Geçtiğimiz hafta dış basın temsilcileriyle bir araya gelen BDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak, Suriye’de çözüm arayışları konusunda Rusya’nın Sesi Radyosu’nun sorularını yanıtladı. Rusya’nın önerisiyle gündeme gelen ve ABD’nin de olumlu yaklaştığı Suriye’de “siyasi çözüm” arayışının önemine dikkat çeken iki siyasetçi de Lozan Anlaşması’nda olduğu gibi Kürtleri ve diğer halkları dışlayan, “Türk - Arap ve Fars merkezli” çözümlerin işe yaramayacağına vurgu yaptı ve Batı’yı “çoğulcu” olmaya davet etti. Demirtaş, Suriye'nin içinden çıkılmaz bir hale gelmesinin nedenlerinden birinin Türkiye'nin hatalı politikasından kaynaklandığını ifade ederken, Kışanak da, Suriye’de siyasi çözümden yana olduklarını ve Cenevre’yi önemsediklerini ifade etti.
İşte Demirtaş ve Kışanak’ın Suriye’de çözüm arayışlarına ilişkin açıklamaları:
“KATI ULUS DEVLET ANLAYIŞIYLA BARIŞ OLMAZ”
Selahattin Demirtaş: Türkiye için önerdiğimiz özerklik yönetim modeli, çok kültürlü, çok etnisiteli, çok inançlı toplum yapısına uygun bir katılımcı yönetim modelidir. Tek merkezden katı ulus-devlet ve katı merkezi yönetimle bu kadar çok renkli bir toplumu yönetmeniz imkansızdır. Özerk yönetimler içinde ancak bütün kimliklere temsil hakkı tanıyarak ortak yönetim anlayışı geliştirebilirsiniz. Aksi taktirde hangi ülkede olursa olsun, bölgede, Ortadoğu’da bunun dışındaki hiçbir anlayışın kalıcı barışı getirmeyeceğini düşünüyoruz.
“DEMOKRATİK SURİYE MODELİ ÇIKARILMALI”
Yarın bir gün Cenevre’de 2’nci konferans toplansa ve orada bütün kimlikler, kültürler kendi öz gücüyle katılım sağlayıp, yeni oluşacak Suriye yönetiminde kendi temsiliyetini bulamazsa Suriye’de kalıcı barışı yakalamak imkansızdır. Örneğin; bir Kürt olarak şunu söylüyorum; Suriye yönetiminin tamamını Kürtlere verseniz, “Cenevre’de Suriye’yi Kürtler yönetsin” derseniz, bu yeni bir savaşın gerekçesidir. Oradaki Kürt sorununu çözmüş olmazsınız, yeni bir savaş yaratmış olursunuz. “Suriye’yi Sünniler yönetsin” derseniz yeni bir savaşın gerekçesidir veya “Şiiler yönetsin sadece” derseniz yeni bir savaşın gerekçesidir. Otonom bölgelerle birlikte gevşetilmiş bir merkezi yönetimle, herkesin yönetime katılabildiği demokratik Suriye yönetimi modeli çıkarılamazsa, Suriye’de kalıcı barışı, demokrasiyi hiç kimse gerçekleştiremez.
“SURİYE’DEKİ BÜTÜN KİMLİKLER CENEVRE’DE TEMSİL EDİLMELİ”
Cenevre 2’ye doğru giderken, Suriye’deki bütün halkların, kimliklerin mutlaka orada kendi kimliğiyle, kültürüyle temsil edilmesini ve bütünleşerek ortak bir muhalefet, ortak bir yönetim kurma perspektifiyle çıkılması gerektiğini düşünüyor ve savunuyoruz.
“RUSYA DESTEK VERİRKEN, TÜRKİYE’NİN DESTEĞİ YOK”
Türk dış politikasının da Cenevre 2’ye yaklaşımının bu konuda eksik olduğu inancındayız. Örneğin Rusya Kürtlerin kendi kimliğiyle Cenevre’ye katılması gerektiğini savunurken, 25 milyona yakın Kürt vatandaşı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti halen Suriye Kürtlerinin kendi kimliğiyle politika yapmalarına veya Cenevre 2’ye bu şekilde gitmelerine destek vermiyor.
“SADECE SÜNNİ İSLAM ÇİZGİSİNİ DESTEKLENİYOR”
Sünni- İslam çizgisini desteklemek yerine Suriye’deki bütün halkları aynı oranda desteklese, diplomatik ve siyasi alanda hepsinin siyasi çıkarlarına eşit yaklaşsa bugün Suriye’deki kaos bu derece büyük olmayacaktı. Oysa Türkiye‘nin sınır komşusu resmi olarak Suriye’dir ama fiili olarak aslında Kürdistan’dır. Sınırın öte tarafında da bu tarafında da Kürtler yaşamaktadır. Türkiye bu tarihi gerçeği görmezden gelerek veya üstünü örtmeye çalışarak veya içerideki Kürt fobisinin bir dış tezahürü olarak oradaki Kürtlerin hak kazanmasını engellemek için de Kürtleri desteklemek yerine, Sünni radikal İslamcı grupları desteklemeyi, hatta El- Kaide, El- Nusra benzeri örgütlerin Kürtlere karşı çete savaşını destekleyecek kadar bu politikalarını derinleştiren bir tutum sergilemiştir. Bu da Türkiye açısından çok vahim büyük bir hatadır.
