Koalisyon gündemiyle başlayalım. CHP ile olumsuz sonuçlanan koalisyon mesaisinde Davutoğlu bugün MHP ile görüşecek, ama genel kanı “koalisyon istemeyen Erdoğan’ın planının işlediği” yönünde. Sizin değerlendirmeniz ne?
Çok basit bir plan hayata geçiriliyor. Ta ilk günden dile getirilmiş bir şeydi; “Koalisyon görüşmeleriyle oyalayacak ve ülkeyi erken seçime götürecek” diye. O kadar basit ki inanılacak gibi değil.
Siz erken seçimi blöf olarak görmüştünüz…
Evet, çünkü erken seçime gidildiği zaman bir şeyin değişeceği yoktu. Garantisi de yoktu, çok riskliydi. Ama belli ki Tayyip Erdoğan, Davutoğlu’nu da ikna etti -Davutoğlu’nun ikna olmama seçeneği de yok- Sonuçta şimdi seçime gideceğiz.
MHP azınlık hükümetine karşı olduğunu söylüyor. AKP istiyor mu peki? Seçim hükümeti ya da azınlık hükümeti ile erken seçime gitmenin bu planda nasıl bir önemi var?
Seçime anayasal bir hükümetle gidilmesini istemiyorlar çünkü seçim hükümetinde Mecliste sandalyesi olan bütün partiler, sandalye sayılarına denk gelecek oranda hükümette temsil ediliyor. HDP’yi üç aylık da olsa seçim hükümetine katmama çabası ve mümkünse şu anki hükümetle ya da AKP’nin kendi azınlık hükümetiyle seçime gitmek istiyorlar.
Bahçeli azınlık hükümetinin yanı sıra, erken seçime de yanaşmayacağını söylüyor. Bugünkü görüşmede bu tavrını koruyacağını düşünüyor musunuz?
MHP’nin bugüne kadar yanaşmayacağını söylediği pek çok şeye yanaştığını gördük. Belli olmaz. Ama ülke artık seçime gidiyor ve Tayyip Erdoğan’ın seçimden beklentisi tabii ki AKP’nin tek başına iktidarı. Ardından tek başına iktidarın getirdiği atmosferde yeniden başkanlık sistemi tartışmaları yaşanacak.
Siz, AKP’nin tek başına iktidarını olası görüyor musunuz?
Bana göre tek başına iktidar şu şartlarda mümkün değil. Üç ay içerisinde nasıl hazırlıkları var, ne tür planları var, devletin imkanlarını kullanarak neler yapacaklar bilmiyorum. Ama bir şeyler yapmak isteyecekler. Özellikle HDP’yi barajın altında bırakmaya çalışacaklar. 7 Haziran seçimlerinden daha gergin bir seçime gidiyoruz. Burada bir proje, bir şey var evet ama bunu bozmak çok kolay.
Nasıl olacak, kim bozacak ya da?
Bunu bozabilecek esas olarak Kandil. Kandil tekrar 7 Haziran öncesi pozisyonuna gelirse, yapılmış pek çok hesap boşa düşer. Kandil, 7 Haziran öncesi Adana, Mersin, Diyarbakır, Diyadin gibi olaylara karşı o zaman çok net bir şekilde “Bizi provokasyona getirmek istiyorlar, gelmeyeceğiz” demişti. Ama Suruç katliamı ile beraber “misilleme hakkı” diyerek olayı tırmandırdılar. Çatışmaların devam etmesi, hatta tırmanması AKP için de riskli ama HDP çatışmanın tırmanmasından çok olumsuz etkilenir. Bundan esas olarak MHP istifade eder. AKP’liler cenazelere katılarak vs propaganda yapmak isteyecekler ama o bir yerden sonra 13 yılda inşa ettikleri her şeyin üzerini silmek anlamına geliyor. Yani AKP, Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olabilir. Dolayısıyla çatışmayı tırmandırmanın AKP’nin seçim anlamında işine yarayacağını sanmıyorum.
O halde, ‘AKP seçim yaklaştıkça operasyonların dozunu düşürecek’ analizlerinin karşılığı olacak?
