KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, Kürt meselesinin çözümü, silahsızlanma ve görüşmeler konusunda açıklamalarda bulundu.
Ok, şunları söyledi:
"AKP Kürt sorununun çözümüne ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda ne hareketimizin ve halkımızın ne de Türkiye halkının tanık olduğu, gördüğü ve tatmin olabildiği hiçbir adım atmamıştır. Önder Apo hala kendi avukatları ile görüştürülmüyor. Uzun zamandır heyet ile de görüştürülmüyor. Bu, AKP’nin tamamen keyfiyetçi, üsttenci ve Kürt halkının varlığını kabul etmeyen tutumundan kaynaklanıyor. Kürt halkının varlığını ve temel haklarını anayasal ve yasal güvenceye almadan Kürt sorununun çözülmesi zaten mümkün değildir.’’
‘OSLO’DAN BERİ OYALIYORLAR’
“AKP’nin son derece politik ve kurnazca hareket ettiği açıktır. Her zaman bazı adımlar atacağını söyler, göstermelik bazı şeyler yapar ama iş esasa geldiğinde hiçbir adım atmaz. Zaman kazanma ve oyalama bugüne kadar izlenen tutum olmuştur. Bu bugün değil sadece Oslo ve Oslo’dan önce yapılan bütün görüşmelerde görülen bir durumdur. HDP heyetinin de safiyane olmaması lazım. Biraz daha öngörülü, eleştirel ve politik olmalı. Hem Kürt halkının hem de Önderliğimizin duruşunu Türkiye kamuoyuna ve halkımıza daha güçlü ve iyi yansıtabilmelidir. Yani devlet ve AKP karşısında daha güçlü tartışan bir konumda olmalıdır.”
“HDP istiyor ki iyi şeyler olsun. Ama karşı taraf hiç de iyi niyetli değil ve hiç de iyi şeylerin olmasını istemiyor. Devlet zaten yaptıklarıyla da söylediklerini boşa çıkarıyor. Ankara hükümetinde söz çok ama ciddi hiçbir adım yoksa, sadece göstermelik bazı şeylerle zaman kazanma politikası izliyorsa bu iyi niyetli olmamalarından kaynağını alıyor."
SİLAHSIZLANMAYI TARTIŞMAK KÜRTLERİN İRADESİNE SAYGISIZLIKTIR
“Hiç kimsenin silah iradesi elinde olan bizler adına konuşması doğru değildir. Bizim böyle bir şeyden haberimiz yok. Gündemimizde de böyle bir şey yok. Önderlik silahların bırakılması için çağrı yapacak, PKK bunu yapacak şunu yapacak gibi bir durum bilgimiz dahilinde değildir. Gündemimizde de böyle bir şey yok zaten. Bunlar hareketimizin yönetiminin bilgisi dahilinde ancak olabilecek şeylerdir. Kaldı ki biz daha önce de söyledik: Kürt sorununun çözümü konusunda ciddi adım atılmadan, Önder Apo özgürleşip bizzat gerillayla görüşmeden bu tür şeyler tartışılamaz. Gerilla da hiçbir biçimde silah bırakmaz.”
“Biz sömürgeciliğe, zorbalığa karşı nasıl silahlandığımızı ve bunun ne büyük zorluklarla gerçekleştiğini çok iyi bilen bir hareketiz. Çıkış gerekçemiz ortada dururken böyle bir silahsızlanma mümkün olamaz ve gerçeğimize aykırıdır.”
“Hareketimizin gündeminde silahsızlandırma ve silahlı güçlerimizin bir yerlere çekilmesi gibi bir şey kesinlikle yoktur.”
