• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 7 °C
  • Diyarbakır 5 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 2 °C

Remzi Kartal: Güney Kürdistan yönetimi IŞİD projesinden haberdardı

Remzi Kartal: Güney Kürdistan yönetimi IŞİD projesinden haberdardı
Kongra Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal: Sünni eksenli ittifak ve diyalog içinde Güney Kürdistan yönetimi de yer aldı.

Kürt hareketinin en önemli kurumlarından biri olan Kongra Gel’in Eşbaşkanı Remzi Kartal, İrfan Aktan’ın sorularını yanıtladı. Remzi Kartal, İran’ın temsil ettiği ve Irak ile Suriye yönetimlerini kapsayan Şii eksenine karşı bölge devletlerinin desteklediği IŞİD projesinden Mesut Barzani’nin partisi KDP’nin baştan beri haberdar olduğunu, Sünni eksenli ittifak ve diyalog içinde Güney Kürdistan yönetiminin de yer aldığını söyledi.

Kongra Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal ile yapılan söyleşi şöyle:

Sizinle buluşmadan saatler önce (8 Şubat 2015) PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ve bir YPJ komutanı Nesrin Abdullah’ın Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’la bir görüşme gerçekleştirdiği haberi geldi. Bu görüşme, Fransa’nın Suriye ve Rojava politikasına dair bazı ipuçları veriyor. Kimi spekülasyonlara göre Charlie Hebdo saldırısının arkasında da Fransa’nın dolaylı yollardan YPG güçlerine mühimmat desteği vermesi yatıyor. Bu çerçevede Abdullah-Hollande görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Remzi Kartal: Bu görüşme sürpriz değil. Bu görüşmeyi Avrupa ülkeleri ve ABD’nin Suriye’de içine girdikleri kriz bağlamında değerlendirmek gerekiyor. DAİŞ’in Kobanê’de başarılı olması halinde bu kriz çok daha derinleşecekti. Bu, Batı açısından da çok büyük bir başarısızlık olacaktı. Onun için bugün Fransa’nın yarın başka ülkelerin genelde Rojava, özelde de Kobanê’yle ilgili bugüne kadar sürdürdükleri Suriye eksenli Kürt politikasından ayrılıp somut adımlar atmaları söz konusu olacak. Suriye’deki siyasal tablo böyle bir şeyi gerekli kılıyor. Gerek rejimi belli bir yere getirme gerekse muhalefeti toparlama konusunda ciddi bir sorun var Suriye’de. PYD ve Kürtler bu noktada ciddi bir rol oynayabilir.

Uluslararası güçler ve bölge devletlerinin de Suriye konusundaki pozisyonları, beklentileri, emelleri ve sürece katılma biçimleri farklılık arz ediyor. Dolayısıyla siz uluslararası koalisyonun Kobanê desteğinin daimi, stratejik bir destek olacağına inanıyor musunuz? Yoksa Suriye’deki dengelere göre bu desteğin biçimi değişir mi?

Ben bunun IŞİD’i durdurma konusunda verilmiş bir taktiksel destekten ibaret olmadığını düşünüyorum. Çünkü mevcut Ortadoğu’daki krizin ana kaynağı diyebileceğimiz bir ülkeyle karşı karşıya bu güçler. Bu işin altından bir biçimde çıkmak zorundalar. Gerek kendi imajları gerekse bölgesel, uluslararası çıkarları dolayısıyla. Uluslararası koalisyon çözümü geliştirecek bir siyaset yürütmek zorunda. PYD’yle yürütülen ilişki Rojava’daki siyasal iradeyle de bir ilişkilenmedir. Bunun giderek Suriye krizinin çözümünü hedefleyen politikalarda bir birlikteliğe dönüşmesi olması gerekendir.

Esad’ın artık kısa vadede gitmeyeceği görülüyor. Esad’ın, Baas’ın mevcudiyetini koruduğu bir Suriye’de çözüm nasıl olacak?

