''Son dönemde kişisel gelişim kitapları okuyorum. Bugünlerde aynı zamanda bir Bursaspor taraftarı olan Tuğrul Özbay'ın "Başarının şifreleri" kitabını okuyorum. Necip Fazıl'ı gençliğimde okudum. Ayşe Kulin'in romanlarını seviyorum. Üstün Dökmen'i severim.''
Beşiktaş camiasına kırgın olmadığını belirten Ertuğrul Sağlam, 8 yıl emek verdiği kulüpten kendisine yakışır şekilde ayrıldığını söyledi. Sağlam, "Onuruna düşkün her insanın yapması gereken davranışı sergiledim" dedi.
*Beşiktaş'tan ayrılırken "adam gibi adam olarak ayrılıyorum" dediniz, ne demek istediniz?
O günkü şartlarda kendi geçmişimize, halkın, taraftarın üzerinde oluşturduğumuz saygınlığa da zarar vermemek için öyle davranmamız gerekiyordu, doğru da yaptığımı düşünüyorum. Birçok insanın reddedemeyeceği maddi miktarı da hiç gözetmeksiniz, düşünmeden kendimize yakışan bir şekilde görevimizden ayrıldık. Onurlu bir insanın çok normal bir şekilde, zorlanmadan yapması gereken bir hareket, çok büyük bir davranış gibi kamuoyuna lanse edildi. Bu, ülkemizin, toplumuzun içinde bulunduğu durumun ne kadar içler acısı olduğunu da ortaya koyuyor. Biz onuruna düşkün her insanın yapması gereken işi yaptık.
*Kırgınlığınız sürüyor mu?
Hayır, Beşiktaş'ta benim 8 senem geçti. Maddi ve manevi anlamda bugün bir yerlere geldiysek bunda Beşiktaş'ın çok önemli payı var. O yüzden benim Beşiktaş kulübüne, Beşiktaş camiasına kırgın olmam mümkün değil, şahıslara da kırgın olmam mümkün değil. Yaşandı, bitti. Bakıyorsunuz bazen insanın hayatında çok üzücü olaylar yaşanıyor, o gün ayrıldık çok üzüldük, ama bilemiyorduk ki Türk futbol tarihini değiştirecek başka bir görevin de orada kapısı açıldı. Şer gibi görünen şeyin arkasında bir hayır olabilir. Her insanın hayata bakarken gözünün önüne getirmesi gereken gerçektir.
*Beşiktaş iyi giderken, ayrılmanızda en önemli etken neydi?
Bizim ayrıldığımız haftanın sonunda Beşiktaş ligde lider oldu. Ben geçmişi çok fazla irdelemek istemiyorum ama, sizler de biliyorsunuz, benim Beşiktaş'tan ayrılmamın altında yatan gerçek şuydu: Ben, görevdeyken başka bir antrenörle görüşmüş olmaları. Hem Türk antrenörlüğüne olan saygımdan hem de kendime olan saygımdan dolayı o günkü şartlarda görevi bırakmak zorunda hissettim kendimi.
*Eşiniz Beşiktaş'tan ayrıldığınızı televizyondan mı öğrendi?
Yok, çok düşünüp karar verdik. Çok git -geller de yaşadık ama, sonuçta doğrusunun bu olduğuna karar verdik. O gün çok üzüldük, Beşiktaşlı taraftarlar bizim ayrılmamızı hiç istemediler, bugün "iyiki de ayrılmışız" demiyorum, ama buraya geldik, bugün Bursasporlu taraftarlar da çok farklı şeyler düşünüyorlar.
KALEMİM GÜÇLÜDÜR
*İstifa ederken bir metin okudunuz, metni kendiniz mi hazırlamıştınız?
Kendim hazırladım.
*İyi bir kaleminiz var o zaman, siyasetçilere de metin yazabilirsiniz yani.
Düşünüp taşındığımız zaman ortaya güzel şeyler çıkarırız, ben bir sözü söylerken çok düşünerek söylerim. Sonradan pişman olmamak, sorumluluklarımız gereği üzülmemek için bir şeyi söylemeden önce ince eleyip sık dokuruz. O da aslında çok uzun vakit ayırıp da hazırlanmış bir konuşma değildi. Kalemim güçlüdür. Kitap yazmayı düşündüm, ama biraz daha üzerine bir şeyler koyduktan öyle bir projem de var.
*Kimleri okursunuz?
