Gezi Parkı eylemlerinin sembol isimlerinden BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 'hayatımın en bahtiyar günlerini geçirdim' dedi. Oradaki eylemcilerle konuşan ve onlara Kürtlere yapılan haksızlıkları anlattığını söyleyen Önder, 'Bana baba, amca demelerinin yarattığı burukluğu bir kenara bırakırsak, bu çocuklara Kürt meselesini anlattığımda bizim bütün siyasal hafızamız, ezberimizden başka bir reaksiyon geliyor. ‘Abi başka bir halk varmış ve bunların kendi dillerini konuşmalarını engelliyormuşuz. Ya bu manyaklık’ diye tercüme ediyor. Meseleyi çapaklarından arındırdığınızda bu kadar basit aslında. İşte bu çocuklar, bu anlayış Kürt halkı üzerindeki bütün bu saçma sapan hak gasplarını da hayatın dışına itebilecek bir anlayıştır. Onun için de bu çocuklara yapılabilecek en büyük kötülük bunları Kemalist diye kodlamaktır.' dedi. Önder, "o meydanda tek bir Kemalist vardı, o da AKP" dedi.
İşte Sırrı Süreyya Önder'in Cansu Çamlıbel ile yaptığı (10.06.2013) söyleşiden ilgili kısım:
Hükümet geçen cuma günü Öcalan ile görüşmeye giden BDP heyetinde olmanızı neden istemedi?
- Muhtemelen Gezi Parkı direnişi huzursuz etti hükümeti. Bende emanet bilinci var. Bu süreçte devlet, İmralı, PKK ve KCK emanetlerini verdiler bana. Ben de hep bu emanet bilinci ve sorumluluğuna uygun olarak davrandım. Bu iş bir getir götür işinden öte bir şeydi. Bizatihi yoğun tartışmalar yürüttük, hem Sayın Öcalan ile, hem PKK ve KCK yetkilileriyle, hem de devletle. Dolayısıyla bu kararlarda ortaklaşma süreci boyunca kişisel inisiyatifimi, birikimimi, aklımı hep barıştan yana, demokrasiden yana ve bu kirli savaşı sona erdirmekten yana kullandım. İnsan hayatını aziz bilip ona göre tutum aldım. Onun için gayet içim rahat. Barış süreci konusundaki tutumum çok net. Bunu yeryüzünde benim kadar isteyen, benim kadar katkı sunmak için çabalayan az insan vardır diye düşünüyorum. Bu süreç nereye giderse gitsin bu katkım ve bu tutumum değişmeyecektir. Katkı sunmak için heyette olmaya gerek yok. Ama bu tutumdan dolayı müdahale etme hakkını kendinde görmek nobranlıktır. Demokrasiyle ve ahlaki bir tutumla bağını kurmak güçtür.
‘Devlet, benim adamım her konuda benimle senkronizasyon içinde olmalı’ diye mi bakıyor?
- Süreç boyunca devletten ya da PKK’den ya da Sayın Öcalan’dan bana ‘Bizim adamımız ol’ gibi bir telkin gelmedi. Burada zaten tırnak içinde adamı olacaklara ihtiyaç yok. Adamı olacak olanlar bu sürece katkı sunamazlar. Haklar, özgürlükler ve barış süreci birbirinin karşıtı olarak konumlandırılacak şeyler değil. Tam tersine Kürt halkı silahlı mücadeleyi geride bırakmanın tek yolu olarak demokratik siyaset ve ona uygun anayasal bir ülke talep etti. Bunu da herkes için istediler. Bu anlamda yaşanan sürece zarar verici bir şey. Hem Gezi direnişi ile barışı birbirine karşıt olarak konumlandırmak sürece zarar verir. Bizatihi özgürlük alanlarını açmak yerine daraltmayı tercih etmek sürece dair kuşku uyandırır. Paylaşmak yerine hâlâ ‘Ben belirlerim’ tavrı gider bir gün de Kürtlerin duvarına çarpar. Sıkıntılı bir şey ve laubaliliktir.
Öcalan sizin heyetten çıkarılmanıza ne tepki vermiş?
