Bu hafta vizyonda altı yeni film var. Özel Kuvvetler dört adam ve bir keçi arasında vuku buluyor ve gayet komik bir çizgide sonlanıyor. Sevgili John diye başlayan bir mektup yazmak isteyenlere önerilir… Dersimiz Atatürk, kara tahta başında bir Atatürk görmek ve daha fazlasını öğrenmek isteyenler için. Büşra bir çizgi kahramanken nasıl ete kemiğe büründü? Köprüdekiler, ya bu köprüden geçersin ya da bu filmi çekersin hesabında bir yapım. Kara Köpekler Havlarken, ben şehrin varoşlarında seni düşünürdüm hikayesi… İyi seyirler...
Özel Kuvvetler / The Men Who Stare at Goats
Afişe bakınca bu kadar yakışıklı ve yetenekli oyuncunun bir keçiyle ne işi olabilir diye düşünüyorsunuz değil mi? Film bir roman uyarlaması ve hükümetin paramormal yeteneklerle düşmanı yenme çabalarını anlatıyor. Bu anlamda mükemmel bir inceleme diyebiliriz. Önce garip ve günlük işler peşinde mesai yapan gazeteci Bob Wilton, ordunun deneysel biriminde görevli Lyn Cassady ile tanışır. Cassady’nin felsefesi savaşın yeni yöntemler geliştirdiğidir. Yani Yeni Dünya Ordusu / Savaşçı Rahipleri adlı birlik eşi benzeri bulunmayan psişik güçlere sahip kişilerden oluşmakta, düşmanın zihnini okuma, duvardan geçme hatta bir keçiye bakarak onu öldürme yetenekleri bile vardır. Ama bu programın yaratıcısı Bill Django ortadan kaybolmuştur. Cassady onun peşine düşer, Bob da Cassady’nin peşine. Medyum Larry Hooper’a doğru yol alırken bizim kafadarlar macerada bir tız bulutu halinde arkalarından hızlı bir biçimde gelmektedir. Yani ortada bir ordu hali var ama aynı zamanda komedide fazlasıyla hakim… Başrollerde George Clooney, Jeff Bridges, Ewan McGregor ve Kevin Spacey gibi baba oyuncular var. Grant Heslov da bu komik filmin yönetmeni…
Sevgili John / Dear John
Filmde öyle bir aşk hali var ki, Avatar’ın önüne bile geçmiş izleyenler…Romantik soslu dram filmi, savaş hadiseleri de senaryoda önemli bir yer tutuyor. Film Nicholas Sparks’ın aynı adlı romanından uyarlama. Çocukluğu evdeki dengeyi kurmakla geçen John Tyree, orduya yazılıyor ve asker olmak için evden ayrılıyor. Gitmeden önce Savannah isminde, hayır kurumlarında çalışan muhafazakar üniversite öğrencisi ile tanışıyor. Tesadüfler onları hep karşı karşıya getiriyor. Akabinde aralarındaki ilişki kıskançlık nedeniyle bozulur gibi olsa da John genç kızın kalbini kazanmayı başarıyor. Ancak 11 Eylül'den sonra John orduya çağrılıyor. Savannah ile John'un arasındaki ilişki artık mektuplarla ilerlemek zorunda kalıyor. Yani hem mektuplara dayalı iletişim, hem ayrılık, hem toplumsal hezeyanlar bu ikiliyi birbirine bağlıyor ama nereye kadar? Onu da filmi izleyenler bilecek… Çikolata’nın yönetmeni Lasse Hallström bu kez yine duygusal açıdan tavan yapan filme imza atmış. Amanda Seyfried ve Channing Tatum başrolde… Aşkı bir de onlardan okuyalım…
Dersimiz Atatürk
Atatürk’ü anlama ve algılama filmleri tam gaz gidiyor. Veda’dan sonra bu kez bu kez Dersimiz Atatürk’le kesitler takip ediyoruz Atatürk’ün hayatından. Film basında çekim aşamasında epey gözde oldu, Halit Ergenç’in Atatürk makyajının başarısı konuşulup durdu biliyorsunuz. Filmin senaryosu ‘Şu Çılgın Türkler’ ve ‘Diriliş’ kitaplarının yazarı Turgut Özakman’a ait. Konuya kısaca şöyle; ilköğretim öğrencisi bir grup çocuğa, Atatürk'ün hayatını ve özelliklerini araştırmaları, daha iyi anlamaları için bir ödev veriliyor. Bu yolculukta onlara önderlik edecek olan, çocuklardan birinin tarihçi ‘Dede’sidir. Çocuklara Mustafa Kemal'in çocukluğunu, okul hayatını, askerlik kariyerini anlatıyor bu ‘Dede’. Onları Kurtuluş Savaşı'nın en önemli cephelerine götürüyor ve Ata'nın hayran olunası insani özelliklerini anlatıyor. Bu tarihçi dede, Çağan Irmak’ın Ulak filminde de anlatıcı olan Çetin Tekindor. Yönetmen ise Hamdi Alkan. Gayet ders yani bu film…
Büşra