Son dönemde kişisel gelişim kitapları okuyorum. Bugünlerde aynı zamanda bir Bursaspor taraftarı olanTuğrul Özbay'ın "Başarının şifreleri" kitabını okuyorum. Necip Fazıl'ı gençliğimde okudum. Ayşe Kulin'in romanlarını seviyorum. Üstün Dökmen'i severim.
BEŞİKTAŞ'A ERKEN GELDİĞİMİ DÜŞÜNMEDİM
*37 yaşında Beşiktaş Teknik Direktörü oldunuz. Çok erken Beşikaş'a geldiğinizi düşündünüz mü?
Hayır, düşünmedim. 100 milyon Euro'luk bir takımı o yaşta bir insana teslim ederken insanlar 50 defa düşünmüşlerdir.
*Siz düşünmediniz mi?
Ben Kayserispor'dan ayrılıp Beşiktaş'a geldiğim için, acaba "Kayserispor'dan ayrılayım mı ayrılmayayım mı" diye çok düşündüm. "Beşiktaş'a erken mi gidiyorum" diye düşünmedim.
*Beşiktaş'tan ayrılırken futbolcularla duygusal bağınız nasıldı?
Gayet iyiydi.
*Beşiktaş Liverpool'a 8-0 yenildikten sonra yaptığınız açıklamada futbolcuların verilen görevleri yerine getirmediğini söylemediniz beni hayal kırıklığına uğratmıştı. 8-0 yenilgi ile sonuçlanan maçtan sonra söylenmesi gereken bir söz müydü?
Ben maçtan sonra başkanımızla konuştum, "ortada bir suç varsa, bunun sorumlusu benim, hemen bırakmaya da hazırım" dedim. Ben hiçbir zaman bir mağlubiyette herhangi bir oyuncuyu günah keçisi yapıp, kendi sorumluluğumu üzerimden atmaya çalışmam. Aynı şekilde kazandığımız maçlarda da herhangi bir oyuncuyu, ön plana çıkarıp, kahraman yapıp, diğerlerinin emeğini heba etmem. Benim böyle bir yapım vardır. Kötü oynadığımız maçlardan sonra "İstediklerimizi yapamadık. Bugün yeterli derecede mücadele edemedik" gibi değerlendirmeler yapabiliriz, bunlar çok doğal. Bazen farklı şekilde yansıtılabiliyor.
BAŞARIMIN MİMARI EŞİM
*Eşinizin başörtülü olmasından dolayı Beşiktaş'ta istenmediğiniz iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Beşiktaş'ta böyle bir mahalle baskısı yaşadınız mı?
İmza aşamasındayken bu yönde birkaç haber çıktı ama böyle bir baskı yaşamadık. Ben dinini yaşamaya çalışan bir insanım. Bence Müslüman'ım diyen her insan dinini yaşamak istiyordur. Kimi tam anlamıyla yaşıyor, kimi yaşamıyor. Bu kişinin kendisiyle, onu yaratan arasındaki ilişkidir. O yüzden dinini yaşayana, yaşamak isteyene de, kendi istediği şekilde hayatını yaşamak isteyene de herkesin saygı göstermesi gerekiyor. Bu türlü durumların sporun içine sokulmasını ben kabul edemiyorum.
*Futbolculuğunuz, teknik adamlığınız döneminde spora bunlar karıştırıldı mı?
Ben bugüne kadar hiç hissetmedim. Futbol oynarken de bu nedenden ötürü somut bir sıkıntı yaşamadım. Antrenörlüğümde de yaşamadım. Antrenörlükte yaşadığımız başarıların ya da başarısızlıkların altında hiçbir zaman böyle bir şey aramadım.
*Mesela gençliğinizde Beşiktaş'ta oynarken bir dışlanmışlık duygusu yaşadınız mı?
Biz yabancı ülkelerden gelen futbolcularla da çok sıkı dostluklar kurduk. Almanya'dan gelen Kuntz'la da Nijerya'dan gelen Amakochi ile de ailecek görüştük. Onlar insana insan olarak değer verdikleri için, işin bu kısmını hiç ön plana çıkarmadılar. Farklı dinlere mensup insanlarla da çok sıkı dostluklar kurdum. Böyle bir baskıyı hiç hissetmedim. Biz kendi dinimizi yaşarken, kendi inançlarımız doğrultusunda hayatımızı devam ettirirken, kendimizi hiçbir zaman hayattan, toplumdan soyutlamadık. Hep sosyal olmaya dikkat ettik. Bu yönümüzü ön plana çıkartarak kendimize hiçbir zaman avantaj sağlamaya çalışmadık. İşimizi hep en iyi şekilde yapmak için mücadelemizi verdik. Sonuçta da bizi herkes sevdi, her kesimden insandan saygı görebiliyoruz.