Biz Kongra-Gel olarak fikirlerimizi beyan ederken PYD veya Rojava adına herhangi bir şey deklare etmiş olmuyoruz. Ama elbette bugüne kadar Rojava’nın söylediklerini esas alıyoruz. Rojava yönetimi demokratik Suriye diyor. Kongra-Gel olarak biz de Suriye’deki halklar ve inançlar gerçeğine demokratik, otonom, yerel inisiyatiflerin geliştirilmesi perspektifiyle yaklaşıyoruz. Bunun Suriye’deki krizin çözülmesi noktasında akılcı bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Beşar’ın şahsıyla ilgili olmaktan ziyade, hem Suriye’deki muhalefetin hem uluslararası koalisyonun hem de Beşar’la birlikte hareket eden İran, Rusya gibi devletlerin bir bütün olarak içinde olduğu bir diyalog ve müzakere sürecinden çoğulcu bir Suriye’nin hedeflenmesi gerekiyor. Böyle bir çözümde Beşar’ın yeri olur mu, olmaz mı, bu sürece bağlı gelişmelerin sonucunda ancak değerlendirilebilir. Sanıyorum Beşar’a endeksli bir değerlendirme dar olur. Esas çözüm, demokratik yeni bir Suriye’nin anayasasıdır. Bu anayasanın demokratik, çoğulcu niteliğiyle ilgili yaklaşım ve uzlaşmalara bağlı olarak Beşar’ın konumu tartışılmalıdır. Esad’ın yokluğu, Suriye’deki sorunun çözümüne yetmez. Aslolan, açık söyleyelim bir tarafta Alevilerin öbür tarafta da muhalefetin demokratik bir Suriye’de uzlaşmasıdır. Böyle bir formülün yaratılmasında Rojava devriminde ortaya çıkan proje bir model olabilir. Bu açıdan Rojava devrimiyle, kantonlarla daha sıkı ilişkilerin geliştirilmesini mantıklı buluyorum.

Batı’nın son dönemlerde Rojava’ya olan ilgisi, buradaki yönetim modelinin tüm Suriye’ye uyarlanabileceği fikrinden mi kaynaklanıyor?

Tam olarak Batı böyle yaklaşıyor diyemeyiz. Biz, Batı’nın Ortadoğu’daki çıkarlarının ne olduğunu, nasıl bir politika yürüttüğünü biliyoruz. Sorunun kökeninde de Batı’nın politikaları olduğunu biliyoruz. Fakat bataklık artık Batı’yı içine çekiyor ve bir biçimde bu bataktan çıkış yolu bulunması gerekiyor. Rojava, çıkış yolunun rehberliğini yapabilir. Batı, Rojava’yı çok benimsediğinden değil ama bir çıkış yolu bulması gerektiğinden dolayı etkili bir model olarak ele alabilir.

Suriye’de Pandora’nın Kutusu açıldı ve içinden IŞİD başta olmak üzere mezhepsel ve etnik çatışmayı yürüten aktörler çıktı. Bir taraftan Kürtlere karşı bir saldırganlık var diğer yandan Sünni-Alevi-Şii çatışması yaşanıyor. Bu kara tablodan kısa vadede çıkılamayacağı, dolayısıyla yaşanan karmaşada Rojava’daki modelin inşasının önünde ciddi bentler olduğu ifade ediliyor. Sizin değerlendirmeniz ne yönde?

Bir kere bölgedeki mezhepsel çatışma yakın tarihli değil. Tarihsel bir arkaplanı var. Ortadoğu’daki mezhep eksenli iktidar mücadelesinin bu çatışmanın zeminini oluşturduğu biliniyor. Ama bu sosyal ve siyasal tabloyu, bölgedeki egemenliğini sürdürmek için kullanan Batı’nın politikaları da malum. Bugün DAİŞ’le ortaya çıkan tablonun arkasında da bu politikalar yatıyor.

Batı’nın politikaları IŞİD’in oluşumuna nasıl etki etti?

El-Kaide’nin oluşumunda Amerika’nın etkisi biliniyor. Hamas’ın bir zamanki çıkışında İsrail’in etkinliği de biliniyor. DAİŞ’in arkasında Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Türkiye ve hatta Kürtler içindeki bazı güçlerin etkisi de malum.

Kürtler içindeki güçlerin etkisinden kastınız ne?

İran’ın temsil ettiği ve Irak ile Suriye yönetimlerini kapsayan Şii eksenine karşı bölge devletlerinin etkisiyle güçlenen Sünni eksenin bir boyutunda Güney Kürdistan yönetimi içindeki bir kesimin de olduğu bilinen bir gerçek. KDP’nin de bu planın bilgilendirilen tarafları içinde yer aldığını söyleyebiliriz. Ama bu plan şimdilerde KDP’ye de dönmüş durumda. IŞİD’in Güney’e saldırıları bunun görünen yüzü.

