Dehşet gecesi yaşadıklarını anlatan gazi iki polis memuru, suikastın Hizbullah tarafından yapıldığını düşünmüyor. Nedeni ise Hizbullah gibi bir örgütün bu kadar planlı programlı bir suikast düzenleyemeyeceği.
Bir ay evvelinden Gaffar Okkan'a yönelik suikast olacağının istihbaratının geldiğini belirten polis memurları, olaydan önce elektriklerin kesildiğine dikkat çekerek, iki sokak ötede bulunan jandarmanın olayı duymamasına hayret ediyor.
Türkiye'nin en büyük suikastlarından birine 24 Ocak 2001 tarihinde kurban giden Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, ne tek bir el ateş edebildi ne de karşı koyabildi. O çok sevdiği Diyarbakır halkının kendini öldürmeyeceğini, öldürtmeyeceğini düşünüyordu. O yüzden zırhlı araca dahi ihtiyaç duymadı. Kendi polisi haklı olsa bile Diyarbakır halkını her zaman savundu. Hiçbir emniyet müdürünün sevilmediği kadar sevildi Diyarbakır'da. Diyarbakırspor'u birinci lige taşımak için canla başla çalıştı. Kimi zaman kahvelerde çay içti, ciğercide tebdili kıyafet ciğer yedi.
Kürtçe'yi öğrendi, demokratik açılımın ilk tohumlarını aslında o attı. Ancak o çok sevdiği ve sevildiği kentte hak etmediği bir suikastta kaybetti hayatını. Aradan dokuz yıl geçmesine rağmen Okkan suikastı aydınlatılamadı. İddialar, soruşturmalar, tanıklar, kafa karıştırıcı ihbarlar sonuca gitmeye engel oldu.
Hizbullah'a açtığı operasyonlarla adını duyuran Okkan için en çok Hizbullah'ın bu olayı yapabileceği söylendi. Ancak Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Hizbullah' üyelerinin suikastla' ilgili yargılandıkları davanın gerekçeli kararında Hizbullah'ın bu kadar planlı bir eylemi gerçekleştirmesinin mümkün olmadığına dikkat çekti: "Bu suikast incelendiğinde Hizbullah'ın daha önce bu şekilde herhangi bir eylem yapmadığı, suikastın son derece profesyonelce planlandığı, örgütün genellikle eylem kararı alındıktan sonra hedefteki kişinin takibi ve istihbaratının yapılmasından sonra 1 tetikçi, 1 koruma ve 1 gözcü tarafından hedefteki kişinin müsait bir yerde tabanca ile vurularak veya satırlanarak öldürülmesi seklinde gerçekleşmektedir. İstihbarat sonucu emniyet müdürünün geçeceği yolun ve saatin tespit edildiği, o saatte o bölgedeki elektriklerin kesildiği ve daha sonra 10 koruma polisiyle makam aracıyla giderken eylemin gerçekleştiği görülmektedir. Gaffar Okkan halkla iç içe bir emniyet müdürüydü. Eylemin çok basit bir şekilde gerçekleşmesi mümkün iken, bu kadar profesyonelce yapılmış olması düşündürücü."
SUİKAST İHBARLARI HEP VARDI
Beş polisin şehit olduğu, dört polisin yaralandığı olay üzerinden 9 yıl geçti. Olayın tanıkları ve şahitleri şimdiye kadar hiç konuşmadı. Ölümünün dokuzuncu yıldönümünde Gaffar Okkan suikastında yaralanan polis memurları ilk kez konuştu. O dehşet gecesi yaşadıklarını gazi iki polis memuru anlattı.
O dönem Gaffar Okkan'ın makam korumalığını yapan ve suikastta bileğinden yaralanan eski polis memuru Veli Göztepe onlardan biri. Veli Göztepe, Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube'de göreve başlamış. Dört yıl Ankara'da görev yaptıktan sonra 1999'da tayininin çıkmasıyla Diyarbakır'a gelmiş.
O dönemler Diyarbakır'da terör olayları hat safhada. Haliyle tedirgin bir şekilde gitmiş bölgeye: "Gaffar Okkan 1997'de gelmişti Diyarbakır'a. Sivil kıyafetlerle dışarıda dolaşıyor halkın olduğu yerlerde yemek yiyor. Bir anda Gaffar Okkan olmuş Gaffar Baba." Gaffar Okkan genelde gündüzlerini vatandaşlara geceleri ise polise ayırıyor.