Onların hesabını bilmiyorum ama bana göre çatışmanın tırmanması AKP için çok büyük risk. 7 Haziran’dan daha az oy alabilirler. Ama her halükarda çatışmanın tırmanması demek, hele seçim gibi bir olayla beraber yapılması, Türkiye’nin acayip bir yere savrulması anlamına gelir. Yani Irak’ın, Suriye’nin böyle olduğu bir ortamda Türkiye’de çatışmaların tırmanması, üzerine seçim gerginliğinin binmesi vs çok kötü yerlere savrulabilir Türkiye.
AKP, bu riske neden giriyor?
Oyunu HDP bozdu, bu çok açık. HDP parti olarak seçime girme kararı aldığı andan itibaren o saadet zinciri koptu. Daha önce ne oluyordu? HDP alsa alsa 30-40 milletvekili alıyordu, onun dışında kalan özellikle Güneydoğu’daki milletvekillerini AKP alıyordu ve tek başına iktidara geliyordu. 7 Haziran’da HDP parti olarak girmeseydi, milletvekili sayısını diyelim ki 50’ye çıkarsaydı, geri kalan 30’u büyük ölçüde AKP’ye gidecekti ve AKP yine tek başına iktidarı kurabilecekti. Daha önceki hikayede, MHP ve CHP’nin olduğu ve HDP’nin bağımsız olarak girdiği bir atmosferde, AKP istediği gibi dizayn ediyordu her şeyi. HDP oyunu bozunca, ezberleri bozuldu ve büyük bir can havliyle bir şeyler yapmaya çalıştılar 7 Haziran’da. Şimdi de aynısını yapıyorlar. Hâlâ kendilerine serinkanlı, orta vadeli bir strateji bulabilmiş değiller.
ERDOĞAN DOLMABAHÇE FOTOĞRAFINDAN KORKTU
HDP barajı geçmeseydi de, Dolmabahçe mutabakatı sonlandırılır mıydı? Yoksa Dolmabahçe’ye kadar bir şekilde getirilen süreç AKP için artık sürdürülebilir olmaktan çıktığı, oyalama taktiklerinin sonuna gelindiği için mi masa devrildi?
Çözüm sürecinin esas kazananı Kürtler. AKP ikinci olarak kazanıyor. AKP tek başına iktidarını sağladı ama belli bir noktaya geldi. Yani diyalogdan müzakereye geçiş aşamasında artık işler daha da netleşecek, kimin daha fazla kazanacağı net bir şekilde ortaya çıkacaktı ve AKP belki artık kaybetmeye başlayacaktı. 28 Şubat fotoğrafı tarihi bir fotoğraf. O fotoğraf Kürtlerin zafer ilanı. Devletle yan yana Öcalan’ın metni okunuyor. Çok önemli, tarihsel bir olaydı ve bunun sonuçları da o anlamda tarihsel olacaktı. Bunu göze alamadı.
Peki, Erdoğan bu fotoğrafa neden izin verdi?
Birincisi, hâlâ işlerin kendi kontrollerinde olduğunu sanıyorlar. İkincisi de, benim çok sevdiğim bir laf var, “Türkler gözüyle düşünür” diye! Görünce uyandılar. Habur’da da öyle olmuştu. Sürecin zorunlu bir noktasına gelindi. O fotoğraf zorunlu olarak ortaya çıktı ama çıktıktan sonra korktular. Özellikle Cumhurbaşkanı korktu. Çünkü o fotoğrafın gereğinin yerine getirilmesi demek, Türkiye’de gerçek anlamda demokratikleşmenin, Kürt sorununun çözümünün önünü açacaktı. Ama bu Türkiye’deki bütün siyasi dengeleri de acayip değiştirecekti. Yani Kürtler iktidar ortağı oluyordu. Orada sembolik olarak olmuştu, ardından gerçek anlamda olacaktı. Nitekim 7 Haziran’da bunu gösterdiler.
Dolayısıyla devlet aklı/ideolojisi ile aynılaşma da söz konusu?