- Duyduğum kadarıyla sert bir tepki göstermiş. Hükümeti uyarmış.
‘Gezi direnişi ile barış süreci birbirine karşıt olarak konumlandırılamaz’ dediniz. Ancak Gezi olayında BDP eşbaşkanları biraz sessiz kalmayı tercih etti, rengini belli etmekten biraz kaçındı sanki. Neden?
- Partimizin ve eşbaşkanlarımızın normalde tutumları çok net. Ama bir temkinli olma hali de var. Çünkü Kürt halkı, Kürt siyasal hareketi daha önce ‘Süreci siz bitirdiniz, bozdunuz, sabote ettiniz’ şeklinde büyük iftiralara uğradılar. Büyük bir sabır, temkin ve kararlılıkla bir daha böyle bir iftiranın muhatabı olmama duygusu belki çok daha aktif katılımı ve çok daha yüksek sesli bir duruşu engellemiş olabilir. Bunu da anlayışla karşılamak lazım. Söz konusu yitip giden canlar olunca Kürtler ‘Acaba vereceğimiz tepki yanlış anlaşabilir mi’ diye bir duyarlılık içindeler. Salt bu konuda değil, hayatın her alanında bu böyle. Bu kaygıyı çok anlıyorum ama hak arama siyasetinde siyasi bir zekâ ve sağlam bir politik hat daima bunu da barışa hizmet edecek bir noktaya evirir. Ben daha ileri giderek bir şey söyleyeyim; barışı artık bu Gezi Parkı’nda ortaya çıkan irade getirecektir.
'Bu çocuklara yapılacak en büyük kötülük, bunları Kemalist diye kodlamak'
Nasıl olacak bu?
- Bu irade gerçek anlamda bir barışı mümkün kılabilecek bir iradedir. Bu iradeyi kimse küçümsememeli. Bu iradeyi ‘İlk 3 gün iyiydi, son 5 gün kötüydü’ diye kimse bölmeye çalışmasın. Bu iradeyi ‘İyi ama içinde falancalar da vardı’ diye kimse değersizleştirmeye çalışmamalı. Bütün bunların hepsi bu ülkenin gerçeğidir. Birlikte yaşayan insanların karar süreçlerine de birlikte dahil olmaları gerekir. Ben tam tersine barışın artık daha mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu meseleyi ben Gezi Parkı’nda yeni nesil devrimcilerle çok konuştum. Hayatımın en bahtiyar günlerini geçirdim. Bana baba, amca demelerinin yarattığı burukluğu bir kenara bırakırsak, bu çocuklara Kürt meselesini anlattığımda bizim bütün siyasal hafızamız, ezberimizden başka bir reaksiyon geliyor. ‘Abi başka bir halk varmış ve bunların kendi dillerini konuşmalarını engelliyormuşuz. Ya bu manyaklık’ diye tercüme ediyor. Meseleyi çapaklarından arındırdığınızda bu kadar basit aslında. İşte bu çocuklar, bu anlayış Kürt halkı üzerindeki bütün bu saçma sapan hak gasplarını da hayatın dışına itebilecek bir anlayıştır. Onun için de bu çocuklara yapılabilecek en büyük kötülük bunları Kemalist diye kodlamaktır. Öyle değiller çünkü.
'Atatürk'ün kendisi de Kemalist değildi'
Aralarında kendilerini bizzat Kemalist olarak tanımlayan, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye slogan atan da çok vardı ama.
- Atatürk’ün kendisi Kemalist değildi. Bu sonradan uydurulmuş, dizayn edilmiş bir şey. Ve bütün sıkıntıların ihraç edildiği bir alan. Hiçbir dünya görüşü bu kadar yükü çekemez. Her derde derman ebegümeci gibi bir şey olamaz. Kemalizme, Kemalistlerin yüklediği anlam onu ortadan çatırdatacak hacimde. Ama bir yöntem olarak Kemalizm'den bahsediyorsak bugün meydanda bir tane Kemalist var, o da AKP hükümeti. Ben onları neo-Kemalist olarak değerlendiriyorum. Hadleri olmayan bir toplum mühendisliğine soyundular. Kemalizm de öyle yapardı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.