Son 25 yılda Meclis'teki partiler barajın kalkmasına yardımcı olmadı. Baraj kalkınca lider oligarşisinin kırılma yolu açılır.
Barajın parlamenter rejimin başına ne çoraplar örebileceğini geçen hafta da gördük. Bu gazetede seçim barajının kaldırılması için çok yazıldı. Zaman zaman hepimiz yazdık, Altan Öymen ile benim yazdıklarım birleştirilse bir kitap olur.
Barajın sonuçlarını, geçen seçimdeki sayılarla bir kez daha hatırlatmak istiyorum:
Öncelikle, bir ülkenin baraj bulunan seçimdeki sonuçları ele alarak, adaletsizliği göstermenin zorluğuna işaret etmeliyim. Çünkü her seçimde seçmenler oylarını, seçim kurallarını, bu arada barajın etkilerini bilerek oy verirler. Seçimde baraj olmasa, çok farklı davranacak seçmenler, baraj bulunan bir seçimde tahmini zor, her seçim için farklı olabilecek değişik davranış biçimi gösterirler. Seçmen davranışlarındaki bu değişiklikler, hiçbir biçimde temsil adaletini sağlama yönünde değildir, Bu nedenle, 2007 sonuçlarına dayanarak yazdıklarımız, barajın etkilerini ve sonuçlarını tam olarak gösteremez.
İlk görünen, dört milyondan fazla oyun hiçbir temsilcisinin Meclis’e girememiş olmasıdır. Yüzde 10 barajını geçerek, milletvekilliği kazanabilen üç parti (Ak Parti, CHP ve MHP) ile milletvekilliği kazanabilen bağımsızların dışındaki partilerin oyları (toplamı 4 milyon 500 bin oy) Meclis’te temsil edilmemiştir.
Adalet sağlansa
Geçerli oy 35 milyon olduğuna göre, adaletli bir temsil sağlanmış olsa, her 65 bin oy için bir milletvekilliği kazanılması gerekir. İllerin durumu ve oy dağılımına göre bu sayı 60-70 bin arasında değişebilecektir.
Ak Parti’nin 2007 oy toplamı 16 milyon 327 bindir. Ortalama 65 bin oy için bir milletvekili çıkarmış olsaydı, Ak Parti’den Meclis’e 273 milletvekili girecekti. Seçim sistemimiz, baraj olmasa da, çok oy alan partiye oy oranın üstünde milletvekilliği vermektedir. Bu nedenle 2007’de, baraj olmasaydı da, sistemin çoğunluk partilerine sağladığı avantaj sonucu, Ak Parti 300’e yakın milletvekili çıkarabilecek, hükümet kurabilecekti.
Anayasaya 1995’te konulan ‘temsilde adalet, yönetimde istikrar’ ilkesi, baraj olmasa da bugünkü sistemle korunmaktadır. Bugünkü sistemimiz, yüzde 40 mertebesinde oy alan partiye tek başına iktidar verebilir. Yüzde 35 oyla iktidar olunması, azınlık iktidarına yol açacağından sakıncalıdır.
Sistemin büyük partilere sağladığı bu avantaja, barajın sağladığı da eklenince, adaletsizlik derinleşmektedir. Nitekim 2007’de Ak Parti yüzde 45’in üzerinde oy alarak, Meclis’teki sandalyelerin yüzde 62’sine oturmuştur. CHP ise aldığı oy oranında, MHP ise aldığı oy oranının biraz altında sandalye kazanabilmiştir.
Baraj, seçmenin oyunu çarpıtarak değerlendirdiği gibi, seçmeni istemediği partilere veya bağımsıza oy vermeye zorlamaktadır. Bir seçmen, oyu yüzde 10’u geçemeyeceğine inandığı bir partinin Meclis’e girmesini istese bile, beğenmediği veya sakıncalı yanlarını gördüğü bir partiye oy vermekte, büyük partiler bu nedenle doğal seçmenlerinin dışındakilerin oylarıyla da beslenmektedir.
Parti içi demokrasi
Baraj nedeniyle, partiiçi demokrasi de gelişememektedir. Zaman içinde siyaset adamlarının partileriyle ve lideriyle görüş ayrılıkları oluşabilir, bunların parti içinde kalıp görüşlerini yaygınlaştırmaları, farklı görüşlerle mücadele etmeleri bugünkü siyasal parti yapısı içinde olası değildir. Böyleleri, ya kendini liderine zorlamakta ya da siyaseti bırakmaktadır. Bundan önceki örnekler yeni bir oluşuma gitmeye teşvik edici değildir; baraj nedeniyle yeni partiler yeşermemiştir.
Barajın yarattığı bu durum liderlere, geniş hareket imkânı vermiştir. 1983’ten beri Meclis’teki partiler barajın kalkmasına yardımcı olmamışlardır. Bunun nedeni, ‘istikrarlı hükümet’ isteğinden daha çok, baraj kalktığında lider oligarşisinin kırılma yolunun açılmasıdır. 25 yıl geçtikten sonra, bugün Meclis’te bulunan üç siyasal partiden ancak biri (CHP), bu seçim döneminde ilk kez barajı kaldırma sözü vermiştir!
Radikal
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.