• BIST 9549.89
  • Altın 3002.717
  • Dolar 34.5123
  • Euro 36.1711
  • İstanbul 4 °C
  • Diyarbakır 4 °C
  • Ankara -2 °C
  • İzmir 5 °C
  • Berlin 12 °C

Roboskî ne tarafa düşer usta!

Roboskî ne tarafa düşer usta!
Bu topraklarda “acıyı paylaşmak acıyı azaltır” inanışı ve bunun için de taziye diye güzel bir adet var. Ama...

Bu topraklarda “acıyı paylaşmak acıyı azaltır” inanışı ve bunun için de taziye diye güzel bir adet var. Ama sadece acıyı paylaşmak bile, “hangi taraftansın sen?” diye kör parmak göze şeklinde gerçek anlamı paramparça eden peşin yargılı bir imayı beraberinde getiriyor ki: “Hey sen; Türkçü müsün, Kürtçü müsün, şu cemaatten ya da bu örgütten?” denerek yapılan neden kurnazca düşünülmüş bir tuzak sayılmasın? Mesela bir acıyı “bu”cu olunca daha az, “şu”cu olunca daha fazla hisseden bir organı mı var insanın? Böylece acıyı paylaşamadan derinleştirmiş oluyoruz, hem de birbirimizi kanata kanata.

Hrant Dink üzerinden bu toplumda, acıyı kim adına ve neden sahiplenmek üzerine yararlı ama yetersiz düzeyde bir tartışma yaşandı. Aslında bu tartışma soğukkanlı bir şekilde bütün topluma yaygınlaştırılarak devam etmeli. Çünkü Dersim, Maraş, Sivas, Başbağlar, Roboskî veya bu gibi bütün olaylarda kamplaş/tırıl/mış olan toplum, hangi acıyı sahipleneceğine göre bir kimlik kazandırılarak ayrıştırılmaya devam ediliyor. Ortada büyük çoğunluğu çocuk olan 34 insan dururken onların hangi, nasıl ve neden bu halde öldüklerini sormadan önce, coğrafyasına, kim ve neci olduklarına göre sahipleniyoruz. Ne kadar acınılası ve garip? Gerideyse yerdeki bedenlerin cansız haliyle bunu hak ettiği gibi sessiz, donuk, korkunç, gayri insanî bir duruş kalıyor.

Roboskî’de yaşananlar; neredeyse trafik kazaları, deprem, çığ haberleri kadar bir duyarlılığı tetiklemedi, neden? Katliam nereden ve kimden geliyorsa gelsin, gelmemeli değil miydi bu kez? Bir acıyı sahiplenmek neden başka bir acıyı sahiplenmeyi engellesin ve neden “benim acım bana, senin acın sana” olsun ki? Halk olarak, basın ve devlet dahil, herkesin nerede durduğunu tekrar sorgulaması gereken önemli bir eşikteyiz sanki.

Bu fotoğrafta kendinden 7 yaş büyük ama artık yaşamayan abisinin resmine hüzünle bakarak annesinin elini tutmuş 5 yaşında bir çocuk var. Gözlerinde “Abim nerede anne? Ben de abim gibi mi olacağım?”, annesinde ise “Senin onun gibi olmana izin veremem yavrum?” anlamı ne kadar da belirgin ve trajik. Yetkililer neyi araştırıyor? Kime ne soruyor? Savcılık hangi soruları soruyor da cevap verememek aylar sürüyor? Sorulara cevap vermek ve sorumluları bulmak neden bu kadar zor oluyor? Hepsinden kolayı, bir özür dilemek bu kadar mı zor? 1000 yıllık kardeşliğe sürekli vurgu yapılan bu topraklarda kardeşlik namına hiçbir şey yaşanmamış sanki. Kardeş kardeşten özür dilemez mi? Hata yaptığını düşündüğünde devleti arkasına alarak ona aferin deyip, yarın bir şekilde o bomba senin/benim çocuğumuzu bulduğunda da aferin denebilir mi? Duygudaşlık hiç mi kurulamaz? Kardeşsek, kardeş halden anlamaz mı, hale en azından hissiyatıyla ortak olmak istemez mi?

Roboskî’de yaşananların üzerinden 100 küsur gün geçmiş, ama nedenleri ve sorumluları hakkında kamuoyu olarak açık bir bilgiye sahip değiliz. Bir yandan da kocaman bir acı, bir feryat dinmemiş şekilde oracıkta, birçoğumuzun çok uzağından varlığını sürdürüyor. Artık çözüme yönelik bir cevap arayışı ve ümidi hıçkırığında düğümlenmiş, acısından neredeyse divane haldeki bu aileler, merak bile edemez mecalde uzun uzun bu soruları sorup duruyor.

Roboskî’de küçük kızın elimize tutuşturduğu bir mektupta “eğer sorumluları bulmazsa o zaman bunun sorumlusu Başbakan’dır” diye yazmış? Yavrusunun başını bulamadan kalan bedenini toprağa vermiş bir anne: “Biz Başbakan, annesini yitirdiğinde billahi de ağlamıştık.” diyor. Bu ifadelerin altında kalmak istemeyecek olan Başbakan, daha fazla gecikmeden vicdanlarda oluşan yaranın derinleşmesine karşı daha fazla bir şeyler yapabilse! Yediden yetmişe bu acıyı yüreğinde duyan herkes, sorumluların ortaya çıkarılmasını ve bir daha böyle hadiselerin yaşanmamasını tüm insanlık onuru adına istiyor. Halkların doğu batı yönlerinin Dicle ve Fırat’ın öte yakalarına göre, canlarının ve ölülerinin farklı anlamlara gelmesinin ve sorumluların bulunmaksızın cansız bedenlerin adeta parayla satın alınıp/ödenebileceği kıymette hissettirilmesinin; buradaki insanların zihninde “devlet” ve “hukuk” imgesini nasıl da zayıflattığı neden görülmüyor? Ey halklar: Lütfen sağ, sol, din, dil, mezhep, siyah, beyaz, millet, bizden ya da ondan , şu ya da bu demeden, her acıya kimden gelmişse sahip çık, hatayı sevdiklerin yapsa bile arka çıkma ki bugün ötekine, yarın da senin başına gelmesin!

Ey basın mensupları: Lütfen her haberi para olarak görme; cansız bedenleri sanat resmi, masumu zalim, zalimi masum gösterme; zulmü alkışlama! İslamcı, Solcu, Atatürkçü, Milliyetçi ya da Muhafazakâr da olsa yayın politikanız, ucu size dokunup dokunmadığına göre değil, yalın bir şekilde “insan”dan, hikâyelerinden ve acılarından yana ol ki şimdi para ve mevki kaybetsen de onurunu ve inandırıcılığını kaybetmezsin.

Ve ey Devlet: Lütfen dedirtme, vatandaşların için artık sorumluları bul, hesabını sor, adaleti sağla, hata yapanın yanına bırakma ki acılar daha fazla uzamasın, zihinler daha fazla bölünmesin! Roboski’deki insanların gözlerinde sormaya mecal ne kadar şey saklıysa, sorulardan öte telafi olmasa bile en azından teselli sayılacak şeyler varsa eğer, tüm bu sorulara layıkıyla cevap verecek birileri nerededir acaba?

Rêzan Ekinci- Murat Küçük (Taraf)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89