Bu sıralarda bolca açılım yapan hükümetin sonuç alıcı en somut adımları, en kaygan zemini bulunan Ortadoğu’da yaptığını söylemekte yarar var. Bu açılımda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “çalışkan, aktif diplomasi” anlayışı (bu kimilerine dağınık ve tehlikeli) kadar belli bir vizyon çerçevesinde hareket etmesi önemi rol oynuyor.
Davutoğlu’nun politikasını beğeniriz, beğenmeyebiliriz ya da yöntemin çok hızlı ve karmaşık bir olduğu konusunda konusuna eleştirebiliriz. Hatta dış politik öncelikleri değiştirdiği şüphesi taşıyabiliriz. Ama net olan, dünyanın Ortadoğu’ya bakışı ve değişmeye başlayan denge sürecinde Türkiye’nin yeni pozisyonlar alması, gelişmeleri önceden tespit ederek müdahalede bulunduğu. Tabii ki bu hızlı ve aktif politikanın somut sonuçlarla devam etmesi gerekiyor. Ortadoğu atılan adımlar da bu bölgeye yönelik politikanın iyi yolda olduğunu gösteriyor.
HALKLARIN BULUŞMASI
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Türkiye ziyareti sırasında karşılıklı olarak vizenin kaldırılması ileriye yönelik olarak belki de Kürt açılımı kadar önemli bir adım. Yıllarca birbirine sırtını dönme zorunda bırakılmış, uzaklaştırılmış, sınırın iki yanındaki akrabalarını görmek için bile çile çekmeye mahkum edilmiş Türkiye ve Suriyeliler artık kaynaşabilecek. Bu çok basit bir gelişme gibi görünürken aslolanın toplumların, insanların, birbirine dokunması, yakınlaşması, ön yargılarını azalması, kültürlerin kaynaşması olduğunu bilmek gerekiyor. Yani işin insanı boyutu diğer açılımları arkasından sürükleyebilecektir.
Şam, Halep, Lazkiye artık bir adım ötede olması, bölgedeki ayak oyunlarına karşı birlikte hareket etmeyi de beraberinde getirebilecektir. “Bölgenin istikrarı” gibi büyük laflardan öte sadece ve sadece insanların yakınlaşması, zaten yakın olan kültürel iklimin yeniden hissedilmesi hepsinden daha önemli. “Türkiye-Suriye arasındaki sınırı kaldıralım” romantizmi hoş olmakla birlikte gerçekçi değil. Ama çok değil 10 yıl öncesini düşünecek olursak kanlı bıçaklı iki ülkenin vizeleri kaldırması kolay bir iş değil.
Burada iş sadece Türkiye’ye düşmüyor tabii ki. Soğuk Savaş sonrası değişen paradigma ve bu çerçevede Öcalan’ın Şam’dan çıkarılmak zorunda kalınması, Irak Savaşı sonrası Suriye’nin izolasyondan kurtulma çabası ve tüm bunlar olarken yavaş da olsa demokratikleşme zorunda kalacağı tüm bu gelişmelerin nedenleri arasında.
ORTADOĞU AÇILIMI
Ortadoğu Açılımı diye nitendirelibeceğimiz sürecin ikinci önemli adımdı ise iki ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşması. Bu adım siyasi ve ekonomik açıdan iki ülkenin sorunlarını halletmesinin yolunu açacak. Bilindiği gibi benzer bir anlaşma Irak’la imzalandı. Irak’ın şu anda net olmayan siyasi pozisyonu nedeniyle bu anlaşma Suriye ile daha iyi işleyebilecektir. Suriye ile Türkiye arasındaki bu ilişki, İsrail ile ilişkilerinde farklı imkanlar sağlayabilecektir. Tabii ki İsrail barış konusunda uzlaşmaz tutumundan vazgeçer ya da sadece kendinin empoze etmeye çalıştığı, barış olmayan bir barış için koşulları zorlamaya devam etmez ise. Bu haliyle geçen günlerde açıklanan barış planının birçok kişi umutlandırsa bile yürüyeceğini düşünmek saflık olur. O yüzden bu barış planını allayıp pullayıp önümüze sürüleceğini bilip ama içindeki maddelerin hayata geçirilmesini zor olduğunu şimdiden söyleyelim.
Diğer yandan Irak’la bakanlar düzeyinde kurulan Stratejik İşbirliği Anlaşması da önemli bir adımıdır. Hatta bir süre sonra iki ülke arasında 9 bakandan oluşan minik bakanlar kurulu toplantıları yapılabilecektir. Bu durum bir önümüzdeki dönemde önemi artacak “bölgesel işbirliği”, daha küçük ölçekli birlikteliklerin örneklerinden birini oluşturma ihtimali vardır. Zaten dünyadaki gidişatta bu yönde. Ortadoğu Federasyonu olmayacak tabii ki ama bu ülkelerin bölgesel çıkarlar çerçevesinde bir araya gelmesi, bir anlamda yeni gevşek paktlar, birçok sorunu çözümünü kolaylaştıracaktır.
Yani olumlu bir domino teorisinden söz edebiliriz Tabii ki bu olumlu gelişmeyi desteklemekle birlikte bölgenin kaygan zeminin unutup çok fazla umut var olmamak, hep bir marj de bırakmak zorundayız.
KÜRT AÇILIMI: HERKESİN İHTİYACI VAR
En önemli meseleye gelince. Türkiye, Kürt açılımı tartışmasını sürdürürken, bölge ülkelerinin bu açılımdaki pozisyonları önem kazanıyor. Bölge ülkeleri ve Irak Kürt yönetiminin katkısı olmadan tek başına PKK sorununu çözmek mümkün değil. Yani Kürt sorunu bize de ait bir sorunken PKK bölgesel, hatta uluslararası katkılara muhtaç. Bu yüzden Suriye ve Irak’la ilişkiler PKK’nın pozisyonu açısından önemli. Suriye Devlet Başkanını sürece destek vermesini yanı sıra satır araları okunduğunda temkinli olduğu görülüyor ki bu da çok normal.
Beşar Esad’ın özellikle bu sorunun ABD’nin Irak’ı terk ettikten sonra hızlandırılmasını istemesi, Kürtlerle ilgili tereddütleri olduğunu gösteriyor. Tabii ki burada Kürtler derken Türkiye, Suriye, İran ve Irak her ülke kendi iç işleyişini düşünüyor. Esad da ABD çekildikten sonra Iraklı Kürtlerin zayıflayabileceği ve baskı, pazarlık imkanını artabileceğin düşünüyor gibi. Tabii ki buna ek olarak Türkiye’nin Irak Kürt yönetimi ile artan ilişkilerine de biraz mesafeli duruyor Suriye Devlet Başkanı.
Ancak, 10 yıl aradan sonra gelinen bu nokta bile büyük başarı sayılabilir. Ama her türlü hesabın ötesinde Türkiye’nin son dönemdeki Ortadoğu adımlarını önemsek ve desteklemek gerekiyor. Tabii ki Neo Osmanlı hayali, İslam ortak paydası tuzağına düşmeden, yeni bölgesel birlikler çerçevesinde düşünerek.
M. Çubukçu / NTV
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.