Duayen tarihçi İlber Ortaylı, Dan Brown'dan Ermeni sorununa, Harem kadınlarından, Topkapı Sarayı'nın gizemlerine, Orhan Pamuk'a kadar geniş bir yelpazede neler düşünüyor? Takvim'den Arda Uskan, merak edip sordu; ortaya çok tartışılacak sözler çıktı.
Sarayın diğer büyük müzelerden en büyük farkı nedir?
Topkapı Sarayı'nın en büyük avantajı yağma edilmemiş olmasıdır. Hiçbir şey çalınmamıştır. Buradan giden son padişah bile hiçbir şeye dokunmamıştır. Onun için bizde çok orijinal ve tarihi anlatacak objeler var. Sadece mücevherler değil, padişahların iç donuna kadar parçalar bunlar.
Dan Bnown'ı alıp getirsek, Topkapı Sarayı'ndan bir roman çıkarabilir mi dersiniz?
İsterse buyursun gelsin, kapımız açık. Ama ben Dan Bown pek okumuyorum. Da Vinci'nin şifresine şöyle bir baktım. Öyle romanlar pek ilgilendirmiyor beni.
Peki ya bazı yabancı yazarların Osmanlı tarihi konusunda yazdığı romanlar? Örneğin, Safiye Sultan, Hürrem Sultan üzerine yazılan kitaplar için ne düşünüyorsunuz?
Hiçbirinin ciddiye alınacak yanı yok. Amerikalılar oturduğu yerden Osmanlı tarihini yazamaz.
Tarihi bir romanın gerçek tarihe yüzde yüz bağlı olması gerekiyor mu size göre?
Öyle bir şey söz konusu değil. Nereye kadar gidip, nerede duracağının bir ölçüsü vardır. Hakikatle fanteziyi harmanlamak bir ustalık işidir. O kitapları yazan hanımlarla beylerin becerebileceği bir iş değildir bu. Okulda da öğretilmez. Mesela Orhan Pamuk'un 'Benim Adım Kırmızı' romanında hakikat mi var? Yok… Ama ustalıkla harman edilmiş, bağlanmış. Bunu biliyor, fakat onun da başka tarafı sakat. Her kitabında olduğu gibi Türkçe sorunu var.
Orhan Pamuk'un Türkçe sorunu olduğunu mu söylüyorsunuz?
Evet… Ve bir romanının da ısmarlama olduğu belli.
Hangi romanı o?
'Kar'... Yazmış olmak için yazmış.
Ismarlama derken neyi kastediyorsunuz?
Birini kastetmiyorum. 'Ben siyaset yaptım işte' demek için yazılmış bir kitap. Romanda kişileri cır cır konuşturarak siyaset yapılmaz. Olaylarla, tahlillerle yapılır. Kişilerin yaşamıyla, bir akışla gider, bir yerde düğümlersin. Yoksa roman, ders vermek için yazılmaz ve ders almak için de okunmaz.
Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ni okudunuz mu?
Müsaadenizle onu da okumayayım artık. Hepsini okumak zorunda değilim. Beğenenler var.
Hindistan sineması da ciddiye alınmıyor ama yönetmen Satrajit Ray bir usta olarak bütün dünyada saygı görüyor. Kişisel başarılar olamaz mı?
Onlar da kişisel kalır. Edebi birikimi olan bir ülkenin er geç bir yerinden çatlar kabuklar ve ortaya çıkar. Bu, gelişmiş memleketlerde sanatlara yansır.
Bizde böyle bir birikim yok diyorsunuz?
İlerde inşallah olur.
Bu güne kadar gelmişiz, hala bir birikim yoksa ne zaman olacak ki?
Türk milleti teferruatı sevmiyor. Ben televizyondan biliyorum, prodüktörlük yapıyor adam, bir tabloyu, üç paşanın diye yutturuyor. Teferruatla uğraşmaktan sıkılıyor bunlar. Teferruat sevmeyen insanlar sanatçı filan olamazlar. Ne roman yazabilir, şair olabilir, ne de sinemacı. Teferruat çok önemli. İnce ince işleyip bağlamak. Bunu mektepler öğretmiyor insana. İşte sanatçılık burada ortaya çıkıyor.
Peki siz televizyon izliyor musunuz?
Pek izleyemiyorum.
Bu tarih programlarına denk gelmişsinizdir mutlaka. Murat Bardakçı'nın programı örneğin…
Valla, Murat milleti sabaha kadar ekran başında tutuyor. Ben ona bakarım. Herkes bir laf ediyor, eleştiriyor ama oturup da seyrediyor. Beş saat konuşulan yerde her şey olabilir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.