Başbakan danışmanı ve milletvekili Yalçın Akdoğan, Yasin Doğan imzasıyla yazdığı köşesinde, ‘Değişen talepler ve ham hayaller’ başlığı altında geçen hafta Brüksel’de yapılan Kürt Konferansında söylenenlere değinmiş (Yeni Şafak, 12.12.2012).
Konuya geçmeden önce ‘hitap’ meselesine değineyim. Akdoğan ile yirmi yıldır tanışırız, tabii siyasetin seyri içinde yıllardır birbirimizi görmüyoruz. Yıllar önce, bir yazıda kendisine gönderme yaparken ‘resmi’ ifade kullandığım için sitem etmişti, bunu mesafe koyma ibaresi saydığını söylemişti. Yine öyle bir anlam çıksın istemem, ayrıca artık kendisinin mesafe koymak isteyeceğinden eminim.
Gelelim asıl konuya; Akdoğan Kürt Konferansı’nı değerlendirirken benim yaptığım konuşmayı isim vermeden alıntılamış. Belki de, kendisine gelen konuşma özetleri isimsizdir bilemiyorum. Yine de ben yaptığım konuşmaya sahip çıkıyorum ve konuşmamın mecrası dışına çekilmesi çabasına dikkat çekmek istiyorum. Zira, ben yazdığı veya söylediği şeyler ‘iktidar radarına’ girdiğinde kafayı kuma gömenlerden değilim. Yalçın Akdoğan, zaten kişiliğim hakkında yeterince fikir sahibidir. Arkasında durmayacağım şeyi söylemeyeceğimi bilmesi gerekir.
Akdoğan, yazısında önce BDP-PKK çizgisindeki Kürt siyasetinin çıtayı uzlaşmaz bir noktaya doğru yükselttiğini belirtmiş, Kürt Konferansı'nda söylenenleri bu duruma örnek olarak göstermiş. Bir kere, Kürt Konferansı da, diğer konferanslar gibi farklı görüşlerin ifade edildiği bir zemin. Bu Konferansta söylenen her şeyi bir ortak metnin parçaları imiş gibi göstermek olayı mecrasından saptırmak olur. Akdoğan’ın sözünü ettiği “PKK silahlı unsurlarının güvenlik birimi olarak sisteme entegre edilmesi”, daha önce Demokratik Özerklik metninde, konferansta da Zübeyir Aydar’ın yaptığı konuşmada yer alan taleplerden biri. Kürt siyasal hareketinin talepleri ile konferansta yapılan konuşmaları ayrım yapmadan birbirine karıştırarak takdim etmek, ya kafa karışıklığı ya da ‘terör’ suçu isnat etmek için zemin hazırlamak olarak anlaşılabilir. Umarım ikincisi değildir.
‘Demokratik özerklik’ programını Kürt meselesini çözecek nihai metin olarak görseydim, bugüne kadar bunu yazmaktan, söylemekten katiyen çekinmezdim. Yalçın Akdoğan’ın, benim birilerinin tesiri ile bir şey yapmayacağımı da gayet iyi bildiğini sanıyorum.
Akdoğan’ın ifade ettiği gibi, “yeni anayasayı bireysel hakları garanti altına alacak bir ara formül, daha ilerisi için geçici bir aşama olarak düşünmek gerektiğini” söyledim. Daha doğrusu bu görüşü ileri süren tek konuşmacı bendim. Ama cümlenin devamına iliştirilen “PKK’nın tahakkümünde bir siyasi iktidar alanı öngörmek” neyin nesi? Akdoğan, ‘ara aşama’dan söz eden biri herhalde PKK’ya zemin için bunu söylüyordur, diye düşünebilir, o halde bu sözün sahibini ‘zan’ altında bırakacak biçimde kurmak yerine, bunu açıkça yazması gerekirdi.
Devamı için
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.