Nevruz'un politik okuması
Sorunu semboller, sayılar, tarihler, aktörler üzerinden indirgemeci bir mantıkla kavramaya çalışan bir akıl, doğal olarak sorunun içeriğini de öğrenemiyor
Bahar bayramı yeni gerilimlerin başlangıcı oldu.
Devletle-Kürt siyaseti arasındaki psikolojik üstünlüğü ele geçirme mücadelesi kimi zaman örtülü, kimi zaman açık biçimde cereyan ederken, geçmişte olduğu gibi 2012 Nevruz/Nevroz’u da yeni bir günün değil, yeni bir gerilimin başlangıcı oldu. Bir nevi bilek güreşine dönüşen bu ‘güç oyunu’, muhatabını dinlemeyi değil, çatışmacı bir yaklaşımla rakibine üstünlük sağlamayı ve ‘ötekini’ yok etmeyi amaçlıyor. Bıktırıcı bir tarihsel tekrarla ısıtılıp ısıtılıp servis edilen bu senaryo, ‘sorunu çözmeyi değil, yönetmeyi hedefliyor’. ‘Güç oyununun’ tarafları, Nevruz üzerinden bir mücadeleyi, bugünü şenlik havası içinde kutlamaya tercih ediyor.
Sağırlar diyaloğu!
Çeyrek asırdır gösterimi devam eden bu film, sürpriz yapmayarak 2012 Nevroz’unda da tekrar etti. Birçok yerde istenmeyen görüntüler yaşandı ve bir güvenlik görevlisi, bir vatandaş olmak üzere iki kişi hayatını kaybederken, çok sayıda insan yaralandı ve kamu malları zarar gördü. Her toplumsal olayda olduğu gibi Nevruz’da da taraflar, ne yapmamalarını gerektiğini çok iyi bildikleri halde, ‘eskimiş ezberlerinden’ kurtulamayıp, istenmeyen olayların yaşanmasına zemin hazırladılar.
Ankara ile Kürt siyaseti arasındaki sağırlar diyaloğu ve birbirine gündem dayatma arzusu geçmişte olduğu gibi, bugün de önü alınmaz sorunlara yol açıyor. Karşılıklı olarak birbirini besleyen bu güvensiz ilişki, demokratik açılım sürecinden devrimci halk savaşı konseptine geçilmesine ve ‘şiddeti şiddetle yok etme’ yaklaşımının benimsenmesine neden oldu. Devletin içindeki bir kanatla, örgütün içindeki bir kanadın savaşta ısrar etmesi, sadece çözümü değil, aynı zamanda süreci de enfekte edip umutları tüketiyor.
Yasak kime yarar?
Devlet yasakların işe yaramadığını acı biçimde öğrenmesine ve ‘özgürlüklerin PKK’yı, yasakların kendisini zora soktuğunu’ bilmesine rağmen, yaşadığı kafa karışıklığı nedeniyle bunu pratiğe aktaramıyor. Sosyal-psikolojiyi yönetemeyen akıl, inisiyatifi elinden kaçırdığını düşündüğü anda ‘örgütün şiddetine karşı, şiddetle mukabelede bulunuyor’ ve yaptığı tüm pozitif işlerin bir anda silinip yok olduğunu göremiyor. Erken dönemlerde dünyadaki ‘asimetrik mücadele’ pratikleri konusunda bir izlence oluşturan ve PKK’nın ‘oyun stratejisini’ çözen Türkiye, bu ajandayı hayata geçirme konusunda büyük sıkıntı yaşıyor. Devletin yaşadığı bu kararsızlık, en çok örgütün işine geliyor ve örgüt sürekli yeni bir başlangıç yapıyor.
Nevruz örneğinde görüldüğü gibi, bir zamanlar bu sorunu yok sayıp inkar eden fakat daha sonra problem yaşadığını görünce kendince bir tanım yapıp olayı devletleştiren ve muhataplarını dışarda bırakan bir çözümü hayata geçirmek isteyen devlet, olayları arkadan takip ettiğini göremiyor. Sorunu semboller, sayılar, tarihler, aktörler üzerinden indirgemeci bir mantıkla kavramaya çalışan bir akıl, sorunun içeriğini öğrenemiyor. Doğasında taşıdığı geleneksel pragmatizmi, Kürt meselesinin çözümünde değil, sürdürülmesinde gösteriyor.