Tayini Diyarbakır'a çıkanlarla birebir görüşüyor. Tekmili iyi verenlere göre görev yerlerini belirliyor. Veli Göztepe'ye de bölge korumalığı düşüyor. Yani Gaffar Okkan makamdan çıktığında belirli stratejik noktaları ablukaya, Okkan'ın gideceği geçiş yerlerinde güvenlik önlemlerini alacak.
Veli Göztepe, bir ay evvelinden Gaffar Okkan'a yönelik suikast olacağının istihbaratının geldiğini belirtiyor. Ancak Okkan'ın bu tür ihbarlara pek kulak asmadığını, kendine ve Diyarbakır halkına olan güvenine işaret ediyor: "Sürekli istihbarat vardı; ama herhangi bir güvenlik önlemi yoktu. Çünkü Emniyet Müdürümüz 'Beni iki yerde öldüremezler biri memleketim Hendek'te diğeri Diyarbakır'da diyordu."
Diyarbakır halkına güveninden dolayı zırhlı araç dahi istemiyordu Okkan. Zırhlı araç olursa halk hakkımda yanlış düşünür diyordu. Zaman zaman suikast girişimleri de oluyordu Okkan'a. Diyarbakırspor'la Siirtspor'un maçında birisi silahını çıkartıp doğrultmuş; ama Diyarbakırspor'un gol atmasıyla millet etrafını sarınca başarısız olmuş girişim."
OLAYDAN ÖNCE ELEKTRİKLERİ KESTİLER
Göztepe, olaydan birkaç gün önce dahi tüm teşkilatın içine bir korku düştüğünü, basit kavgalara bile Kaleşnikof'la gittiklerini dile getiriyor. Göztepe, olay gecesinde yaşananları şöyle anlatıyor: "Gaffar Okkan makamından çıkıp valiliğe gidiyordu. Önümüzden geçti. Selamımızı verdik ve hemen araca binip peşine gittik. En önde motorize ekip, onun arkasında Gaffar Okkan'ın makam arabası, onun ardında artçı korumalar, onun ardında trafik aracı ve benim kullandığım araba. Olaydan önce şehirde elektrikler kesildi. Diyarbakır'da kaçak elektrik çok kullanıldığı için yine şalter attı sandık. Bindiğimiz anda bir Kaleş mermisinin sesini duyduk ve ardından bir el bombası atıldı. Yunus geçtikten sonra Gaffar Okkan'ın aracını taramaya başladılar. Biz, ne oluyoruz derken ben aracın yönünü başka yöne kaydırdım; ama üç köşeden biz de saldırıya uğradık."
Veli Göztepe'nin bulunduğu araçta iki kişi bulunuyor. Aracın yönünü çevirdiğinde bir mermi dikiz aynasına diğeri koltuk başına isabet ediyor. Denk gelse ya kalbinden ya beyninden vurulacak. Ancak eline isabet eden mermi bileğini delip geçiyor. 4,5- 5 dakika süren çatışmanın ardından ağır yaralandığını aktaran Göztepe, "Mermiler burnumuzun dibinden, saçımızın üzerinden geçiyordu. Omzum, kalçam yanıyor, bileğimden kan fışkırıyordu. Arabanın önüne bomba atılınca camlar patlamış vücudumuza girmişti. Arkadaşlarımızdan biri beyninde delik arıyor, salavat getiriyordu. Hemen 'merkez taranıyoruz' diye tüm ekiplere bildirdik. Olay yerine gelip bizi hastaneye kaldırdılar." diyor.
Şarapnel parçaları Göztepe'nin kalçasına ve omzuna saplanıyor. Ameliyat denilse de hâlâ o parçalar vücudunda duruyor. Ancak bileğinin kesileceği, kurtarılmasının mümkün olmadığı söyleniyor. Yapılan ameliyatlar sonunda bileği kurtarılıyor Göztepe'nin. İki sene tedavi gördükten sonra 2002'de emekli oluyor.