Artık devlet AKP, sistem AKP. Yani Erdoğan. Kendisi sisteme bir şey kattı, sistem ona birçok şey verdi, birbirleriyle bir uyuma girdiler. Artık hiçbir şekilde eskisi gibi, “biz yapmak istiyoruz ama engelliyorlar” vs gibi şikayet edecekleri hiçbir şey kalmadı. Uzun zamandır kalmadı. Bunu da büyük ölçüde Cemaat sayesinde yaptılar. Şikayet ettiklerinin hepsi sistemin dışında olanlar, yok işte Cemaatti, yok PKK idi, yok DAİŞ, ya da üst akıl... Bunların hepsi Türkiye dışında, yani sistemin dışında. Dolayısıyla istiap haddi, belli bir yerden sonra taştı, kaldıramadı.
40 yıldır bombalayarak, öldürerek sonuç alınmayan Kürt sorununda yeniden aynı yöntemlere geri dönüşün nasıl bir izahı var?
Aynı yöntemlere geri dönüşü konuşurken, şunu da kabul etmek lazım; bu işin silahla olmayacağını Abdullah Öcalan yıllardır söyledi ama onlar da yine silah kullanıyor. İki taraf da silahın kendilerinin hiçbir işine yaramadığını biliyor ama silahı indirmiyorlar. Dolayısıyla PKK silahlı olarak var olduğu sürece, devlet de silahını hep dik tutuyor. Böyle bir olay var.
Ama Dolmabahçe mutabakatı tam da PKK’nin silah bırakmasını hedefliyordu...
Evet, müzakere aşamasına gelen yolda buraya doğru varılacaktı ama sürecin normal gidişatı Erdoğan’ın hoşuna gitmedi. Bu gidişatın kendi beklentilerine tam uymadığını hesaplayıp durdurdu. Buna karşılık, PKK’nın silah bırakması talebini durdurmadı. Erdoğan bu talebinden vazgeçmiş değil. Öteki taraf da, tabii ki kendisi için daha elverişli olan eski gidişata gidilmesini savunuyor. Sonuç olarak bu bir iktidar savaşı. Her iki taraf da iktidar savaşını silahla veriyor. Dolayısıyla burada silahı kullandığı için her iki tarafı da eleştirmek lazım. PKK, HDP’yi ve 7 Haziran’ın sonuçlarını çok ciddi gölgeleyen bir duruş sergiliyor. Ve bu Kürtlerin 7 Haziran’da ortaya çıkan kazanımlarının silah ısrarıyla riske atılması anlamına geliyor. Silahla kazanabilecekleri hiçbir şey yok, artık bu çok net. Ama kaybedebilecekleri çok şey var. “Onlar saldırdı”, “misilleme hakkı”, “nefsi müdafaa” gibi, şu günün Türkiye’sinde, hele 7 Haziran sonrası Türkiye’sinde anlamını yitirmiş şeylerle uğraşıyorlar. Bunu Kürt hareketi ve Kürt hareketine destek veren yapılar sağlıklı şekilde tartışabilse, bu bir takım oyunları, projeleri bozabilir. Ama tabii burada önemli bir eksiklik var, Öcalan. Öcalan’ın devreye girmesine izin verilmiyor, devreye girse daha kolay olabilir.
Ancak Erdoğan, yaptığı tüm konuşmalarda ‘tek terörist kalmayana kadar operasyonların devam edeceğini’ söylüyor ve diyaloğa kapıları kapatıyor…
E ne olacak? 7 Haziran’dan bunun bin katını söyledi ama sandıktan ne çıktı. Bu kadar basit.
PKK’nin saldırı ve operasyonlara yanıt vermemesi, barışı kimin isteyip istemediğini de açığa mı çıkarmış olacak?
