KÜRDİSTAN’DA YOKSULLAŞTIRMA KONSEPTİ VE ÇÖZÜM SÜRECİ
Günümüzde yoksulluk; ağırlıklı olarak sınıflı toplumların üretim ve bölüşüm tarzından kaynaklı olarak ortaya çıkan bir sorun olmasına rağmen, insanlığın başına gelmiş bir tür doğal felaket ve sorumlusu belirsiz bir sonuç olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Öyle ki bu duruma uygulamalarıyla neden olan ülkeler ve bunların himayesindeki uluslar arası kuruluşlar, yarattıkları bu durumu manipüle etme amacıyla “Yoksullukla Mücadele” adı altında mega programlar-projeler bile uygulamaktadırlar.
Birleşmiş Milletler bünyesinde yürütülmekte olan Kalkınma Programı (UNDP) da dâhil, uygulanan pek çok program ve proje, yoksulluk olgusunu zihinlerde bulanıklaştıran, doğru tanım ve çözümü engelleyen bir sistematikle yürütülmektedir. Bu eksendeki program ve projelerin tümü, yoksullukla mücadeleyi sadece para ve para yerine kullanılabilen maddi değerler ile bağlantılı bir sorun olarak algılanmasını sağlamaktadır. Oysa yoksullukla etkin bir mücadelede çözümün sadece para vermekten geçmediği görülmelidir. Günümüz dünyasında gelir eksikliğini giderme, yoksulların bir bölümü için çözüm yöntemi olsa da önemli bir bölümü için paranın ötesinde sağlanması gereken öncelik ve hizmetlerin olduğunu görmek gerekiyor.
Barış, temel insan hak ve özgürlüklerine saygı, kendini ifade ettiği kimliğinin gereklerini yaşama, sosyal iyilik hali ve her alanda eşit fırsat ve olanaklara sahip olma vazgeçilmez evrensel değerlerdir. Yaşadığımız çağın gereklerini dikkate alarak bunlara sağlıklı olma, yeterli beslenme, toplumun bir parçası olma ve saygı görme gibi hususları da eklemek mümkün. Paranın ötesinde sayılabilecek öncelik ve hizmetler de bunlardır. Bu temel evrensel değerler önceliğe alınmadan, sadece para vermeye dayalı yoksullukla mücadelenin çözüm yerine yeni sorunlar yarattığı ve sürdürülebilir olmadığı aşikârdır.
İşte tam da bu noktada, Kürdistan’ın hemen hemen tüm bölgelerinde yoksullukla mücadele adı altında, aslında toplumsal talep ve gerçekliği örtme, toplumsal öncelikleri öteleme amaçlı yürütülen kimi sosyal politikalara dikkat çekmek yerinde olacaktır.
Örneğin Amed’ de “Yoksullukla Mücadele ve Yardım Anlayışı” çok daha özel bir konseptle, devletin tüm idari ve “siyasi” birimlerince “uyum” içinde sistematik bir tarzda yürütülmektedir. Bu konsepti “Yoksullaştır; Yardım Et: Kendine Bağımlı Kıl” şeklinde tanımlamak mümkün.
Devlet olanaklarının da sonuna kadar kullanıldığı bu yardım organizasyonları, yoksullukla mücadele etmekten ziyade yukarıda ifade edilen konseptin gerektirdiği hassasiyetler gözetilerek ve de her yol mubah görülerek yürütülmektedir.
Özellikle yardım dağıtım tarzı; yoksul yurttaşlarımızı inciten, yoksulluklarını yüzlerine vuran ve de adeta efendi-köle ilişkisi üzerine kurgulanarak yapılmaktadır. “Ben olmasam yaşayamazsın”, “sen bana bağımlısın”, “belirlediğim tarzda hareket etmezsen açlıkla cezalandırılırsın” gibi mesajlar çok ince taktiklerle, psikolojik yöntemler de kullanılarak hafızalara kazınmak istenmektedir.