Örgüt ise bilinçli bir biçimde gerilimi yükseltip kitleyi güvenlik kuvvetleriyle karşı karşıya getirme stratejisiyle devletle olan hesabını Nevroz, Kürtler ve Türkler üzerinden görmeye çalışıyor. Devletle kapalı kapılar ardında başka bir pazarlık yaparken, kamuoyu önünde başka bir tavır takınıyor. Örgüt bilinçli bir stratejiyle her defasında hep bir fazlasını istemek suretiyle muhatabının psikolojisini bozup kendi oyun planına sadık kalıyor. Ankara’nın özgürlüklerin alanını genişletmesinden ve Kürt meselesi üzerindeki yasakları kaldırma girişimlerinden rahatsız olup, tabanının kimyasının bozulmasına ve asabiyesini kaybetmesine izin vermiyor.
Kürt baharına varır mı?
Nevroz’da yaşananlarının ve son bir yıl içinde adım adım yükseltilen toplumsal gerilimin politik okuması yapıldığında, PKK’nın Arap Baharından sanılandan daha fazla etkilendiğini ortaya koyuyor. PKK, tarihin dışında kalmaktan ve daha da önemlisi dağda unutulmaktan korktuğu için hızla adım atmak istiyor, fakat bu defa da hata yapıyor. Neredeyse çeyrek asırdır Kürtleri sokakta tutan örgütün, Arap Baharında yaşananlardan hayıflanıp, ‘Biz savaşını verdik, onlar kazandı’ psikolojisine girdiği gözleniyor. Kollektif aklı kullanamayan PKK, geç kalmışlık psikolojisiyle kendisini bir şey yapmak zorunda hissediyor ve mücadelenin ilk evresinde müracaat ettiği enstrümanlara dönerek, daha büyük bir hata yapıyor.
Şahin kanat şeflerinin açıklamaları ve Silvan’da başlayan yeni sürecin politik okuması yapıldığında, örgütün ‘toplumsal çelişkiyi’ derinleştirmek için ‘halk savaşını’ hayata geçirme stratejisinin temelinde de bu ‘geç kalmışlık’ psikolojisinin ve yeni uluslararası dinamikleri yanlış yorumlamanın önemli etkisi bulunuyor. Bunun sağlamasını İmralı’nın ilk açıklamasında net olarak göreceğiz.
Yeni konsept, eski netice!
1992 Nevruzu’nda yaşanan olaylar devletin ‘düşük yoğunluklu savaş’ konseptini hayata geçirmesine kapı aralarken, Türkiye ağır bedeller ödedi. 1992 süreci yakından takip edildiğinde tarafların taammüden bir çatışmayı gittikleri ve nereden gelirse gelsin tüm barış ve diyalog çağrılarını duymazlıktan geldikleri biliniyor. Bugün de karşılıklı verilen mesajlarla yükseltilen gerilimle yeni bir çatışma dönemi aralanmak isteniyor. Bahar ve yazın oldukça sıcak geçmesi beklenirken, bu çatışmaların tarafların güçlerini sınayacakları son savaş olacağı umut ediliyor.
Daha yazılışında anlaşılamayan Nevruz/Nevroz/Newroz’da yaşananlar son tahlilde devletin Kürt meselesine şaşı bakışının tipik bir örneği. Meseleyi tanımlayamayan, dolayısıyla nasıl çözeceğine karar veremeyen ve bütün bunların sonucunda sürekli hata yapan devlet, sorunun geldiği boyutu kavramaya çalışmak yerine gösterilerin tarihini üç gün sonraya veya önceye almaya çalışarak, olayları engellemeye çalışıyor.
Yaşanan sorunun kendisi bir yana, bu yaklaşım biçimi dahi aslında Kürt meselesi olarak kodlanan sorunun ne kadar karmaşık ve usul hatalarına kurban edildiğini ortaya koyuyor. Taraflar kendi aralarındaki hesabı, Nevruz üzerinden kapatmak isterken, bedelini topluma ödetiyorlar. Son tahlilde Kürt meselesinin yüzyıllık bir sorun olması kadar, devletin ideolojik miyopluğu problemin daha da derinleşmesine yol açıyor. (Radikal iki)
HÜSEYİN YAYMAN: Gazi Üni., öğretim üyesi
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.