Zaten siz silah kullanmadığınız zaman, karşı taraf nereye kadar kullanabilir? Şu haliyle bile Kandil’e atılan bombalar Batıyı rahatsız ediyor belli ölçütlerde. Kürtlerin artık temsilcisi olmuş ve tamamen barışçıl yöntemlerle varlığını sürdüren bir harekete, yani HDP ve Demirtaş’a yönelik her şey, Kürtlere yönelik algılanıyor. Böyle bir ortamda nereye kadar gidebilirsiniz? Onun için silahı bir tür Kürtlerin koruyucusu filan gibi görme ve gösterme tavrından vazgeçilmesi gerekiyor. Teorik olarak orada olduklarını söylüyorlar ama pratik olarak gösterilmiyor. Suruç katliamı mesela; Suruç katliamını ülke olarak toplu halde kınamaya, lanetlemeye, mahkum etmeye fırsat kalmadan Ceylanpınar oldu, polislerin öldürülmesi vs ve Suruç’u konuşamadık. “Suruç’un misillemesiydi” filan diye bir şey yapıldığı zaman, bu toplumun Suruç katliamı, Suruç katliamı üzerinden IŞİD, IŞİD üzerinden siyasi iktidar vs tüm bunlarla yüzleşmesinin önünü tıkıyor silah. Önümüzde şimdi yine sandık var. Bütün bu planlara, saldırılara verilebilecek en etkili yanıt Diyarbakır’da gösterilen refleks. Ama kalkıp misilleme, savunma hakkı gibi eski şeylere gidilirse, sandıktan çıkacak sonuç öncelikle Kürtlerin ama tüm Türkiye’nin aleyhine olabilir.
TÜRKİYE, KÜRTLERİ OYUNUN DIŞINA İTMEK İÇİN KOALİSYONA DAHİL OLDU
Kandil’in bombalanmaya başlaması ile Türkiye’nin IŞİD’le mücadele için uluslararası koalisyona İncirlik’i açması eş zamanlı oldu. ABD ile varılan anlaşma ile çatışmasızlığın sona ermesi arasındaki bağlantı için sizin değerlendirmeniz ne?
Şöyle, Türkiye artık IŞİD konusunda köşeye sıkışmıştı. Öte yandan PKK bölgesel bir aktör oldu ve bunu durdurabilmenin yegane yolu buna müdahil olabilmekti. İncirlik’i vermek Türkiye’nin istediği şey değil ama Kürtleri, PKK’yı, PYD’yi oyunun dışına itelemeye çalışmak için kendisini oyuna sokmak zorunda kaldı. Türkiye IŞİD’e karşı mücadele etme noktasına geldi. Yani istemeye istemeye dahil oldu. İşte şimdi kendi toprağındaki üsleri açıyor ve buradan IŞİD bombalanıyor.
Acayip bir şey yaşanıyor şu anda. Türkiye’de İncirlik denen bir üs var ve bu üsten ne zamandır ilk defa kalkan uçaklar başka bir İslam ülkesinde şu ya da bu hedefleri bombalıyor. Ve bu İslamcı vs bir iktidar döneminde oluyor. Bu tarihe geçecek, geçiyor. AKP kendisini çok riske atan bir şey yaptı. Ama tabii, bunu IŞİD’le mücadelesi nedeniyle yapmıyor. Kürtlerle mücadelesi nedeniyle yapıyor,
PYD’nin etkisini sınırlamak için yapıyor. Kendince kâr zarar hesabı yapıyor. Şu an kârlıymış gibi görüyor kendini ama bunun garantisi yok.
ABD, TÜRKİYE’Yİ VE SEÇİMLERİ GÖZETMEYECEK
AB, İran hatta Arap Birliği, AKP’nin Kandil’i bombalamasından rahatsız. ABD ise ‘asıl odak IŞİD olmalı’ vs diyor ama net bir tavır sergilemiş değil. ABD ilerleyen günlerde çatışmasızlığa geri dönülmesi yönünde AKP’ye baskı yapar mı? Zira bunu yapacağına yorumla, beklentiler var…
IŞİD’e karşı mücadele konusunda ABD’nin Türkiye’yi, seçimleri vs filan gözeteceğini sanmıyorum. Orada ne yapmak istiyorsa yapacaktır. Türkiye’deki çatışma ortamının çok fazla sürme ihtimali bence yok. Burada önemli nokta Kandil’in aldığı tavır, Öcalan’ın devreye girip girmeyeceği gibi meseleler de var ama ben çok süreceğini sanmıyorum.