“Üzerinde tartışmaya değer bir durum bile değildir. AKP’nin gündem yaratma çalışması ve çabasıdır. Seçim öncesi bir propaganda argümanı olarak ortaya atılmıştır. AKP seçim öncesi sanki bunları yaptırabilirmiş gibi bir hava yaratarak seçim ortamını etkilemeye çalışmaktadır. Türkiye demokratikleşmiş, Kürt halkının varlığı ve özgür yaşamı güvenceye alınmış değildir. Üzerimizde böyle baskı ve tehditlerin hiç eksik olmadığı bir dönemde Kürt halkının, PKK’nin silahsızlandırılması asla söz konusu olamaz.”
“Eğer Kürdistan'da çekilmesi gereken bir güç varsa o da işgalci güç konumunda olan ordu ve polistir. Türkiye demokratikleşip Kürt sorunu çözülmediği müddetçe de ordu ve polisin konumu böyle olacaktır. Bizim silahsızlanmamız değil olacaksa Türk devleti ve ordusu Kürdistan’da yaptığı operasyonları, saldırıları ve tutuklamaları durdurmalıdır. Karakol, baraj ve güvenlik bahaneli yol yapımları durdurulmalı. Nerdeyse Kürt nüfusunun yarısı kadar Kürdistan’da sayısı olan polis ve asker gücü geri çekilmeli. Tartışılacaksa bunlar tartışılmalı.”
“Önderliğimiz daha önce de ‘bir kadın-erkek evliliğinde bile şahitler olur’ demişti. Kürt sorunu gibi tarihsel ve köklü bir sorun çözülmek isteniyorsa ve taraflar arasında ciddi güven sorunları varsa üçüncü bir gözlemci heyetin olması şarttır. Üçüncü bir gözlemciyle pratik sahadaki durumu izleyecek kurumlar aynı role sahip değildir. Birincisi, müzakereyi, ikincisi, pratik sahada müzakerenin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini gözetler.”
AKP NEDEN GÖZLEMCİ HEYET İSTEMİYOR?
“Başbakan Davutoğlu’nun daha dün Irak’ta yaptığı görüşmeler dahil bütün uluslararası arenadaki diplomatik çabaları PKK karşıtlığı üzerinedir. Dolayısıyla AKP’nin kafasında ve zihniyetinde bir çözüm yoktur. Gerçekten bir üçüncü gözlemci güç olsaydı AKP’nin yaptığı karakollar, barajlar, siyasi soykırım operasyonları, Kobanê karşıtı tutumu ve Önderliğe yaklaşımı gibi hususların çatışmasızlığı çoktan bitiren tutumlar ve yaklaşımlar olduğunu gözler önüne serecekti. Biz kim hatalı, kim doğru, kim üzerine düşeni yapıyor kim yapmıyor? Bunun görünür olması için üçüncü bir gözlemci heyetin olmasını gerekli ve doğru görüyoruz. Fakat AKP’nin ısrarla ret ettiği budur. Kendisi üçüncü bir gözlem heyetini istemiyor. Dolayısı ile daha rahat, daha keyfiyetçi ve kendine göre hareket etmenin zeminini korumaya çalışıyor.”
“Böyle bir heyete katılanlar içerde de olabilir, Avrupa’da da, Amerika’da da, Asya’da da… Önemli olan saygınlığı kabul edilen ya da bu konuda politik rol üstlenen bir irade ve güç olmalarıdır. Bunlar illa da devlet yetkilileri olmalı gibi bir yaklaşım içinde değiliz. İtibarlı şahsiyetler, aydınlar, Birleşmiş Milletlerin bu tür sorunlarla ilgilenen kurumları ve aracıları böyle bir rol oynayabilir.”
‘’Sadece Hükümet yetkilileriyle bazı görüşmeler yapmanın ve İmralı’ya bazı gidiş gelişler olmasının süreç iyi gidiyor biçiminde ifade edilmesi de yetersiz bir değerlendirmedir. Önemli olan, gidiş gelişler değildir; bu gidiş gelişlerin hangi karakterde ve içerikte olduğudur. Ciddi müzakere ve adımların olmadığı hiçbir gidiş geliş ve görüşme iyi olarak ifade edilemez. Zaten AKP hükümeti müzakere ve ciddi adımlar atmak için bu görüşmeleri yapmıyor. Bir buçuk yıldır süren konumu sürdürmek istiyor. Bunu ne Kürt Halk Önderinin ne de bizim kabul etmemiz söz konusudur.’’