Nasıl bir yaklaşımla, neler yapılmakta ve bu konseptle neler hedeflenmektedir;
Genel amaç; Kürtleri siyasal ve kültürel taleplerinden uzaklaştırmak, gündemini değiştirmek, kendine ve gerçekliğine yabancılaştırmaktır. Bu genel amacın arka planında, Kürtlerin siyasal ve kültürel taleplerini geri plana iterek, yerine ekonomik talepleri öne çekmenin maddi zeminini oluşturma bulunmaktadır. Çok daha önemli bir diğer hedef de yoksullaştırdığı Kürt’ün kendine olan güvenini sarsmak, direnme ve başkaldırı gücünü sıfırlamak, sadece midesi için düşünen bir toplum haline getirerek, zihinsel yarılma yoluyla asimilasyonu hızlandırmaktır.
Özellikle son 20 yılda daha da hızlandırılan, Amed’i cazibe merkezi olmaktan uzaklaştırmaya yönelik sistematik politikalar, daha da yoksullaşan Kürtleri üretimden uzaklaştırmak, birey ve belli kurumlara bağımlı hale getirmek; bunun sonucunda bölge insanını açlıkla terbiye etme planı artık “çuvala sığmayacak” netliktedir. Bu plan “Yoksullaştır; Yardım Et: Kendine Bağımlı Kıl” sistematiği içinde bir konsept halinde yürütülmektedir.
Peki, bu mevcut uygulamalara alternatif olarak neler yapılmalıdır?
Pek çok şey yapılabilir; sınırlı ve yetersiz de olsa bazı şeyler yapılıyor. Tüm olumsuzluklara rağmen yapılabilecek bir şeyler olmalı düşüncesiyle Amed’ de kurulan SARMAŞIK-Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği kısa zamanda pek çok alternatif ve de model çalışmayı Diyarbakır’ın yerel olanaklarıyla başlatmış bulunmaktadır. Bununla da yetinilmeyip benzer çalışmalar Van, Batman, Siirt, Mersin, Bingöl, Urfa ve Dersim’de de yürütülmektedir.
SARMAŞIK Derneği, “klasik” yardım anlayışı ve tarzının eleştirisi üzerinden alternatif model projeler uygulamaktadır. Tüm proje ve programlarımızın bütçesini yerel olanaklarımız ve oluşturduğumuz toplumsal dayanışma ağıyla temin ediyoruz. Yürüttüğümüz projeler; Gıda Bankası Projesi, Çocuk Eğitimi Destek Projesi, Doğal Gaz Kalifiye Eleman Yetiştirme Kursu Projesi, Kadın Sağlığı Projesi ve tüm bu projelerin esin kaynağı olan Diyarbakır’da 37 bin kişi - 5706 aile üzerinde yürütülerek gerçekleştirilen Kent Yoksulluk Haritası Projesi.
Ayrıca, bireylerin “İyilik-Hayır” gibi hassasiyetlerle yaptığı yardımların anlaşılır yönü olmakla birlikte; Devlet başta olmak üzere yerel yönetimler ile sivil toplum örgütlerinin yoksulluğa özellikle de yardımlara bakış açısını, sosyal hak talebi ve insan hakları çerçevesinde şekillendirmesi gerektiğine olan inançla bu yönlü farkındalık çalışmaları yürütüyoruz.
Ana hatlarıyla kısaca belirtilen bu çalışmalar ile yukarıda belirtilen “Ahlaksız Konsept” in etkisizleştirilmesi, teşhiri ve alternatif model çalışmalar yürütülmesi hedeflemektedir.