ERDOĞAN İKTİDAR İÇİN BÜTÜN MALİYETLERİ GÖZE ALIYOR
Malumunuz, Başbakan Davutoğlu’nun CHP ile koalisyonu istediği ancak Erdoğan’ın buna izin vermediği yazılıp çizildi. Hatta Kemal Kılıçdaroğlu da bu kanaati taşıdığını söyledi. Sizce bunun karşılığı var mı?
Bence Davutoğlu’nun siyasi kariyeri için koalisyon çok iyi bir fırsattı. Kendisinin de böyle düşündüğünü düşünüyorum ama yapamadı. İstese yapabilirdi. Muhtemelen kasım ayında söz konusu olacak olan seçimden sonra yapacak.
Ek olarak Erdoğan’ın, Davutoğlu’dan memnun olmadığı, yerine Mehmet Ali Şahin’i düşündüğü, AKP kongresinde de bu değişikliği yapabileceğine ilişkin yorumlar var…
Sanmıyorum. Nasıl olacak, seçime onunla mı girecek? Seçime kadar bir şey değişmez, çok riskli. Davutoğlu’nun yapamadığı neyi Şahin yapacak? Bunlar akıl karı işler değil. AKP’de şu anda öyle bir isim yok. Abdullah Gül formülü bir şekilde devreye girmediği sürece AKP’nin fazla seçeneği yok. Davutoğlu’ndan farklı bir seçeneği olacağını sanmıyorum.
Bu şartlarda girilecek bir erken seçimde meclis aritmetiğinin değişmeyeceğini, AKP’nin tek başına iktidar olamayacağını siz de belirttiniz. Peki ne olacak? İradeyi tanımama tutumu tekrarlayacak mı?
Sonuna kadar zorlayacak. Şansını bir daha deniyor. Ne bildiği var bilmiyorum. Ama bir şey bildiği de emin olunabilecek bir şey değil. Burada kilit HDP. HDP ve Kürt hareketi yanlış yapmadığı sürece Erdoğan iktidarı paylaşmak zorunda olduğunu kabullenmek zorunda kalacaktır. Şu anda iktidarını paylaşmaya razı değil. Ama seçime kadarki süreçte HDP ve Kürt hareketi çok büyük stratejik yanlışlar yapmazsa, aynı şey tekrarlanır ve ikinci seferde artık mecburen paylaşmak zorunda kalır. Paylaştıktan sonra yine bir yığın sorun çıkar, o ayrı. Ama bundan kaçış yok. Tabi Türkiye’ye çok büyük bir maliyeti var bunun. Ama o, iktidarı almak için bütün bu maliyetleri göze alıyor.
HDP’NİN YÜZDE 15‘İ RAHAT ALMASI LAZIM
HDP’nin pozisyonu için ne söylersiniz?
HDP, çatışmaların başladığı ilk günler benim beklentilerimin altında seyretti. Daha sonra toparladı. Ama ne zamandır HDP’ye bayağı bir ambargo uygulanıyor. HDP şu anda hak ettiği kadar Türkiye gündeminde değil. Kendilerinin de bunda sorumluluğu var. Kandil’in var, hükümetin baskıları var vs. Ama seçim havasına girdiğimiz andan itibaren tekrar Türkiye’nin en çok konuşacağı parti HDP ve Selahattin Demirtaş olacaktır. Bu süreçte siyasi iktidarın onlara yönelik yeni manevraları olacaktır tabii. Geçen sefer ellerinde patladı, bu sefer ne olacak bilmiyorum.
Siz de, ‘HDP’nin artık baraj sorunu yoktur’ diyor musunuz?
Normalde baraj sorunu tabii ki yok. Şu anda HDP’nin yüzde 15‘i rahat alması lazım. Eğer HDP 7 Haziran’dan aşağı oy alırsa bunun birinci derecede sorumlusu Kandil, HDP değil. HDP, Kandil’e karşı yeterince güç gösteremiyor olabilir, bu güçler dengesizliğinden kaynaklanıyor ama bu kadar Türkiye siyasetini tepeden tırnağa değiştiren bir hareketi o kadar korunaksız bırakmaması lazımdı Kandil’in. Ama ben bundan döneceklerini tahmin ediyorum. (evrensel)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.