Şu anda IŞİD’e karşı etkili bir mücadele yürüten KDP’nin, saldırılardan önce IŞİD’in varlığına göz yumduğunu mu, yoksa bu varlığı desteklediğini mi söylüyorsunuz?

Sünni eksenli ülkelerin IŞİD üzerinden bölgede yapmak istedikleri dizayndan, bu plan ve politikaların hedefinden, amacından KDP de haberdardı.

Fakat IŞİD sonuçta Şengal’e girdi, Erbil’i tehdit etti…

Şüphesiz, ama bunlar hesapta olmayan gelişmelerdi. Şengal değil, çünkü Şengal planlamanın bir parçasıydı. Fakat plana göre IŞİD’in Hewler’e, Güney’e yönelmemesi bekleniyordu. Baştaki konsept buydu. Asıl amaç Tahran, Bağdat, Şam, Hizbullah ekseninin sınırlandırılmasıydı. Suriye’deki mücadelede Batı başarısız kaldı. Önce Özgür Suriye Ordusu’na ve sonra El-Nusra’ya verilen destek, istenen sonucu yaratmadı. İran’ın Irak üzerinden Şam rejimine verdiği destekle bu muhalefetin zayıfladığı görüldü. Dolayısıyla bu Şii eksenine bir müdahale olacaksa bunun hem Suriye hem de Irak’ta ciddi bir muhalefetle gerçekleştirilmesi gerektiği anlaşıldı. Bunun için bölgede, ÖSO ve El-Nusra’nun yapamadığını yapacak düzeyde çılgın bir canavar yaratıldı. Sünni eksenli IŞİD projesi bölge devletlerinin desteğiyle ortaya çıkarılırken, bölgedeki güçlü ülkelerden biri olan Türkiye’nin tabii ki haberi vardı. Çünkü bölgedeki gelişmelerde doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren bir Rojava söz konusudur. Keza bu Sünni eksenli ittifak ve diyalog içinde Güney Kürdistan yönetimi de yer alıyordu. Bunlar kamuoyuna yansıyan şeylerdir. KDP bunun doğrudan yaratıcısı değil ama konseptten haberdardır ve konseptin içindedir. Zaten bu yüzden Şengal’den Pêşmerge çekildi.

Yani KDP, IŞİD’in Şengal’e gireceğinden haberdar mıydı?

Bunun başka hiçbir izahı yok. Şengal feda edildi. Çatışmadan Şengal’den o kadar Pêşmerge gücünün çekilmesi ve Şengal halkının IŞİD’in kılıcının önüne sürülmesinin başka hiçbir izahı yoktur.

Şengal işgalinden hemen önce Güney Kürdistan yöneticilerinin bağımsızlık ilanına dair açıklamaları vardı. Maliki’yle de ilişkiler kopma noktasına gelmişti. Bir komplo teorisine göre KDP’nin beklentisi şuydu: IŞİD Bağdat’a yönelerek Maliki’yi sıkıştırırken ortaya çıkacak boşlukta Güney yönetimi bağımsızlığını ilan edecekti. Bu komplo teorisi akla yatkın geliyor mu?

Bunun gibi çok sayıda değerlendirme var. Çünkü oyunun içinde çok fazla güç var ve her birinin de kendine göre hesabı var. Sünni eksenli projede yer alanların ortak bir görüşü veya çıkarı olduğu söylenemez. Herkesin DAİŞ konsepti üzerinden bölgeye yapılacak müdahaleden farklı beklentileri var. Suudi Arabistan’ın, Katar’ın, Ürdün’ün, Türkiye’nin ve uluslararası güçlerin… Çünkü bir çıkmazla karşı karşıyalar ve bir müdahalede bulunmaya çalışıyorlar. Mutabakat, özünde Bağdat ve Şam rejimine ve dolasıyla Tahran’a müdahale yönünde. Türkiye’nin ise farklı talepleri var.