*Eşiniz nasıl yaşadı o günleri?
Tabii ben burada büyük fedakârlık yapıp, hiçbir insanı düşüncesinden ve inanışından dolayı ayırt etmeyip, onlarla çok iyi ilişkiler kuran, insana insan olduğu için değer veren eşime çok teşekkür etmek istiyorum. Bu işin sıkıntısını çeken o oldu. Hiçbir olumsuzluktan etkilenmeden hem bize destek olmaya çalıştı hem de bir anne olarak çocuklarını büyüttü. Hani derler ya "her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" diye, benimle ilgili de kesinlikle böyle. Bu kadar yoğun çalışan bir insana dayanmak çok zor. Yeri geliyor, 2-3 gün eve gidemiyorum, kamplarda evden bir aya yakın uzak kalıyoruz, ama o kadar sıkıntıya rağmen hiçbir zaman "of" bile demedi. Her anını bize destek olmakla geçirdi. 13 yaşında oğlum, 8 yaşında kızım var. Onlarla ilgili belki de hiç yardım edemedik, ama hiç serzenişte bulunmadan çoçuklarımızı büyüttü, çok iyi bir eş oldu. Başarımızın mimarı oldu, ona bir kere daha teşekkür ediyorum.
BEN NEREDEYSEM ÇOCUKLAR O TAKIMI TUTUYOR
*Çocuklarınız hangi takımı tutuyor?
Güzel bir olayı anlatayım, Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra Bursaspor ile imza attığım gün eşimle, çocuklarım taksiye biniyorlar İstanbul'da. Taksici de mahallenin taksicisi, eşimi tanıyor, kızıma da "Sen hangi takımı tutuyorsun" diye soruyor, kızımın verdiği cevap çok manidar, "Amca hiç öyle bir soru sorulur mu? Tabii ki Bursasporluyum" diyor. Bursaspor ile imza attıktan bir, iki saat sonra verdiği cevap bu. Biz neredeysek onlar da orada.
*Evde futbol konuşur musunuz?
Bizim hayatımızdan, hayatımızın herhangi bir bölümünden sporu, futbolu çıkarma şansımız yok. Bizim yaşam biçimimiz olmuş artık futbol. Bazen eve gidiyoruz, "ya bugün futbol konuşmayalım" diyoruz, ama iki dakika geçmiyor bir yerden futbola dalıyoruz. Evimizde de futbolsuz bir yaşamı düşünmek mümkün değil. Eşim Allah'tan çok fazla futbolu bilmiyor, öğrenmek için de çok da çaba sarf etmiyor.
*Kaleci nedir, santrafor nedir, ofsayt nedir bilmiyor mu?
Yok, o kadarını biliyor. Babam, ağabeyim ve oğlum bu konuda uzman oldukları için onlarla biraraya geldiğimiz zaman çok yoğun bir şekilde futbolu konuşmak zorunda kalıyoruz. Ben çok istekli olmasam da en azından dinlemek zorunda kalıyorum. Kendi hayatımızı ilgilendirecek kararlarda mutlaka, eşimin, şimdi artık iyice büyümeye başladılar, çocuklarımın da fikrini alıyorum. Beşiktaş'a giderken, Kayseri'ye giderken, Bursa'ya gelirken eşimin fikri de benim için çok önemliydi. Çünkü, onun da destek vereceği, onaylayacağı bir görev, başından bir defa çok düzgün başlamış olur demektir. Onların istekli olmadığı, gönül huzuruyla kabul edemediği bir işin sağlıklı ve huzurlu biçimde yapılma şansı yok. Ailemizi ilgilendiren kararlarda onların onayını mutlaka alırım.
ORUÇ YAPTIRIMIMIZ YOK
*Ramazan ayında futbolcuların oruç tutmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ramazan bizim ülkemiz için, tüm Müslümanlar için çok önemli. Tüm İslam alemi için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Oruç tutmak isteyen futbolcularımız oluyor. Biz hava ve iklim şartlarını göz önünde bulundurarak, özellikle maç günleri ve maçtan bir gün önce, kamp günleri oyuncularımızdan performansları olumsuz etkilenmesin diye oruç tutmamalarını istiyoruz. Bunun dışındaki günlerde oyuncularımıza sorumluluk verip, kendi durumlarını gözlemlerini ve kararlarını kendilerinin vermesini istiyoruz. O konuda herhangi bir yasağımız yok. Oyuncular kendi durumlarını gözlemleyip, eğer zorlanıyorlarsa, performansları olumsuz etkileniyorsa kendileri gerekleri yerine getiriyorlar. Oyuncularımıza herhangi bir yaptırımımız yok.
