne olduğunu gayet iyi bilen Bekir Özipek dahi, demokrat ve uygar olan sol ile olmayan sol ayrımı yapmadan, birilerini “sahte sol” olmakla itham ediyor. Kısaca, sol kavramının pozitif çağrışım yapma kapasitesi öylesine güçlü ki, solda olmayan yazarları bile etkiliyor. Sağ her halükârda kınanır ve lanetlenirken, sağcılar bile sağcı olduğunu ilan etmekten korkar ve kaçarken, hatta sağda olmak otomatikman suçluluk veya aşağılık işareti (sağcılık yapmak) olarak alınırken, kırk kadar ülkede adına kurulan sistemler anti-demokratik olan, hak ve özgürlükleri yok eden, refah değil fakirlik, adalet değil sömürü, eşitlik değil eşitsizlik üreten sosyalizm yüceltiliyor. Neden? Okuyucuya bu konuda daha ayrıntılı yorumlarım için “Marksizm niçin hâlâ popüler?” adlı yazımı tavsiye edip, orada yer vermediğim bir açıklamayı aktarayım. Sol-sosyalizm olağanüstü ilginç bir entelektüel pozisyon işgal ediyor. Orlando Figes (Karanlıkta Fısıldaşanlar, 2011, YKY) bunu şöyle açılıyor: Her ideolojik-siyasî pozisyon bazı temel değerler (adalet, insana saygı, şiddeti kınama, dürüstlüğü teşvik vs. gibi) açısından değerlendirilebilir ve olumlu ve olumsuz yanları tespit edilebilir. Sosyalizm hariç. Sosyalistlere göre sosyalizm her ne ise ve nerede duruyorsa veya her ne olacak ve nerede duracaksa haklıdır. O hiçbir ölçüte göre değerlendirilemez, aksine, başka duruşların değerlendirilmesi için ölçüt teşkil eder. Bu müthişkorkunç kavrayış açısından bakınca, eleştirdiğim yazarların büyük çöküşten sonra ideolojik krize girmiş solun-sosyalizmin daha tanımlanmamışken, yani temel dinamikleri ve muhtevası bile belli değilken haklı olduğunu-olacağını peşinen kabul etmesi yadırgatıcı görünmüyor.

Akademik dünyada milliyetçilik, İslâmcılık, muhafazakârlık, liberalizm gibi ideolojik duruşlar tahlil-eleştiri konusu yapılırken sol üzerinde gerek sol içinden gerekse sol dışından bu tür eleştirilerin yapılmaması hem şaşırtıcı hem de büyük bir eksiklik. Popüler medyadaki sol yüceltmesinin bu kadar kolay yapılabilmesi biraz da bu yüzden. Bir diğer sebep, solun jargon kullanma becerisi. Sol, kendini, özellikle radikal solun tarihindeki yalanlayıcı bilgi ve belgelere rağmen, özgürlük, eşitlik, adalet, dayanışma, sömürüye karşı olma gibi bütün insanların benimsemeye hazır olduğu kavramlarla özdeşleştirmeyi başarıyor. Oysa sol, yaygın propagandanın inanmamızı istediğinin aksine, bu değerlerle tanımlanamaz. Solun alameti farikası toplumsal hayata devlet müdahaleciliğini savunmasıdır. Sol merkeziyetçi ve devletçidir. Merkeziyetçilik ve devletçiliklerinin derecesi sol görüş ve akımların sol yelpazedeki yerini belirler. Marksist sosyalizm en soldaki soldur yani tam devletçidir. Sosyal demokrasi ise en sağdaki soldur, yani devletçiliği epeyce geriletilmiş soldur.

Gerek teorisi gerek pratiği solun her türünün uygar ve demokrasiyle bağdaşır olmadığını gösterir. Marksist sosyalizm, kabileciliği ihya etmeye çalışır, uygarlığın ve demokrasinin tüm değerlerine aykırıdır. Bu yüzden, akademik ortamda Marksist sosyalistlerin bulunması doğal olsa ve böyleleri akademik yelpazenin gerekli renklerinden birini teşkil etse de, siyasî hayatta Marksist solun güçlü olması ülkenin demokrasiyi kurmasını ve yaşatmasını zorlaştırır. Tekrar edeyim: Marksist-Leninist- Stalinist-Maoist sosyalizm uygarlığın temel değerlerini reddine dayanır; yani uygarlık karşıtıdır. Koyu devletçidir. Kahredici güce sahip bir polis devleti ister ve gerektirir. Toplumcu retoriğine rağmen bireyleri atomize eder. İnsan- insan ilişkisini insan-devlet-insan ilişkisine çevirir. Özgürlük ve demokrasiyle de, adaletle de, barışçıl ortak hayatla da bir ilgisi bulunmaz.

Sol yelpazede uygarlıkla uyuşma şansı en yüksek olan görüş modern sosyal demokrasidir. Sosyal demokrasi Marksist sosyalizmin mülkiyet karşıtlığı ve şiddete dayalı devrim fikrinin reddini esas alır. Liberallere nispetle daha büyük devlet ve toplumsal hayata daha fazla devlet müdahalesi talep eder, ama demokrasiyle ve sivil hak ve özgürlüklerle önemli bir problemi yoktur. Bir ülkede demokrasinin güçlenmesi ve yürümesi için, bir taraftan solun ve sağın demokrat unsurlarının kuvvetlenmesi, diğer taraftan hem sağın hem solun antidemokrat ve uygarlık karşıtı çizgilerinin zayıflaması gerekir.

Uygar olan ile olmayan, demokrat olan ile olmayan sol arasında bir ayrım yapılmaksızın solun övülmesi ve yüceltilmesi, hem solun hem de Türkiye demokrasisinin gelişmesinin ve güçlenmesinin önündeki engellerden biridir. Genel bir terim olarak sol kavramını kullanmak yerine sol içindeki renklerin ayrıştırılması ve radikal, ortodoks, sosyalist solun değil sosyal demokrat solun önemsenmesi, teşvik edilmesi, gelişip kuvvetlenmesi Türkiye demokrasisinin hayrına olacaktır.

Prof. Atilla Yayla

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
  • İlksel Yüzleşmeler11 Eylül 2018 Salı 00:36
  • Hewno Bêreng/Renksiz Rüya17 Nisan 2018 Salı 14:18
  • Sünni, Şii ve Kürt okulu18 Ağustos 2017 Cuma 10:44
  • 1925 Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ve Saîdê Kurdî01 Temmuz 2017 Cumartesi 14:28
  • Kurdistan ve Arap Dünyası; Geleceğe dair (I)13 Haziran 2017 Salı 12:05
  • Sıçrama Tahtası; Kürtler ve Ermeniler25 Nisan 2017 Salı 16:59
  • Furkan Vakfı üyelerine polis ‘müdahalesi’23 Nisan 2017 Pazar 12:06
  • Türkiye ve Kurdistan: Geleceğe Dair (3); MEDYA22 Nisan 2017 Cumartesi 14:11
  • İslam medeniyetinde birlik ve çeşitlilik04 Nisan 2017 Salı 14:43
  • Türkiye ve Kurdistan: Geleceğe Dair (2)01 Nisan 2017 Cumartesi 15:31
  • ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89