Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun BDP’li üyesi Sırrı Süreyya önderTBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Kürt sorunu konusundaki çıkışını değerlendirirken, mutabakat metninin imzaya açılmak istenmesini sıkıntı kaynağı olarak değerlendirdi ve “Kıymetli bir çaba olduğunu düşünüyorum. Bunu yere sermemek gerekiyor. İçini doldurmak, eksiğini tamamlamak, verimsiz olgulardan arındırmak, bunu yaparken de barışı hedeflemek, meselenin bütün taraflarına düşmektedir” dedi.Önder’e göre Çiçek’in çıkışı gargaraya getirilmezse barışa giden sürecin ilk adımına dönüşebilir.
Gazeteciler ile sohbetinde Anayasa Komisyonu’nda sergilenen 4 partili çalışmanın Kürt sorunu konusunda da sergilenebileceğini söyleyen Çiçek’in açıklamalarını, komisyonun BDP’li üyesi Sırrı Süreyya Önder ile konuştuk.
Çiçek’in çıkışı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben bunun kıymetli bir çaba olduğunu düşünüyorum. Fakat sıkıntılar var. Birincisi, bu metnin imzaya açılması. Eğer Cemil Çiçek bunu katkı sunulacak, üzerinde tartışılacak bir manifesto olarak sunsaydı, bugünkü ‘devletin hâkim görüşünün dışındaki tüm görüşlere kör ve sağır olma’ duvarında açılan önemli bir kapıya dönüşürdü. Bu imkân halen var. İkincisi, Cemil Çiçek’in toplantıda söyledikleri, mutabakat metninden daha önemli açılımlar içeriyor. Bu gayreti yere sermemek gerekiyor. İçini doldurmak, eksiğini tamamlamak, verimsiz olgulardan arındırmak, bunu yaparken de barışı hedeflemek, meselenin bütün taraflarına düşmektedir. Üçüncüsü, bir yazar ve siyasetçi gözüyle baktığımda, metnin kendisi ve gazetecilere söylediklerinin dışında, söylemek istediği ama söyleyemediği şeyler olduğuna dair bir his bırakıyor insanda. Mesele gargaraya getirilmezse, barışa giden sürecin ilk adımına dönüşebilir.
Şiddete tavır alma çağrısı, BDP’de karşılık bulur mu?
Devlet bu treni kaçırdı. Bu konudaki inandırıcılığını yitirdi. tutarsızlığı günlük hayatın bütün kodlarında, icraatlarında kendisini dayatıyor. Alevi açılımı, Kürt açılımından biraz önce başladı. Açılıma başladığı zamanki Faruk Çelik’in değerlendirmelerini okuyun, Ehli Beyt’in dile geldiğini sanırsınız. Kürt açılımının bitmesine gerekçe olarak gösterilen, meselenin savaş boyutu, Aleviler söz konusu olduğunda geçerli değil. Hiçbir zaman kimseye bir çakıl taşı atmadılar, kimsenin kalbini kırmadılar, silahlı bir fiske vurmadılar ama ne oldu da bir nefret söylemine, bir küfür gibi gösterilmeye başlandı, açılım sona erdi? Kolunuz ağırıyordur ama ağrınızın nedeni boyun omurlarınız arasındaki sıkışmadır. Tıpta boyun omurlarına bozucu alan deniliyor. Tedavi kolla değil bozucu alanla uğraşarak yapılır. Savaş ve Kürtlerin hakları meselesi ancak böyle bakılırsa topyekün ortadan kalkabilir. Bozucu alana yönelik en ufak bir adım atmıyoruz, endikasyonlarıyla kontrendikasyonlarıyla uğraşıyoruz. Elbette şiddete herkes karşı çıkmalıdır, savunulacak bir yanı yoktur. Fakat bunu talep edenlerin ve itiraz edenlerin tutarlılık gibi bir dertlerinin kaygılarının olması gerekir. Bu meselenin silahlı boyutunun bitmesi bir haftalık bir çabaya bakar. Bir haftada Kürt meselesini çözemeyiz ama savaş boyutundan çıkarabiliriz. Hükümet eğer, meseleyi demokratik siyaset, eşitlik, evrensel insan hakları temelinde çözerse diğer yaklaşımlara itibar etmezse İmralıüzerindeki onur kırıcı ve hukuka takla attıran yaklaşımını bir kenara bırakırsa, geçmişte böyle davranmadığını hepimiz biliyoruz. Bunu yapan başka bir iktidar değildi. Bu meselenin savaş boyutu bir anda tarih olabilir.
Yeni Anayasa Kürt sorununun çözümünde olmazsa olmaz mıdır?