Rojava…

Tabii ki. Onlara göre Rojava’nın çökertilmesinin en uygun yolu Kobanê’nin düşürülmesiydi. Kobanê batı, güney ve doğuda IŞİD tarafından kuşatılacak, kuzeyde de zaten Türkiye olduğu için kuşatma tamamlanacaktı. Kobanê’nin düşürülmesi, diğer iki kantonun da birbirinden kopartılması anlamına geliyordu. Kobanê kantonunu oluşturan geniş coğrafya Türkiye’nin etkisine girince de diğer iki kanton psikolojik, ekonomik, askeri ve moral yönden çökertilecekti. Bir taraftan Şengal düşürüleceği için Cizîr kantonu da tamamen çembere alınacaktı. Şengal’in tamamen IŞİD’in eline geçmesiyle, Türkiye açısından Cizîr kantonu da kuşatılacaktı. Fakat Şengal düşmedi. Bunun üzerine Kobanê’ye yönelindi zaten. Kobanê’nin düşmesini kim istiyordu? Rojava’nın düşmesini isteyen kimse, IŞİD’le ilgili projenin bir tarafı da onlardır.
“Kobanê düştü düşecek” denen günlerde, AKP’nin IŞİD’i desteklediği ortadayken Türkiye’de yürütülen süreç 6 Ekim itibariyle çökme aşamasına geldi. Fakat daha sonra görüşmeler devam etti ve sürecin devamı sağlandı. Kürtler dâhil pek çok kesim, öylesi bir ortamda görüşmelerin sürdürülmesini anlaşılmaz buluyordu. Ne diyorsunuz?
Hem Kürt hareketinin yaklaşımını hem de AKP ve Türk devlet politikalarını dikkatle incelemek gerekiyor ki, bu süreç anlaşılabilsin. Devlet ve hükümet hiçbir zaman “biz DAİŞ’i destekliyoruz” demedi, demez de. Bu hem uluslararası ilişkileri hem de bizimle ilişkileri açısından sakıncalı olurdu. DAİŞ’i destekliyoruz deseler, DAİŞ’in kılıcından geçirilen herkesin sorumlusu da olurlar.

Bunu söylemedikleri zaman sorumlu olmuyorlar mı?

Şüphesiz ki onlar kabul etmiyorlar ama biz hareket olarak, bunun sorumlusunun AKP olduğunu biliyoruz. Fakat sorun çözüm sürecini ve oradaki ilişkiyi doğru anlayıp anlamamaktan geçiyor. Dünyadaki bütün deneyimlerde çözüm süreçleri böyle kritiktir. Karşılıklı oturulup samimiyetle, iyi niyetle “biz hata yaptık, bu hatadan geri dönmek istiyoruz” denmez. Çözüm süreci zorunlu oturan bir süreçtir. Devlet, hükümet, klasik askeri politikalarıyla yenemediği güçle, yükselen çatışmaların tesirini azaltmak ve hükümet olarak kendisini korumak için diyalogu gündeme getiriyor. Şu an devlet ve hükümetin zorunlu olarak geldiği bir diyalog süreci var. Ama bu diyalogu sürdürürken de karşı tarafın elini zayıflatacak politikaları sürekli devrede tutuyor. Rojava engellenirse, bu AKP hükümeti ve Türk devletinin elini güçlendirecekti. Zaten Erdoğan bunu açıkça söylüyor; Kuzey Suriye’ye karşı çıkarız diyor. Ama AKP diyalogun sonlanması halinde geçmişi aşan büyüklükte bir çatışma sürecinin başlayacağını ve bunun hem kendisi hem de devlet açısından büyük bir risk yaratacağını biliyor. Buna rağmen taraflar birbirinin elini zayıflatmak için çeşitli politikalar güdüyor. Bizce bunun olmaması gerekiyor ama karşı tarafın çözümde samimi olmadığını, çözüme ikna olmadığını bildiğimiz için örneğin Kobanê’nin düşmemesi konusunda her şeyi yaparız. Fakat Kobanê düşse, Kuzey’deki süreç zaten otomatik olarak bitecekti. PKK’nin ustalığı burada devreye girdi; hem Kobanê’yi düşürmemek hem de Kuzey’deki süreci sonlandırmamak… Kırk yıldır dinmeyen isyanın sırrı, PKK’nin mücadele diyalektiğindedir. Hem sonuna kadar diyalogu sürdürmek ve karşı tarafı dönüştürmek hem de karşı tarafın hamleleri karşısında yenilmemek…

Bu açıdan Ekim olayları çok önemli bir tutumdu. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin geldiği noktayı, reflekslerinin gücünü ortaya koyan tarihsel bir serhildandı. “Kobanê düştü düşecek” diyerek çiftetelli oynayan Erdoğan’a karşı özgürlük mücadelesinin taraftarlarının öfke patlamasıydı yaşanan. Kobanê bir testti. Eğer Kobanê düşseydi, 6-8 Ekim süreci aynen devam edecekti. Diyalog sürecinin bitmesi, Ekim olaylarının daha da yayılarak sürdürülmesini beraberinde getirecekti.