HERKES SINIRLARINI BİLMELİ
*Başkanların soyunma odasına girmesine karşı olduğunuzu duymuştum, doğru mu?
Başkanın hangi niyetle ve ne zaman soyunma odasına gireceği çok önemli. Çok iyi niyetle, maçtan önce soyunma odasına gelip bize başarılar dilemesi çok doğal. Bir maç kazanmışız, başkanın, yöneticilerin soyunma odasına gelip, o galibiyetin mutluluğunu, bizlerle yaşaması çok güzel bir olay. Farklı düşüncelerle, beklentilerle, niyetlerle soyunma odasına girmişse, bazı şeyler bitmiş demektir, bizim orada olmamızın anlamı olmaz. O zaman istediği kadar girebilir, soyunma odası onun olabilir. Gelip işimize karışıyorsa, benim yapmam gerekenleri başkan kendisi yapmayı düşünerek soyunma odasına giriyorsa, antrenörün olmasına gerek yok. Ben çıkarım "Buyurun, bu işi güzel yapıyorsunuz, devam edin" derim. Bütünüyle soyunma odasını kendisine teslim ederim.
İNGİLTERE VE ALMANYA'DA ÇALIŞABİLİRİM
*Teknik direktör olarak nasıl bir yol haritanız var? Milli Takımı çalıştırmak mı, Avrupa'ya gitmek mi hedefiniz?
Yakın gelecekle ilgili en büyük beklenti öncelikle geçtiğimiz sezonki başarıyı bu sezona taşımak, bu sezon Bursaspor ile ligde başarılı olabilmek, en az onun kadar önemlisi de ilk defa bir Anadolu takımının mücadele edeceği Şampiyonlar Ligi'nde ülkemizi başarıyla temsil edip, bir üst tura çıkabilmek. Onu da yapamıyorsak, en azından UEFA Ligi'ndeki mücadelemizi devam ettirmek olacaktır. Daha sonraları ile alâkâlı Türk Milli Takımı'nı çalıştırmak, o kutsal görevi yerine getirmek, Avrupa'da ya da dünyanın futbolda ileri herhangi bir ülkesinde Türk futbolunu temsil etmek gibi bizim de beklentilerimiz var, ama bunlar sonrası ile ilgili, yaşımız daha genç.
*Hangi ülkelere gitmek istersiniz?
İngiltere olabilir, Almanya olabilir.
*Mesela İngilizce dersi alıyor musunuz?
İngilizcem iyi seviyede, ama mükemmel hale getirmek istiyorum, onun için özel dersler alacağım.
İŞ MEVZU BAHİS OLDUĞUNDA BABAMIN OĞLUNU TANIMAM
*Futbolcularınızla ilişkiniz nasıl?
Klasik bir teknik direktör- futbolcu ilişkisinin dışında, onlarla sevgi, saygı, güven temelinde bir ilişkimiz var. Antrenör-futbolcu ilişkimiz bir tarafta duruyor, ama bunun yanına bir arkadaş gibi gidip dolaşabiliyoruz, beraber yemek yiyip, kahve içebiliyoruz, dost olmaya çalışıyorum. Kimisiyle ağabey-kardeş ilişkisi, ufaklar var, onlarla bir baba-oğul ilişkisi. Oyuncum gelip benimle çok rahatlıkla belli ölçülerde şakalaşabiliyor. Ben onlara çok danışırım, fikirleri benim için çok önemlidir. Onlardan gelecek olan tepkileri, istekleri de iyi niyetli bulduğum için hemen değerlendirmeye çalışıyorum. Böylece arada bir kopukluk, sıkıntı varsa bunu da çok rahatlıkla giderebiliyoruz. Çalıştığım hiçbir kulüpte bu ilişkimizi suistimal eden bir oyuncumuz olmadı bugüne kadar.
*Otoriter bir teknik direktör müsünüz?
İşimi iyi yapmaya çalışan bir insanım. Çok hırslıyımdır, başarılı olmayı çok arzu ederim, dolayısıyla böyle bir yapı içerisinde de etrafımdaki insanların da benimle aynı anlayışı paylaşmalarını isterim. O yüzden yeri geldiği zaman disiplin konusunda taviz vermem, ama oyuncularımı da hiçbir zaman sıkmam. İş mevzu bahis olduğu zaman babamın oğlunu tanımam.
Röportaj: Seda Şimşek
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.