İKİ SOKAK ÖTEDE JANDARMA OLAYI DUYMUYOR
Olayın ardından Hizbullah'ın yaptığına dair iddialar kuvvetleniyor. Gaffar Okkan'ın Hizbullah'a yönelik operasyonlar yapması, olay yerinde bulunan silahların Hizbullah'ın kullandığı 'Makarov' marka olması, İstanbul'da öldürülen Hizbullah liderinin beyninden 70 mermi çıkarılması ve Okkan'ın da aynı şekilde öldürülmesi bir misilleme yapıldığının göstergesi deniliyor.
Olay yerinde 14 silah ele geçiriliyor. Olayın ise 26 kişilik bir ekip tarafından gerçekleştirildiği iddia ediliyor. Peki, Diyarbakır'ın en işlek caddelerinden birinde, akşam iş çıkışı saatinde ve etrafında dükkânlar olduğu halde olay yerine eline kolunu sallayarak gelen bu 26 kişiyi neden kimse görmüyor?
Veli Göztepe, teröristlerin beş metre arayla dizildiklerini söylüyor. Bir yerde kaçırılırsa diğer tarafta kaçırmalarının mümkün olduğunu belirtiyor. Olayın ardından teröristlerin izine hiçbir şekilde rastlanmadığını anlatan Göztepe, şunları söyledi: "Polis arkadaşların söylediklerine göre olay yerine Diyarbakır Kolordu Komutanı geliyor. 'Sayın valim, ne kadar asker var her yeri çevreleyelim' diyorlar; ama vali sıkıyönetim var diyerek engelliyor. Asker ısrar etse de vali gidilmemesi gerektiğini hatta gidenler hakkında soruşturma açılacağını söylüyor. Kimileri teröristlerin iki sokak ötede eski bir imamın evinde kaldıklarını söylüyor. Diyarbakır'da aranmayan yer kalmadı ama yer yarıldı yerin içine girdiler sanki bulunamadı."
Göztepe, olayın Hizbullah tarafından yapılmadığını düşünüyor. Nedeni ise Hizbullah gibi bir örgütün bu kadar planlı programlı bir suikast düzenleyemeyeceği.
Göztepe, "Ancak Hizbullah taşeron olarak kullanılmış ve olaya Hizbullah süsü verilmiş olabilir. Diyarbakır eroin sevkiyatının geçiş noktası. Kaçakçılıkla ilgili çok operasyon yaptık. Bunlar birilerinin işine gelmemiş olabilir. Biz o dönem konuşmak istedik; ama can güvenliğimizden korktuk." ifadesini kullanıyor.
JİTEM KİMLİKLİ KİŞİLER KİMDİ?
Eski polis memuru Göztepe, geçtiğimiz aylarda Yıldırım Beğler tarafından ortaya atılan 'Gaffar Okkan'ı Özel Kuvvetler öldürdü' iddialarına ihtimal vermeyerek, "Yeri geldiği zaman sırt sırta verdiğimiz dava arkadaşlarımızın bunu yapabileceğine inanmıyorum." diyor.
Göztepe, olayın ardından yaşananları ve kafasındaki soru işaretlerine şöyle dikkat çekiyor: "Olay bittikten sonra iki sokak ötede polis o tarafa doğru gelen araçları durduruyor. Araçlardan birini durdurup kimlik istiyor. Bakıyor Jandarma İstihbarat kimliği var. İçindekiler 'Biz de sizdeniz, Ne oluyor burada?' diyorlar. Arkadaşımız, 'Emniyet müdürümüzü vurdular duymadınız mı?' diyor. Bunlar, 'Biz hiçbir şey duymadık!' deyip gidiyorlar. Yani iki sokak ötede silah ve bomba seslerini nasıl duymuyorlar burası soru işareti. Polis hemen önlem almak için Diyarbakır'ın giriş ve çıkış noktalarını kapatıyor. İki siyah camlı minibüsü durduruyor. Minibüsün içindekiler polise JİTEM kimliklerini gösteriyorlar. 'Biz ihbar aldık Gaffar Okkan'ı vuranlar Mardin yoluna doğru kaçıyorlarmış. Biz onları takip edeceğiz' diyor ve uzaklaşıyorlar."