Önemsediğimiz bir hususun altını özellikle çizmekte yarar görüyoruz; bu konuya duyarlı yurttaşların, kanaat önderlerinin, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının, işadamları derneklerinin ve de yerel yönetimlerin belli bir koordinasyon dahilinde, etkin bir güç birliği ile yapacağı pek çok çalışma alanı bulunmaktadır. Bu çalışmalar vakit yitirilmeksizin ve de yapılanlar daha da geliştirilerek mutlaka yürütülmelidir. Lakin önemsediğimiz husus şu; Yukarıda belirtilen kesimler, belirtilen tüm çalışmaları eksiksiz yerine getirse dahi Kürt Sorununun Demokratik-Siyasal çözümü sağlanmadığı sürece yoksulluk sarmalı ve yoksulluğun kendisini yeniden üreten yapısal gerçekliği devam edecektir. O halde her iki sorunun da çözümüne eşzamanlı müdahale olmazsa olmaz niteliktedir.
Tüm dünyada devasa bir güç haline gelen Kürdi hareketlerin nerdeyse tümü, elde ettikleri bu muazzam politik gelişime rağmen sosyal politika üretiminde oldukça yetersiz kaldıkları gerçeğini, hiç mazeretlendirmeye kalkışmadan net olarak önüne koyması bu gerçekle yüzleşmesi gerekir. Bu konuda ciddi şekilde eleştirilmesi gereken noktadayız. Bu tespitten hareketle ağır bedellerle elde edilen kazanımları yitirmek istemiyorsak acil olarak tüm Kürdistan’ın sosyal sorunlarına uygun projelere ağırlık verilmeli ve ağır yaşam koşulları altında bulunan mazlum Kürt Yoksullarına yönelik somut projeler yaşama geçirmeliyiz; SARMAŞIK benzeri çalışmalara azami desteği ve ilgiyi sunmalıyız.
Makro stratejik politikaların yanı sıra halkla daha yoğun ve iç içe geçmiş olan Yerel Yönetimlerin, kent adına iddia sahibi olanların ve de en önemlisi kente karşı sorumluluğu bulunan kişi ve kurumların kamu veya toplum adına kullandığı kaynaklarda Yoksulları gözeten bir tutumun sahibi olmalıdırlar. Yoksulların durumunu iyileştirici politikalar için daha fazla kaynak ayırmalı; pozitif ayrımcılık yapmalıdır.
Yerelde, kentte dair alınan tüm kararlarda yoksulların nasıl etkileneceği hususu dikkate alınarak onları daha da yoksullaştıran konularda onlardan yana bir tutumun sahibi olunmalıdır. Alınan her kararın sınıfsal bir sonucu olacağı unutulmamalıdır. Kısacası kent kaynakları öncelikle yoksulların lehine kullanılmalıdır.
Çünkü zaman aleyhimize işliyor ve yoksulluk Kürdistan’ı kelimenin gerçek anlamıyla kasıp kavuruyor. Öylesine insafsız, ahlaksız ve sistematik bir Yoksullaştırma Politikası ile karşı karşıyayız ki geniş halk kitlelerinin tahammül gücü tükendi/tükeniyor. Yoksulluk/yoksullaştırma Cumhuriyet Dönemi boyunca vardı ama 90’larla birlikte yürütülen Yoksullaştırma odaklı Sosyal Konsept yoksulluğu KİTLESELLEŞTİRDİ. Ne demek bu? Tek örnek sanırım açıklamaya yeterli olacaktır. SARMAŞIK Derneğimizin yaptığı saha çalışmasının sonucudur; Sadece Diyarbakır kent merkezinde 5 bin aile yaklaşık 30 bin kişi (evet yanlış yazılmadı 30 bin kişi) bir öğün bile destek alamadığı zaman o günü aç geçirmek zorunda kalıyor. Öyleyse bu yalın gerçeği daha net söylemekte yarar var; Yoksulluk değil AÇLIK SORUNU ile karşı karşıyayız. İstihdam olanağı sağlasanız dahi bu aileler içinde hanede çalışabilir durumda kimse bulunmamaktadır. Yani siz en ideal ekonomik sistemi dahi kursanız, kişi başına düşen ulusal geliri 100 bin dolara dahi çıkarsanız bu ailelerin durumunda değişen bir şey olmayacaktır. Çünkü onlar kendilerine sunulacak destekle yaşama tutunmanın dışında çaresi, olanağı bulunmayanlardır. Çünkü onlar, çoğunlukla aile birliğini yitirmiş, “parçalanmış aileler” dir. Çünkü onlar üretime geri dönüşü mümkün olmayanlardır. Ekonomik anlamda bu realiteden daha vahim, daha acil ve daha öncelikli bir parametre olabilir mi? SARMAŞIK ve benzeri kurumlar bu nedenle var. Karınca-kararıca gücü oranında bir şeyler yapmaya, destek sunmaya ve bu yoksul ailelerin “esas gündemini” değiştirmeden, çığlığı olmaya çalışıyor.
