Ayşe Arman ile Ruhat Mengi arasındaki polemik büyüyor. Mengi bakın neler yazdı.
Taş atma... Üstüne sıçrar!
Biliyorsunuz hep söylerim; önce kendisine saygısı olmayanın sınırları, ölçüsü yoktur. Sınırları olmayan, belli bir düzeye, kaliteye sahip olmayanlar ise biraz sinirlendiğinde gerçek yüzü ortaya çıkar. Karşısındakini de kendi çamurunun içine çekmeye çalışır. Ne yazarlıkta farklıdır bu, ne de başka bir meslekte...
Karakter bozukluğunun mesleği yoktur. Babanın, vezir olur olmaz kendisini yaka paça karşısına getirten oğluna “ben sana vezir olamazsın demedim, adam olamazsın dedim” hikâyesindeki gibi aynen... Onun için aslında “Davul bile dengi dengine” sözünü dinlemek ve kendi düzeyindeki insanlarla muhatap olmak gerekiyor. Dinlemeyince bir başka özdeyişin doğruluğunu anlayıveriyorsun: “Çamura taş atma, üstüne sıçrar”... Biraz daha kızdırırsan aynı kafadaki bir güruhu da üstüne sıçratabilir. (Çoğu kez klân halinde oluyorlar.)
IRKÇISIN, IRKÇISIN!
Her neyse, karşımızda “Ama sen benim anneme Alman dedin, Türkçeyi bile konuşamıyor dedin. Bu nedenle ırkçısın, empati yoksunusun, sert ve katısın, hatta hatta bana göre Pamuk Prenses’teki taş kalpli kadınsın. Kendini de Cumhuriyet kadını sanıyorsun” diye duygu sömürüsü yapan, bir de üstüne “Sen Ermenilere, Yahudilere de bunu yapıyorsundur” diye yalanın iftiranın sınırını şaşıran bir saygısız, duygu istismarcısı var.
Asla muhatap almayacağım, bulaşmak istemeyeceğim biri ama benimle ilgili yalanlarına da sessiz kalmak mümkün değil... Türkiye’nin en büyük gazetesinde yazan bir kadın yazar dünyanın en çok cinsel özgürlüğe sahip ülkelerinde bile görülmemiş şekilde (Playboy veya The Sun 3. sayfada görülebilir ama) soyunduğunda eğer “En büyük sensin başka büyük yok” tezahüratlarıyla karşılanır ve dünyanın en doğru, en doğal davranışı buymuş gibi tepkiler alırsa birileri de “İsteyen soyunur, hele de Alman geleneklerinin etkisinde yetişmiş, marjinal yaşam tarzını benimsemiş birinin soyunması kimseyi ilgilendirmez. Ama bunu dünyanın en doğru hareketi gibi empoze etmek yanlıştır” diyebilir. Ki ben dedim... Bu soyunmanın hemen arkasından tesettüre, çarşafa girip (bin kez tekrarlanmış gözlem türü) artık bir süredir gündeme gelmeyen “o mahalle, bu mahalle” kutuplaşmasını tekrar başlatırsa ki bunlar kendisinin de gururla açıkladığı gibi “konuşulsun, tartışılsın” diye yapılıyor, o da tartışılır. Hele en büyük gazetede günlerce yayınlanıyorsa elbette tartışılır... Ama işte kendine özgürlükçü bu “yazar” tartışana çemkirmeyi, yalan ve iftirayı gazetecilik sanmış. Türkiye’de seks ve çıplaklığa hâlâ garip bir açlıkla prim verilmesinin ve gazetesinin ticari nedenlerle doğal olarak koruması altında olmasının verdiği cesaretle Dubai’den veryansın etmiş (Irkçı n’olcak, Dubai dedi!!! Dövün Ruhat Mengi’yi dövün, dövün...)
CISCIBLAK PRENSES
Şimdi gelelim Erica Jong ve benzeri “cinsellik satan”, sevgilisinin yanında gaz çıkarmayı veya kusmayı “doğallık” olarak anlatan yazarları taklit ederek bilmeyene “özgün ve de özgür tarz” gibi yutturan yazarın (ki kendisi yalan da yazar, bkz. hakkımdaki Pazar yazısı) sözlerine...
