Şerafettin Elçi’yi anlamak en “makul” Kürt’ü anlamak demektir.
Şu sözlerinden başlayabilirsiniz:
“O zamanlar özel tv olarak bir tek Star vardı. Haberlerde veya tartışma programlarında Kürtler hakkında karalayıcı ifadeler kullanıldığında bile mutlu oluyorduk. Çünkü hiç olmazsa ‘Kürt’ kelimesini kullanıyorlardı. Yani bir anlamda kabulleniliyorduk.”
Kendi kavminin adını bir hakaret dizgesi içinde bile olsa duymaya hasret bir halkın yürekli evlatlarından biriydi.
Halkının adını hakaret içermeyen bir cümlede ve gayet net olarak kullandığında bir hükümet dağılmıştı. “Türkiye’de Kürt vardır ve ben de bir Kürdüm” dediği için de soluğu yüce divanda almıştı.
Onu anlamanın bir diğer yolu olarak ona hakaret edenlerin kalibresine de bakabilirsiniz, bu da bir yoldur. BDP-Blok ittifakında yer alarak Kürt halkının ulusal demokratik kimliğine ve onuruna sahip çıktığında kızanlar olmuştu. Dirisi bile hürmet görmeyenler, onun “kalabalık bir ölüm töreni arzuladığı için” BDP-Blok saflarında yer aldığını geveliyorlardı. Kalabalıktan kastettikleri, Kürt siyasal hareketini oluşturanlardı.
Dün Meclis avlusunda onu son yolculuğuna uğurlamaya gelenlerin kalabalığına baktım. MHP hariç tüm siyasi partiler en üst düzey bir temsiliyetle oradaydılar.
Siyasi rakiplerinizde bile saygı uyandırmak, bu saygıyı da eğilip bükülmeden, sofrasından kalktığınız insanlara sövmeden sağlamaktır hüner. Elçi bunu da başararak aramızdan ayrıldı.
Ahmet Türk’le beraber “Bizim kuşak hayattayken barışı tesis edelim, yeni kuşağın hatırası sadece acı ve zulümden ibarettir” diyerek ellerini taşın hem de hiç durmadan kalkıp inen taşın altına sokmakta bir an bile tereddüt etmedi.
Ona hayasızca sövüldüğü günlerde canıyla uğraşıyordu.
Bir Kürt Mir’i olgunluğuyla Cigerxwin’den şu dizeleri okumuştu:
“Em ji rê dernakevin çendan bibênin zilm û zor
Lewleb û çerxa cîhanê, geh li jêrîn geh li jor”
Türkçesi, “Ne kadar zulüm görsek de bu yoldan çıkmayız. Dünyanın çarkı ve çıkrığıdır bu; bazen yukarıda olunur, bazen aşağıda..” şeklindedir. Diyarbekir’de akıp giden Dicle Irmağına bakarak, Şair Cigerxwin ile dostluklarını anlatırken Cudi Dağı’nda zaman zaman gizlice buluştuklarını ve bir sabah gün doğarken şairin bu dağa bakarak “Şerafettin Bey, bizim böyle dağlarımız olsun ve biz hala esaret altında olalım, olacak iş midir bu?” diyerek bu dizeleri okuduğunu nakletmişti.
Dünyanın çarkı, çıkrığı bir gün mazlumların faydasına dönecektir.
Böyle dağları, böyle şairleri ve böyle evlatları olan bir halk sonsuza değin hakaret altında kalamaz.
Onu arzuladığı gibi uğurlamak için “İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raci’un” diyebilirsiniz. Devamında halkların, adalet ve eşitlik temelli özgür birlikteliğine dönük bir dua da ederseniz Şerafettin Elçi’yi anlayarak uğurlamış olursunuz.
Radikal
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.