PYD Eşbaşkanı Müslim: "Türkiye bizim varlığımızı, kimliğimizi tanısın, biz her şeye varız. Her şekilde hizmet ederiz. Hiçbir zaman Türkiye ile düşman olmak istemiyoruz. Arabuluculuk yapabiliriz. PKK ile hükümet arasında."
Hürriyet gazetesi yazarı Verda Özer, Hewler'de PYD Eşbaşkanı Salih Müslim'le görüştü. Çözüm sürecinde Türkiye ile PKK arasında arabuluculuk yapabileceklerini belirten Müslim, "Yeter ki Türkiye bizi tanısın, her şekilde hizmet ederiz" dedi.
Verda Özer’in köşesine taşıdığı söyleşinin öne çıkanları şöyle:
“Esad’ın gitmesini en fazla isteyen biziz. Bu konuda Ankara’yla anlaşıyoruz. Ancak Türkiye Selefileri destekleyerek bunu yapmaya çalışıyor. Biz ise bu gruplara karşıyız” diyor. Nusra ve Özgür Suriye Ordusu’nu da bunlara dahil ediyor.
Peki o zaman PYD neden Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) ile birlikte hareket etmiyor? “Biz SUK için çok çabaladık. Ama Türkiye SUK’a kimliksizleşerek, bizi var eden her şeyden vazgeçerek katılmamızı istiyor” diyor. Bunun sebebinin, Ankara’nın Suriye’deki Kürt realitesini tanımaması olduğunu söylüyor. “Kobani, Rojava ile Diyarbakır’ı ayırt etmenin artık mümkün olmadığını gösterdi” diyor Müslim.
‘PYD çözüm sürecinde rol oynayabilir mi?’
O halde PYD çözüm sürecinde yapıcı bir rol oynayabilir mi? “Biz bunu Ankara’ya zaten çok söyledik” diyor. “Türkiye bizim varlığımızı, kimliğimizi tanısın, biz her şeye varız. Her şekilde hizmet ederiz. Hiçbir zaman Türkiye ile düşman olmak istemiyoruz.” “Peki nasıl bir rol oynayabilirsiniz?” diye soruyorum. “Arabuluculuk yapabiliriz. PKK ile hükümet arasında.”
6-7 Ekim olayları sırasında Ankara’yla bir temasları oldu mu? “Hayır olmadı. Keşke olsaydı, yardım edebilseydik, 40 kişi yaşamını yitirmeseydi. Ölenler bizim de insanlarımızdır.” Ve ekliyor: “Elele olursak, yapabileceğimiz çok şey var. Yeter ki Türkiye bizi tanısın.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ABD Kobani’ye Türkiye’ye rağmen silah verdi” sözünü hatırlatıyorum. “Ben 4 Ekim’de İstanbul’da bunu söyledim. Türkiye silah geçirmemiz için bize sınırını açsaydı, o zaman başkalarına ihtiyaç kalmazdı” diyor. (Afrin ve Cezire’deki YPG militanlarının Kobani’ye silah geçirmelerini kastediyor.) Peki Türkiye’nin “Kobani’ye verilen silahlar PKK’nın eline geçer” korkusunu anlıyor mu? Ve ABD’ye, silahları PKK’ya vermeyecekleri garantisi verdi mi? “Evet, bunu söyledik, garanti verdik. Silahlar Türkiye’ye karşı kullanılmayacak ve PKK’nin eline geçmeyecek, dedik.”
‘Peşmerge’ye karşı değiliz’
Peki ABD’nin yardımı hem Washington hem Ankara’nın söylediği gibi sadece bir kerelik miydi? “Hayır, istersek tekrar vereceklerini söylediler. Ama başka sorunlar olabilir” diyor. Nedir bu sorunlar? “Türkiye’den korkuyorlar.” Müslim, ABD ile ilişkilerini de “çok iyi ve çok daha iyi olacak” diye tanımlıyor.
Peki Peşmerge Kobani’de bir fark yarattı mı? “Tabii ki” diyor. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hem Fuat Hüseyin’in Peşmerge’nin geçişini Türkiye’nin önerdiğini söylediğini hatırlatıyorum. Bunu doğruluyor. “Kürtlerden yoğun baskı vardı. Zaten sonradan Ankara izin vermese, Barzani’ye karşı çıkıyor gibi görünecekti” diye ekliyor. Malum, PYD’nin Peşmerge’yi başta istemediği, sonra da Peşmerge sayısını 200’den 150’ye düşürdüğü söylendi. Yine hem Erdoğan, hem Hüseyin tarafından. “Biz hiçbir zaman Peşmerge’ye ve Kürtlerin yardımlaşmasına karşı değiliz. Daha önce bazı hassasiyetler olmuş olsa bile, IŞİD, Kürtleri birleşmeye itiyor. Bu da iyi bir şey” diyor. Ve ekliyor:
‘IŞİD, Kürtleri birleşmeye itiyor’
“Biz Kürtlerin Türkiye ile ilişkilerinin iyileşmesine de karşı değiliz. Keşke Türkiye de IŞİD’e karşı bizim yanımızda olsaydı. O zaman hem Türkiye, hem biz, hem Ortadoğu için herşey bambaşka olurdu.”
Barzani ile ilişkilerini soruyorum. “Barzani çok değerli bir insandır. Kürt halkının bir değeridir. Suriye işlerine karışmak istemiyor” diyor. Erbil’le imzaladıkları Duhok Anlaşması’nın da çok yakında uygulanacağını söylüyor. Peki IŞİD sonrasında da bu birlik devam edecek mi? Cevabı: “Kürt halkı birleşirse artık kimse ayıramaz.”
Türkiye-Rojava ilişkileri nasıl düzelecek?
Müslim: “İlişkilerin düzelmemesi için şu anda hiçbir neden yok. Türkiye bizi kabullendiğini gösteren bir adım atarsa, biz herşeyi yaparız. Bize engel olmasın yeter. Başka birşey istemiyoruz.”
Ve Salih Müslim’in son cümlesi: “Benim demek istediğim şudur: Dostluk, kardeşlik dilimiz havada kalmasın.”
Sohbeti bitirirken, “keşke o akşam yemeğinde o masada Türkiye’den de biri olsaydı” diyorum. Müslim’in yanıtı tüm sohbeti özetler nitelikte oluyor: “Keşke olsaydı. Gerçekten isterdik. Hem masada olmalarını, hem de gelişmeleri olumlu yönde etkilemelerini istiyoruz.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.