“TÜRKİYE İNKAR EDİYOR”
Sayın Davutoğlu ve Türk dışişleri yetkilileri çoğu zaman bu ilişkiyi inkar ettiler. Reyhanlı, Ceylanpınar sınırında, çoğu zaman bu çete mensuplarının geçişine kolaylık sağlandığını, silah ve teçhizat veya mühimmat geçişlerine göz yumulduğunu biliyoruz. Yaralanan El Kaide mensuplarının Türkiye’de tedavisine kolaylık sağlandığını, onların burada mülteci kamplarında veya başka yerlerde açık veya gizli toplantılar yapmalarına izin verildiğini biliyoruz.
“TÜRKİYE, HATALI POLİTİKASININ BÜYÜK ZARARINI GÖRDÜ”
Türkiye bunu yaparken iki amaç gütmüştür. Birincisi, Esad’a karşı güç kazanmak, Esad’ı zayıflatmak. İkincisi, Kürtlerin kazanımlarını engellemek. Bu çeteleri Kürtlere karşı savaşta kullanıp, Kürtlerin kazanım elde etmesini engellemek. Kürtlerin kendi birliğini kurmasını ve sonra da kendi öz yönetimlerini kurmasını engellemek olarak ifade edebiliriz. Geldiğimiz nokta itibariyle Türkiye bu hatalı politikasının büyük zararını görmüştür.
KIŞANAK: CENEVREYİ ÖNEMSİYORUZ
BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, başından beri Suriye’de siyasi çözümü desteklediklerini belirterek, askeri müdahaleler ve muhalefete daha fazla silah vermek daha fazla çatışma ve kaos demektir” dedi. Kışanak, siyasi çözümden yana olduklarının ve Cenevre’yi önemsediklerinin altını çizdi. Kışanak, Cenevre 2 toplantısı için, "Cenevre'nin Lozan olmasını Kürtler artık kabul etmeyecek. Kürtlere dayatılan, 'Suriye'nin diğer muhalif gruplarının yanında yer alın' dayatması çözümü zorlaştıran bir dayatmadır” ifadesini kullandı.
Gültan Kışanak:ABD ve Rusya’nın uzlaşması acaba Kürtler için bir imkan yaratır mı? Başından beri Suriye’de siyasi çözümü destekliyoruz. Suriye’de askeri bir çözüm yoktur. Askeri müdahalelerin, muhalefete daha fazla silah vermenin, daha fazla çatışma, daha fazla ölüm, kaos ve karmaşa olacağını ifade ediyoruz. Çözüm olacaksa siyasi bir çözüm olacaktır. Bu nedenle de Cenevre’yi önemsiyoruz. Suriye’nin geleceğine ilişkin Kürtler de olmak üzere oradaki tüm muhalif grupların bir araya getirilmesi ve Rusya’yla ABD’nin bu konuda siyasi bir çözüme destek sunmalarını çok önemli buluyoruz.
“CENEVRE’NİN LOZAN OLMASINI KÜRTLER KABUL ETMEYECEK”
Şunu çok açık ifade etmek istiyoruz. Cenevre’nin Lozan olmasını Kürtler artık kabul etmeyecek. Şimdiye kadar Batı, Ortadoğu’da hep egemen üç büyük gücü esas aldı. Araplar, Parslar ve Türkler. Aslında Ortadoğu’nun bu kadar karışmasının, bu kadar çözümsüz olmasının büyük kaoslar ve savaşlar yaşamasının nedenlerinden birisi de budur. Türkler de var, Süryaniler, Ermeniler, Yahudiler de var.
“TÜM KİMLİKLERE ÖZGÜRLÜK ALANI TANINIRSA BARIŞ GELİR”
Ortadoğu bütün renkleriyle birlikte ele alınırsa, bütün kimliklerine özgürlük alanları tanınırsa Ortadoğu’ya barış ve istikrar gelebilir. Artık Batı’nın bu egemen üç kimlikle ilişki kurarak Ortadoğu’yu yönetme politikasından vazgeçmelidir.
“YÜKSEK KÜRT KONSEYİ CENEVRE’YE KATILMALI”
Cenevre’deki toplantı önemlidir. Kürtlerin de, Rojava’yı temsil eden Yüksek Kürt Konseyi’yle resmi olarak bu toplantıda temsil edilmesi gerekiyor. Kürtlere, Suriye’nin diğer muhalif gruplarının yanında yer alın dayatması çözümü zorlaştıran bir dayatmadır. Çünkü diğer muhalif gruplar zaten Kürtleri kabullenseler çözüm kolay olacak. Kürtlerin diğer muhalif grupların arkasına takılmasını istemek yerine, Batı’nın Cenevre’de yan yana gelmeleri taleplerini birlikte tartışma imkanı bulmalarını teşvik etmesi gerekir. Bu nedenle biz, Salih Müslim’in artık bir engellemeyle karşılaşmadan hem Batı’daki siyasi diplomatik çalışmalara katılmasını hem Yüksek Kürt Konseyi’nin Cenevre toplantısına resmi olarak PYD bileşeniyle birlikte gitmesini önemli buluyoruz. (Rusyanın Sesi)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.