‘MİSİLLEME HAKKIMIZ VAR’
“Siyasetçileri, gençleri, kadın aktivistleri, hatta üniversitelerde öğretim görevlilerini gözaltına alıyorlar, tutukluyorlar. AKP'nin tutuklamalar yaptığı bir yerde hareketimizin de tutuklama yapması ve bu tutuklamalara karşı misilleme hakkını kullanması meşrudur ve hiç kimse tarafından da tartışılamaz. Devlet tutuklarsa iyi ama Kürt halkının özgürlük ve demokrasi iradesi olan Özgürlük Hareketi ve gerilla tutuklarsa bu meşru değildir demek, olaylara böyle bakmak devletin ve sömürgeciliğin gözüyle bakmaktır. Herkes şunu bilmelidir ki, hareketimiz de halkımıza karşı suç işleyen kişi ve kesimleri gözaltına alma ve tutuklama hakkına sahiptir. Bunlar kimler olur? Nasıl ki Kürt legal siyasetçileri AKP nezdinde suç işliyor ve tutuklama gerekçesi var deniliyorsa; AKP’lilerden de suç işleyenler vardır. Resmi görevlileri vardır. Suçlu başka insanlar ve çevreler vardır. Biz de bu noktada kendi hukukumuzu uygulamak durumunda kalırız.’’
“Hiçbir şey karşılıksız kalmamalıdır. Halkımız tepkisini göstermeli ve direnişi büyütmelidir. Aksi durum zulme ve keyfi uygulamalara boyun eğmek ve alışmak olur. 40 yılık mücadele tarihimizde böyle bir gelenek ve kültür yoktur. Eğer linç biçiminde saldırı varsa halkımızın ve gençliğimizin buna misliyle karşılık verme hakkı vardır.”
“Buna karşı direniş güçlü olmalıdır. Her tutuklama kesinlikle başkaldırı ve her tür direnişin sebebi olmalıdır. Kürtler ve direnenler birbirini sahiplenmelidir. Komşusu gözaltına alınıyorsa bütün mahalle ayağa kalkmalıdır. İş yerinde oluyorsa bütün çevre, esnaf ayağa kalkmalı ve tepki göstermelidir. AKP politikalarına mutlaka sert karşılık verilmeli, direnişle AKP’ye ve siyasi soykırım siyasetine geri adım attırılmalıdır.”
6-8 EKİM SERHILDANLARI MÜCADELE TARİHİNİN EN GÖRKEMLİ DİRENİŞİDİR
“6-8 Ekim olaylarında onlarca Kürt yurtseveri katledilmiş, yüzlercesi de yaralanmıştır. Bunlardan da bizzat AKP hükümeti sorumludur. AKP hükümetinin bunların hesabını vereceğine, ‘HDP özür dilesin’ gibi bir psikolojik harekat yürütüyor. Özür dilemesi gereken bir kesim varsa o da Kobanê halkına düşmanca politika izleyen ve bu yetmez gibi Kobanê direnişine sahip çıkan halka saldıran Türk polisi, askeri ve kontra güçleridir. 6-8 Ekim olayları halkımızın serhıldan tarihindeki en görkemli serhıldanlardır. Halkımızın iradesinin en güçlü biçimde ortaya konulmasıdır. Eğer bugün Türk devleti dünya nezdinde teşhir olmuş ve Kobanê direnişi bugün IŞİD'i püskürten noktaya gelmişse, bunda 6-8 Ekim serhildanlarının rolü belirleyicidir. Hiç kimse demagoji ve psikolojik savaşla 6-8 Ekim serhildanların büyüklüğünü ve tarihsel önemini tersyüz edemez.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.