Bahadır Boysal üç yıl önce oluşturmuştu Büşra karakterini… Sanal Simge, Kofti Anarşist gibi sıra dışı, aykırı bir karakterdi. Çoğu kişinin haberi bile yoktu bu karakterden. Az çizmişti çünkü… Sonra duyduk ki bu ayrkırı karakter sinemaya çekiliyor… Vayy dedik, yer yerinden oynayacak… Çünkü Büşra insanların Cumhuriyet mitingleri düzenledikleri, Reina gibi gece kluplerinin kapısına yığıldıkları bir zaman diliminde yaratılmıştı. Varlıklı bir ailenin kızıydı ve gazeteci olmak istiyordu. Cemaat dışı bir bireydi. Filme bir de aşk öyküsü eklenmiş… Aslında filmin başı sonu aşka ulaşmak için geçen zorlu yolları anlatıyor. Kızın kankası, sevdiği adamın kız arkadaşı ve kendisine talip olan adamın yaşam algıları çok uç ve karikatürüze… Bu kadar yavan karakter içinde bu ikilinin aşkları biraz kaçınılmaz oluyor gibi… Filmin bazı anları filmme fantastik ve mistik tatlar katıyor, film aşk ve emek ikileminden, sorgulamasından yola çıkarak Selvi Boylum Al Yazmalım’a kadar uzanıyor. Bahadır Boysal’ın senaryosunu kaleme aldığı Büşra’yı Alper Çağlar yönetiyor. Mine Kılıç ve Tayanç Ayaydın başrolde… Bence çok ses getirecek, yeni imaj türbanlılar ya da eski imaj kapalılar bu filme ilişkin çok şey söyleyecek… Çünkü Büşra birtakım imajları alt üst ediyor, belki gerçeklerdir bunlar…
Köprüdekiler
Geçen sene İstanbul Film Festivali zamanı… Değişen sinema dilinin farkında olmayan bizler, ulusal yarışma bölümünde yer alan Köprüdekiler’i izlemek üzere Beyoğlu sinemasının yolunu tuttuk… Festivalin son günleriydi ve biz film izlemek üzere klonlanmış azılı çoğunluk…Film başladı ama beyazperdede oynayan film mi, belgesel mi önce onun ayrımına varmamız gerekiyordu. Ama yine de bünyemiz birkaç gün önce izlediğimiz 11’e 10 Kala’dan alışkındı film gibi bir şey moduna… Çünkü 11’e 10 Kala belgesel ağırlıklı bir kurmacaydı. Ama Köprüdekiler tamamen belgeseldi… Çünkü perdeye yansıyan üç hayatta kendi hayatlarını oynayan, diksiyona, oyunculuğa, açıya vs... dikkat etmeyen tiplerdi. Hayatları boğaz köprüsünde geçen ya da kesişen bir şekilde oradan geçen ama birbirine ilişmeyen tipler…Bu yeni tarzı sindiremeyip salonu terk edenler oldu… Ben ‘dur’ dedim kendime… Fena gitmiyordu, en kötü ihtimalle belgesel izlediğimi varsayabilirdim… Meğerse sinemanın dili değişiyormuş da haberimiz yokmuş. Belgesel yavaş yavaş sinemanın içine sızıyormuş da biz fark edememişiz… Sonuçta Köprüdekiler İstanbul Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kaptı. Sinemanın yeni algısı, simgesi oluverdi bir anda…Sonra Adana’da yine Köprüdekiler kazandı ulusal yarışmayı. Hem de 11’e 10 Kala ile birlikte… O zaman dedik ki jüri bize bir şey anlatmak istiyor. Hem aynı şeyleri görmekten sıkıldık, yeniler gelsin anlayışı… Sonra aynı şey İki Dil Bir Bavulda’da tekrar edince herkes koşulsuz şartsız teslim oldu… Belgesel ağırlıklı sinema yıllarca ötelenen makus talihini kırdı, beyazperdede en alasından boy göstermeye başladı…Köprüdekiler Aslı Özge taşıyan böyle bir film işte…
Kara Köpekler Havlarken
Geçen sene bir varoş çılgınlığı sarmıştı Türk sinemasını. Çatılarda kuş uçuran ve engin şehrin kalabalığında kaybolmamak için hayata tutunmaya çalışan bir avuç insan. Aydın Bulut imzalı Başka Semtin Çocukları da benzer bir karmaşa ve sıkışmayı anlatıyordu. Hatta Volga Sorgu’nun iki filmde de rol alması gayet kafa karıştırıcı bir benzerlikti. 2008 yapımı olmasına rağmen yeni vizyona girmesinin sebeplerinden biri de filmin bir festival trafiğinin olması… Özelliklede yurt dışı festivalleri… Konusuna gelirsek; iki varoş delikanlısı Selim ve Çaça’nın şehrin kıdemli çakalları arasından sıyrılıp yırtma / sınıf atlama mücadelesini anlatıyor. Yönetmen Mehmet Bahadır Er, daha önce 17 Ağustos’ta enkaz altında kalan bir kızın 24 saatinden kesitler sunan ‘Zilzal’ adlı kısa filmiyle ödül kazanmıştı. Kara Köpekler Havlarken şehrin varoşlarına ilişkin kesitler sunuyor ama ne yazık ki bir anda patlayan örnekleri arasından sıyrılamıyor!
Gazeteport
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.