Böyle bir imkan var. Üstelik tek imkân kapısı da bu değil. Eğer Anayasada geleneksel devletçi yaklaşımı yani bütün temel hak ve özgürlüklerde Milli Güvenlik, Kamu Düzeni, Genel Ahlak tekerlemesini hiçbir yenilik içermediğini ve hiçbir derde derman olmayacağını kavrarsak, yeni Anayasa önemli bir imkan kapısıdır. Bu sizi PKK ile görüşürüm, görüşmem sarmalından da dışarı çıkaracak önemli bir kapıdır üstelik. Anayasa yazılırken ‘Milli Güvenlik, Kamu Düzeni, Genel Ahlak’ tekerlemesi her maddeye fenni gübre gibi serpilirken, BDP bu üç kavrama katılmadığını beyan etmiştir. AK Parti’nin yeni Anayasa’ya yaklaşımı umut kırıcıdır. Siz hak öznelerini saymaya bile cesaret edemezseniz, bu haksızlığa uğrayan insanlara dönük hiçbir yeni gelecek vaat edemezsiniz.
Çiçek, Anayasa Komisyonu’nu model olarak gösteriyor.
Meclis’te savaş tezkeresi görüşülürken kürsüden söylemiştim. Bugüne dek Türkiye’de resmi ve özel Kürt meselesi hakkında şu veya bu şekilde inisiyatif almayan tek kurum var o da Meclis. TÜSİAD’dan MÜSİAD’a, Türk İş’ten DİSK’e, yöre derneklerinden üniversitelere kadar herkes bir inisiyatif almaya çalışmış, Meclis bu çabadan beri durmuş. Yeni Anayasa Komisyonu’nun çalışma modeli, bu meselenin ele alınış biçiminde bir model olabilir. Meclis, bu konuda inisiyatif almamanın utancını daha fazla üzerinde taşımamalıdır. Kürtlerin onurunu, Türklerin endişesini, aynı kantarda tartmanın başkaca bir yolu yoktur.
Çiçek, çıkışını Gaziantep’teki saldırıya yönelik tepkilerin etkilediği bir atmosferde yaptı.
Gaziantep’te iki türlü vahşet yaşandı. Birincisi ölen sivil masumların olması boyutu. İkincisi hemen Kürtlere ve onların kurumlarına yönelen linç histerisi. O nedenle Gaziantep bir ruh olmamalı. Ders çıkarabileceğimiz bir başlangıca işaret edebilmeli. Bugüne dek yapılan en temel yanlış, ‘vermek’ ve ‘vermenin miktarı’ dili olmuştur. Meseleyi çözecek insani ve tılsımlı yaklaşım, “Gelin birlikte ne yaparız, nasıl yaparız” yaklaşımıdır. Kürde “sana seçmeli dil verdim, televizyon verdim, başkasını vermem” demek firavuni bir yaklaşımdır. Ama “Gel birlikte çözelim” yaklaşımı kapıyı açar. Kürtler artık kendisini bir şeyler talep eden ve bu talebinden dolayı bütün uğursuzlukların kaynağı olarak görüldüğü bir iklime razı değil.
Kılıçdaroğlu’nun çıkışı askıda, Çiçek’in çıkışı da yanıtsız kalırsa?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısının kalplerde neden heyecan yaratmadığının nedenini düşündünüz mü? Meselenin adına terör derseniz, sadece anti terör timlerinden yararlanırsınız. Cemil Çiçek’in de Kılıçdaroğlu’nun çağrısının bu tanımlamadan dolayı heyecan yaratmamasından çıkaracağı dersler var. Şiddet bu meselenin sadece bir boyutudur. Bu meselenin hak ve özgürlüklerle ilgili 99 boyutunu sayabilirim. Siyasetçinin görevi bunları konuşup çözüm bulmaktır.
Irak’tan sonra Suriye’de Kürt bölgesinin ortaya çıkması, Türkiye’deki çözüm süreçlerini etkiler mi?
Suriye politikalarında hükümet bir batağa saplanmıştır. Bu öyle bir bataktır ki meselenin insani boyutunda ülke olarak aldığımız pozisyonu bile hiçleştiren bir işlev görmüştür. Ancak, burada, herkesin gözden kaçırdığı önemli bir nokta var. Son günlerde sıkça yaygın kullanılan “Kürtlere vermekle sonu gelmiyor” söylemine Suriye’deki Kürtlerin pozisyonu çok etkili bir cevaptır. Israrla ayrı bir devlet heveslisi olmadıklarını, statülerini belirlemiş, kendileri hakkında karar verebilecekleri demokratik özerklik ekseni üzerinde durduklarını görüyoruz. Oradaki Kürtlerin taleplerini gizleme ihtiyaçları yok. Bir savaş var ve gerçek taleplerini istedikleri gibi dile getirebilirler. Bu bataklıktan onurlu bir pozisyona dönmek için, oradaki Kürt halkıyla kuracağınız ilişki biçimi de büyük imkânlar içermektedir. (Radikal)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.