GÖRDÜĞÜM KİŞİLER TERÖRİST OLAMAZDI
Olay günü Gaffar Okkan'la birlikte Mehmet Kamalı, Atilla Durmuş, Mehmet Sepetçi, Sabri Kün, Selahattin Baysoy isimli polis memurları şehit oldu. Nuri Bozkurt, Veli Göztepe, Fatih Gökçek, Selim Şişman ve Mustafa Dinçer olaydan yaralı kurtulan polislerden.
Fatih Gökçek, 1992'de Ankara Çevik Kuvvet'te başladığı polislik hayatına tayininin çıkmasıyla Diyarbakır'da devam etmiş. Dokuz yıllık polislik yaşamı suikast sırasında aldığı merminin omuriliğine isabet etmesi sonucu son bulmuş. Gökçek de olayda yaralanan diğer polis arkadaşları gibi emekli. Kazadan geriye, hayatına koltuk değnekleriyle devam ediyor. O olaydan bu kadarıyla kurtulduğuna şükrediyor.
Diyarbakır'da ilk görev yeri terörle mücadele olmuş Gökçek'in. Ardından karakol polisi olarak Şehitlik Karakolu'nda, yani olayın hemen yakınlarında göreve başlamış.
Gökçek, terörle mücadelede görev yaptığı sırada PKK'dan çok Hizbullah'la ilgili operasyon düzenlendiğini dile getiriyor. Hatta olaydan kısa süre önce Hizbullah'ın camileri kullandığı ve propaganda yaptığı bilgisi gelmiş.
Okkan'ın talimatıyla camilerde nöbet tutulduğunu ifade eden Gökçek, "Rahmetli, eğer Makarov marka silahlı birini yakalayıp getirin, dile benden ne dilerseniz diyordu. Hüseyin Velioğlu'nun yakalanma operasyonunu da bizzat kendisi yürüttü. Hatta Diyarbakır istihbarattan biriyle İstanbul'a gitti. Operasyona bizzat katıldı." şeklinde konuştu.
Olaydan sonra emekliye ayrılan Gökçek, 24 Ocak gecesi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Ben Şehitlik Karakolu'nda görevliydim. Olaydan önce bir çocuk kaybolmuş diye bir anons geldi ve bizim ekip otosu, aramaya gitti. Karakolun önündeyken müdür bey geçti. 30 saniye falan sonra bir mermi sesi duyduk. Sonra 'merkez taranıyoruz' diye bir anons. Bizde zannettik bizim ekibi tarıyorlar. Hemen başkomiserin Şahin marka arabasına atlayıp olay yerine gittik. Tam rahmetliye el bombasını attılar biz olay yerine vardık. Ara yolda ama çukur bir yerde iki kişiyle karşı karşıya geldik. Başkomiser de gördü adamları, ikimizde silahı doğrulttuk. Adamın birinin elinde tabanca, diğerinde Kaleş var. Ateş edeceğiz, 'teslim ol' diyeceğiz ama adamların tipi hiç terörist gibi değil. Bir an olay yerine bizim gibi polislerin geldiğini düşündük. Polis sandık onları. Tıraşlı, üstü başı giyimli, sarışın, doğulu olmadığından eminim. Biri orta yaşlı, biri 25'li yaşlarda. 'Siz kimsiniz?' diyorum ses yok. 'Polis misiniz asker misiniz?' diyorum ses yok. Onlar da bize silah çekmedi."
O sırada sol taraftan bir mermi isabet alır Gökçek. Sol taraftan omuriliği delip çıkar mermi. Can havliyle baş komiserle ikisi o adamların üzerine bir şarjör boşaltır. Bu nedenle içlerinden birinin ölmüş olacağını düşünüyor. Olaydan sonra onların da izine rastlanmaz. Gökçek, sürükleyerek birileri tarafından götürülmüş olabileceğini düşünüyor.
Gökçek de siyah camlı iki minibüsün içinde JİTEM'den olduklarını söyleyip Mardin yoluna doğru hareket edenleri polis memuru arkadaşlarından duyduğunu belirtiyor. Hatta olaydan sonra birkaç kişinin Diyarbakır Orduevi'ne girdiğini söylediklerini ifade ediyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.