2013’te Türkiye’de başlayan çatışmasızlık sürecine karşı devletle Kürt hareketinin çatışması Rojava’da devam etti denebilir mi?

Elbette. Kuzey’de bizimle zorunlu olarak bir çatışmasızlığa girdi ama vesayet savaşını IŞİD üzerinden bize karşı Rojava’da sürdürdü AKP. DAİŞ, AKP adına bizimle savaştı. Ortaya çıkan savaşa baktığımız zaman konseptle pratikteki savaşın aynı olmadığı görülüyor. Konsepte göre DAİŞ Şii hilaline karşı olacaktı ama saldırılar Musul’a, Mahmur’a, Şengal’e, Kobanê’ye yapıldı. DAİŞ’e verilen bir misyon var ama DAİŞ’in de bir planı var. O plana göre Kürt bölgesinde bir hakimiyet alanı yaratacak ve Sünni Arapların da desteğiyle bu hakimiyetini genişletecekti.

Bu aynı zamanda AKP’nin de planı değil miydi?

Şüphesiz ki öyle. AKP’nin DAİŞ’e verdiği desteğin sebebi bu ama planı bununla sınırlı değil. Müslüman Kardeşlerin bölge devletlerinde iktidara gelmesini ve kendisinin de bunun üzerinden tüm bölgede etkili olmasını planlıyordu AKP. Hâlâ geçerliliğini koruyan bu planın önündeki en büyük engel Kürtler. Eğer HPG Güney’de müdahale etmese, DAİŞ Şengal’den sonra Hewler’deydi. İnanılır gibi değil! Musul’un düşüşü üzerine iyi düşünmek lazım. Tek bir fişek atmadan nasıl teslim edildi Musul? Irak ordusunun en seçkin unsurlarının bulunduğu, ABD’nin en ağır silahlarının bulunduğu bir bölgede, hiçbir çatışma olmadan, adeta kurgulanmış bir teslimiyet söz konusudur. O silahlar adeta DAİŞ’e teslim edilmek üzere hazırlanmış… Bunun, Güney yönetiminin bilgisi dışında olduğunu düşünmek saflıktır. O bölgedeki Sünni Arap aşiretlerinin ileri gelenlerinin o süreçte Hewler’deki otellerde olduğu biliniyor.

Bir süre önce Kürtlerin birliğinin değerlendirilmesinin öngörüldüğü Ulusal Konferans planlanıyordu. Tüm bu gelişmelerden sonra hâlâ Kürtler arası böyle bir konferans çalışması var mı?

Dört parça Kürdistan’ın çıkarlarını savunmayı, her parçadaki mücadeleye destek vermeyi esas alan ortak stratejiyi geliştirmek için bütün Kürt partilerinin pozitif bir diyalog içinde olması ve bu diyaloğu her şeyin önüne koyması gerekiyor. Maalesef KDP Rojava’yla çok ciddi sorunlar yarattı ve AKP’yle birlikte hareket etti. Böyle hareket eden bir gücün ulusal konferans içinde yer alması mümkün değil. Çünkü ulusal konferans tablosunda yer aldığınız zaman, o tabloda yer alan tüm güçlerin ortak iradesine riayet etmeniz gerekiyor. Rojava’daki gelişmeler karşısında böyle bir ortak irade oluştu ve KDP hariç bütün Güneyli partiler Rojava’yla ilgili desteklerini sundular. Doğu Kürdistan’dakiler, Kuzeyli partiler destek sundular.

KDP neden böyle bir tutum sergiliyor?

Çünkü KDP, Güney’de olduğu gibi Rojava’da da kendi iktidarını sağlamak istiyordu. Eğer baştan konferans iradesi oluşsa ve KDP içinde yer alsaydı, Rojava’ya destek sunmak, Sêmalka sınır kapısını açmak zorunda kalırdı.

Türkiye’nin etkisinin KDP’yi böyle bir destekten alıkoyduğuna dair değerlendirmeyi nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye’nin isteklerine göre hareket eden bir partinin Kürtlerin ortak çıkarları çerçevesinde hareket etmesini nasıl bekleyebilirsiniz? (ZETE)

  • Yorumlar 14
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89