Hızla yoksullaştırılan Kürt Halkı, yaşadığı tüm baskılara, ödediği ağır bedellere ve hala yaşadığı her şeye rağmen direniyor ve direnmekle kalmayıp siyasal tercihini de net bir şekilde ortaya koymaya devam ediyor. Öylesine bir tercih ki adeta ölümü göze alarak bu tercihi sürdürdü. Bu mücadeleyi yürüten ailelerimizin çocukları sokağın her türlü tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Bu mazlum, mağdur ve açlık sınırındaki ailelerimiz, Kürt’ ü açlıkla terbiye etme politikalarının ahlaksızlığına ve Devletin, cemaatlerin ve bu alanda çalışma yürüten kuruluşların insafına bırakılmamalıdır.
Bundan dolayı da tüm Kürdi kurumlar Kürt Yoksulları için acil harekete geçmeli, en azından öncelikleri arasına Yoksullukla/Açlıkla Mücadeleyi alabilmeli ve artık milyonlara ulaşan Kürt Yoksulları için tercihini daha da görünebilir kılmalıdır. Aksi takdirde ekonomiye dair makro düzeydeki belirleme, saptama ve politika oluşturma çabaları önemli olmakla birlikte, yaşanan AÇLIK sorunu ve gündelik yaşamın zorunlu ihtiyaçları karşısında bu çaba sönükleşebiliyor. Şöyle bir yanılgıya düşmekten özellikle imtina edilmelidir; 12 Eylül öncesinde Türkiye Sol’u “Sosyalizm gelirse Kürt Sorunu da çözülür” diyordu. Şimdi de bizler aynı yanılgıyla “Kürt Sorunu çözülürse Yoksulluk Sorunu da çözülür” diyerek sorunu öteleyen bir tutuma girmemeliyiz. Kürt Sorununun çözümü elbette ki yoksulluğu önemli ölçüde çözecektir. Lakin bugünden/bu andan bahsediyoruz ve geniş yoksul halk kesimleri gündelik yaşamlarına dair sorunlarının da eşzamanlı çözümünü bekliyor. Yaşamlarına dokunulmasını, içinde bulundukları durumun anlaşılmasını ve elde edilen mevzilerin sağlamış olduğu sınırlı ekonomik olanakların adilce paylaşımını bekliyor. Çok şey mi istiyorlar; sanmıyoruz. Makul, rasyonel ve “hakları” olanı talep ediyorlar.
Son sözümüz Demokratik Çözüm Sürecini yöneten içinde yer alan aktörlere olacaktır.
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah ÖCALAN’ın 2013 Newroz’unda başlattığı “TOPLUMSAL KURTULUŞ, BARIŞ ve ÇÖZÜM” süreci, geniş yankı uyandıran ve her kesimi özellikle de Kürtleri (ihtiyatlı da olsa) umuda sevk eden bir etki yarattı. Umut Kürt Halkının Sayın ÖCALAN’a olan inancı ve kendi mücadele dinamiklerine olan güvenidir.
