“Çözüm için serimden (başımdan, kellemden) vazgeçmeye hazırım” diyor Başbakan. Hamasî söylemleri seviyor; hakkını teslim etmek gerek , iyi de beceriyor. Bu söylem buyrukçu, üsttenci, ben’ci muktedir üslubuyla pekişince, farklı bir dil gerektiren barış ve çözüm süreci yara alıyor.
Barış süreci yara almasın diye herkesten sözüne, üslubuna, eylemine, kaşına gözüne dikkat etmesini istiyoruz. Değil kaygıya, eleştiriye; tedbirli iyimserliğe bile tahammülümüz yok. Ve Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde CNNTürk’te, nutku tutulmuş, paralize olmuş, konu mankenine dönüşmüş medya mensuplarının karşısında konuşurken hitap ve işaret ettiği her şeyin önüne “benim” iyelik zamirini yerleştirerek (benim halkım, benim Kürdüm, benim vatandaşım, benim bakanım, benim devletim, ben... ben... benim), sürecin “teröristlerin” sınır dışına çekilmesiyle noktalanacağını söylüyor. Sormaya cesaret edilebilen tek tük sorulardan biri, çekilmenin ne karşılığı olacağı. Cevap: “İmralı’ya 12 kanallı televizyon verdik, jimnastiği üç günden yedi güne çıkarttık, arkadaşlarıyla her gün görüş sağladık, benim verdiğim, vereceğim budur”... Konuşma, bir ulu hakanın, “Biz ki, bu mülkün....” tonunda sürüp gidiyor.
Bırakın kafası zaten allak bullak olmuş, süreci hazmetmeye çalışan PKK’liyi, silahlı silahsız Kürt hareketi militanlarını, Kürt siyasetçileri; kendinizi 30 yıllık savaş boyunca her türlü acıyı tatmış sıradan bir Kürdün yerine koyun... Nasıl hissederdiniz? Bu muzaffer muktedir dil, bu buyurgan üslup kafanızda, yüreğinizde nasıl yankılanırdı?
Devamı için
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.