İşte Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani'nin de Ak Parti kongresine katılacağının iddia edildiği Yeni Şafak yazarı Abdulkadir Selvi'nin o yazısı...
Yazamayacağım takvim...
Başbakan Erdoğan, Bakanlar Kurulu değişikliğine ilişkin soruya olumsuz yanıt verince, bakanlar kendi aralarında şakalaştılar.
"Hadi kurtardın" diyen de oldu, "Sayın bakanım pek sevinçlisin" diye laf atan da.
Sonra çıktık yola. Her ülkede gündem farklı. Kimi zaman bakanlar ekleniyor heyete, kimi zaman da bazı bakanlar başka bir programa gittikten sonra, ikinci durakta yeniden heyete dahil oluyor.
Her şey değişse de bir şey değişmiyor. O da 30 Eylül'de yapılacak olan kongre. İktidar partisinin kongresine 17 gün gibi bir süre kalır da konuşulmaz mı? Bundan daha doğal ne olabilir ki?
AK Parti'de kongre havasını aşan bir hava var. Başka bir deyişle bu kongreye farklı bir anlam yükleniyor.
Kongre sürecinde Başbakan Erdoğan ile yakından çalışan isimlerden birisi de Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik.
Son zamanlarda Başbakan'la sık sık bir araya geliyor Ömer Çelik. Başbakan Pınarhisar'dayken yanına girip cezaevi şartlarında saatlerce çalışan bir isimdi. Başbakan'ın yakın çevresindeki birçok isim dahi fakında değildi ama Tayyip Bey, Pınarhisar'da yeni bir partinin kuruluş çalışmalarını yürütüyordu. O nedenle Ömer Çelik'in ziyaretleri ne zaman artsa, huylanırım. Gazetecilik refleksiyle, yine önemli bir şeylerin pişirildiğini düşünürüm.
Sadece düşünmedim bunu Ömer Çelik'e sordum. "Başbakan'ın kongre konuşmasına çalışıyoruz" dedi.
AK Parti kuruluşundan 11 yıl sonra bu noktaya geldi. Oylarını artırarak 3 kez üst üste iktidar olmak, 27 Nisan'da verilen muhtırayı geri çevirmek, 367 kararına rağmen Cumhurbaşkanı seçimini başarmak, Cumhurbaşkanı'nı halkın seçeceği bir sistem değişikliğini başarmak ve yüzde 58'le sonuçlanan referandumu başarmak gibi başarılı bir 11 yıl diyebiliriz.
Buna Ergenekon operasyonunu ve darbecilerin yargılanmasını ve imam hatiplerin açılmasını sağlayan eğitim reformunu da eklemek istiyorum.
AK Parti gibi değişimin öncüsü olan partilerin, en büyük handikapı, bir süre sonra statükocu olmasıdır. Özal'ın değişimci ANAP'ının Mesut Yılmaz döneminde statükonun kalesi haline geldiği hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
AK Parti şimdi bu sınavı veriyor.
Ömer Çelik, Başbakan Erdoğan'ın gelecek vizyonunu ortaya koyan bir konuşma yapacağını söyledi. Başbakan Erdoğan'ın bu tür kritik zamanlarda yaptığı konuşmalar çok önemli. Bir anlamda yol haritası işlevi görüyor. Ünlü balkon konuşmaları, seçim beyannamesi bu türden değerlendirilebilecek konuşmalar. Çünkü onlar sadece konuşma olarak kalmıyor. Hükümet programına, acil eylem planlarına ve yol haritasına dönüşüyor. Ömer Çelik, Başbakan'ın kongrede yapacağı konuşmaya böyle bir misyon yüklüyor. "Konuşmada gelecek 11 yılın ipuçları olacak" diyor.
Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olduğu için bir yandan da kongreye gelecek olan yabancı konuklarla ilgileniyor. Mesut Barzani ile Almanya'nın eski Başbakanı Shröder katılacaklarını bildirmişler.
2014, AK Parti'nin varlık ya da yokluk sınavı olacak.
Cumhurbaşkanı seçilecek, Tayyip Bey Köşk'e çıkarsa, partinin başına kimin geçeceği başlı başına önemli sınavlar.
Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ'la da bu süreci konuştuk. "Bizdeki siyaset kültürü çok farklı. 2014'ü planladığımız gibi yönetiriz" dedi.
Bu tür kritik süreçlerde sorun olan iki ismi hatırlattıktan sonra sordu; "Abdullatif Şener ile Erkan mumcu nerede? Sorun çıkarmak isteyenin toplumda karşılığı yok. Toplumda karşılığı olan AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan. Herkes bunun farkında" diye konuştu. Önemli bir değerlendirme.
Tayyip Bey'in Çankaya'ya çıkması durumunda partinin tek bir isim etrafında toplanacağını savundu. "Bizde tek aday çıkar" derken samimiydi.
Başka sohbetlerim de oldu. Başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi gibi konular gündemlerinde tazeliğini koruyor. Başbakan yardımcısı Bozdağ'da er ya da geç Başkanlık sistemine geçileceği görüşünde.
Bozdağ'dan dinlemedim ama çok güvenilir bir isim, "Partili Cumhurbaşkanı" üzerine önemli değerlendirmeler yaptı.
Atatürk ve İnönü hem cumhurbaşkanı hem CHP genel başkanlarıydı. Ancak Celal Bayar, DP'yi simgeleyen bir baston kullanınca, kıyamet kopmuştu. 27 Mayıs darbesiyle ise, partisiz, sorumsuz ve sembolik Cumhurbaşkanı sistemine geçilmişti.
2014'te halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı ile yönetilecek Türkiye.
Ancak sistemin adının konulmasına ihtiyaç var.
"Deve mi kuş mu?"
Bunun için de Anayasa değişikliği gerekiyor. Peki bu yeni Anayasa ile olur mu?
Onun ayrı bir takvimi var. Neymiş kardeşim yaz da okuyalım, öyle gizemli havalara girme diyebilirsiniz. Ama şimdilik yazamam.
Abdulkadir Selvi - Yeni Şafak
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.