Ortadoğu’da yeni bir yaşamın mümkün olduğunu içeren Manifestonun deklere edilmesinden sonra görünen o ki Sayın ÖCALAN ile pek çok görüşmenin yapıldığı ve müzakere aşamasına geçişin yakın olduğu görülmektedir. Bu müzakerelerde doğaldır ki Kürtlerin ve birlikte yaşadıkları halkların politik talepleri öncelikle gündeme gelecektir. Böyle de olmalıdır. Lakin politik taleplerin yanı sıra Kürt Yoksullarının içine itildiği ekonomik ve sosyal açmazın yarattığı tahribatlar da dikkate alınmalıdır. Çözüm Sürecinin güven içinde yürümesi atılacak iyi niyet adımlarına yani yol temizliği denilen ön çalışmaların/adımların atılmasına bağlıdır. Bu yolda atılan/atılacak kimi adımlara eşzamanlı olarak Kürt Yoksullarının durumunu iyileştirecek sosyo-ekonomik adımlar da ihmal edilmeden mutlaka atılmalı ve nihayetinde “YOKSULLAŞTIRMA KONSEPTİ” nin tüm uygulamalarına hemen son verilmelidir.
Özellikle mücadele süresince yaşam alanlarından zorla göçe zorlanan, varlıklarına el konulan, her türden ayrımcılığa tabi tutulan, istihdam olanaklarından yararlandırılmayan, güvencesiz ve en kötü koşullarda gündelik/mevsimlik işlerde çalıştırılan ve milyonları aşan Yoksul Kürtlerin trajedisi ve artık tahammül edilemez duruma gelişleri mutlaka görülmelidir. Tüm Kürtler inkar ve imha döneminin birinci derece mağdurları ve bu sürecin tarafıdır. Lakin yukarıda belirttiğim Yoksullaştırılan Kürtler bu sürecin iki kat/iki kez mağduru, tarafı ve hak sahipleridir. Çünkü onlar hem siyasi hem de ekonomik olarak mağdur edilenlerdir.
Çözüm Sürecinin ilerleyen aşamalarında “Yüzleşme/Helalleşme” nin ön açıcı bir araç olacağı görülmektedir. Devlet bu yolla Türkiye Toplumu içinde mağdur ettiği tüm kesimlere karşı ilk adımı atarak bu Yüzleşme/Helalleşme kurumunu kendi cephesinden etkin bir şekilde işletmelidir. Elbette bu helalleşmeye yoksullaştırdığı Kürtlerden başlamalı ve durumlarını iyileştirecek somut adımlar atarak, ötesinde onlara yaşamı cehenneme çevirdiği uygulamalardan dolayı devlet adına “ÖZÜR” dilemelidir.
Mehmet Şerif CAMCI
Sarmaşık Derneği
Genel Sekreteri
1- Yeni Bir Siyasal Proje İçin Diyalog Komisyonu'nun tebliği
2- Özgürlük ve Sosyalizm Partisi Genel Başkanı Sinan Çiftyürek'in tebliği
3- DDKD Genel Başkanı İmam Taşcıer'in Konferansa sunduğu tebliğ
4- Demokratik Özgür Kadın Hareketi'nin Konferansa sunduğu tebliğ
5- Sarmaşık Derneği'nin Konferansa sunduğu tebliğ
6- Aziz Mahmut Ak'ın Konferansa sunduğu tebliğ
7- AZADÎ İnisiyatifi’nin Konferansa sunduğu tebliğler
8- Tutuklu Milletvekilleri'nin Konferansa sunduğu tebliğ
9- Halim İpek'in Konferansa sunduğu tebliğ
10- Demokratik Toplum Kongresi'nin Konferansa sunduğu tebliğ
11- Tüm PKK’li ve PJAK’lı tutsakların Konferansa sunduğu tebliğ
12- KOMEL-KURD’ün Konferansa sunduğu tebliğ
13- Roşan Lezgîn’in Konferans tebliği
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.