1- Annelere saygım sonsuzdur (tabii saygıyı hak edenlere... Etmeyenler de var, örneğin devamlı çocuklarını gündeme getirip her dem ‘saygın anne’ rolü oynayanlara duymam). “Farklı bir kültürden gelen kişi Türk gelenekleriyle değerlendirilemez” konusunu açıklamak üzere “mamisi Alman, Türkçeyi hâlâ Almanca gibi konuşuyor” demek asla ırkçılık değildir. Kaldı ki yazarın kendisi bizzat bana Alman duygularının ağır bastığını üstelik “dalgamı geçiyorum” sözleriyle beni şoka uğratarak anlatmıştır.
2- Bu yazar daha önce Emin Çölaşan’ın kendisini aşağılayan yazısına karşılık “onu savunan tek yazar” olduğum için beni “Sana yaptıklarımdan sonra hâlâ beni savunuyorsun, inanamıyorum” diye telefonla aramış kişidir. Bugün “kimsenin annesine, babasına laf edilmez” diye ders veren saygısızın sadece yukardaki olayda değil, birçok kez yaptığı saygısızlıklardan dolayı benden köşesinde özür dilediği görülmüştür. Bu özürlerin hemen ertesinde kadın meslektaşının “eşini, ailesini öne sürerek” başka küstahlıklar yaptığı da... (Ruhat Mengi’ye sataşmak iyi gelir bunlara...)
3- “Empati” dediği ise herhalde “inancım için örtünüyorum” düşüncesiyle (ki bu konudaki tek tartışma “kamusal alan” yasağı ve “kadın kıyafeti üzerinden siyaset” yapılmasıdır) tesettüre giren kadınların giyimiyle dalga geçmesi olmalı. Doğru, empatinin (!) bu boyutu bende yoktur. Herkesin giyim tercihinin, inancının sadece kendisini ilgilendireceğine, alay konusu yapılamayacağına inanırım.
4- “Pamuk Prenses’teki taş kalpli kadın” benzetmesine, “sert ve katı”lığa gelince. Ben taş kalpli kadın olunca, kendisi de Pamuk Prenses oluyor zahir. (Bir dakika müsaade, gülme krizim tuttu...) Evlendiği güne kadar panter gibi herkese saldıran, evlenince hepsini unutup kuzu kesilen cıscıblak prenses... İyi de Pamuk Prenses soyunmaya, cinsellik satmaya gerek duymayan, iyi kalpli bir prensesti. Peki bu patetikliği sergileyen kişi acaba bugüne kadar başkalarına hangi iyilikleri yapmış, örneğin kaç kişinin hayatını kurtaracak yardımlarda bulunmuş?
DUBAİ’DEN GAZEL
Güldürmesin insanı da gözlerini neden ya gözlük, ya da perçem altına gizlemek zorunda kaldığını, karşısındakilerin gözlerine neden bakamadığını anlatsın. İnsanların gerçek karakterini ancak onları yakından tanıyanlar bilir, dış kapının tokmakları değil. Amaa... Ben Cumhuriyet kadınının ta kendisi olduğum için (okuyucu ve izleyicinin kararıdır, binlerce mail arşivde) ve Dubai’de değil ülkemde yaşadığım, onun ve rejiminin korunması, değerlerinin korunması büyük önem taşıdığı için yalanların, yanlışların doğru gibi yutturulması halinde, gençlere “her rezalet geçerlidir, bir gün nasılsa bunları unutturacağınız konuma gelirsiniz” mesajları verilmesi halinde veya sınırsız terbiyesizlik halinde katı ve sert olabilirim. Bu özelliğimden de çok memnunum.
Değerleri ısrarlı çabalarla kaybettirilen bir toplumda, yazısında mastürbasyonunu anlatanlara bile “aman ne şeker özgürlük bu böyle” denen bir toplumda anlaşılamayabilir de. Hafızalar zayıf, ölçüler kayıptır nitekim!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.