PKK ile barış sürecinin ilk aşaması silahlı örgüt üyelerinin Türkiye’den çıkarılmasıydı. Hükümetin hukuki alanda yapması gereken düzenlemeler gecikince PKK’nın çatı yapılanması KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) çekilmeyi durdurduğunu ilan etti. [1] KCK 1 Eylül’e kadar reform paketinin tamamlanması şartını koşmuştu ama hükümet meclisi uzun yaz tatilinden çağırmaya gerek bile duymadı. Siyaset kaygılı: Şimdi ne olacak? Süreç dondu mu, öldü mü? Yanıtın asıl adresine işaret etmesi bakımından en çarpıcı tepkiyi Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) Meclis Grup Başkanı Pervin Buldan verdi: “Bizim acilen İmralı'ya gitmemiz gerekiyor." [2] İmralı’da tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tutumu geçmişte süreci yolunda tutmada etkili olduğu gibi bundan sonra da sürecin alacağı yön açısından belirleyici. Haliyle bir sonraki adımı görmek için sadece PKK ve BDP değil hükümet de Öcalan’la görüşmeye muhtaç!
KCK’nın açıklamasında öne çıkan noktalar şöyle:
- Geri çekilişin durdurulması bu projenin ciddiye alınması ve gereklerinin yapılması içindir. Ateşkes konumu korunacaktır. Ateşkes konumunda kalınması AKP'ye Öcalan’ın projesi doğrultusunda adım atmasına fırsat verecektir.
- Çatışmasızlık içinde geçen 9 ayda savaş ortamında yapılamayan askeri amaçlı karakol, baraj ve tesisler yapılması zaten sürece iyi niyetli yaklaşılmadığını göstermektedir. Hükümetin çözüm değil savaş üzerinde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Demokratikleşme konusunda hiçbir adım atılmamıştır. KCK tutuklularının serbest bırakılıp terörle mücadele yasasının ortadan kaldırılması bile gerçekleşmemiştir.
- Kürt hareketi üzerine düşenleri yaptığı halde devlet hiçbir karşılık vermemiş, atılan adımların hiçbir siyasal karşılığı yokmuş gibi davranmıştır.
- Türkiye gerçek bir demokratikleşmeye kavuştuğunda sorun çözülecektir.
Gözler Öcalan’da
BDP’liler ısrarla "Çözüm süreci devam ediyor” vurgusunu yapıyor. Hükümet ise “Onlar dursa da biz devam ediyoruz” diyerek istifini bozmamaya çalışıyor. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın yanıtı polemik havasında: “Bunu, terör örgütü ve BDP'nin kendi kamuoylarına dönük bir taktiği olarak görüyorum. Barış ortamında BDP seçime girerse aleyhine olacağını düşünüyor. O yüzden terör kozunu elinde tutuyor." [3] Ve Bozdağ devletin en eski klişesini tekrarlıyor: “Terör örgütünü muhatap alarak konuşmak doğru değil.”
Süreç 2009’dan itibaren Öcalan’la yapılan 50 görüşmeyle belirlenen uzlaşma noktaları üzerinden yürütülürken PKK’yı muhatap almıyormuş gibi yapmak hükümetin temel sorunu. Kamuoyunun nabzına göre verilen tepkiler bir yana şimdi tüm tarafların gözü Öcalan’da. Bir BDP heyetinin yakında İmralı’ya gitmesi bekleniyor.
“Çekilmeyi durdurduk” açıklamasından hemen önce MİT’le görüşen Öcalan’ın örgütle ‘doğrudan temas’ ve gazetecilerle görüşme talebini tekrarladığı belirtiliyor. Polemikler bir yana sürecin tıkanmasında yüzde 10 olan seçim barajının düşürülmesi, anadilde eğitim imkanıyla ilgili bir formül üretilmesi, Öcalan’ın fiziki koşullarının iyileştirilmesi, KCK tutuklularının bırakılmasını da içeren reformlara yönelik adımların atılmaması, karşılıklı güvensizliğin sürmesi ve hükümet üyelerinin barış dilini kullanmaması yatıyor. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bir süre önce benim de aralarında bulunduğum bir grup gazeteciyle sohbetinde taraflar arasında 1 Eylül’e kadar reform paketinin hazırlanması ve 15 Ekim’e kadar yasal sürecin tamamlanmasına ilişkin bir mutabakattan bahsederken “Ama gecikme olursa kriz çıkmaz” demişti. Bunu Öcalan’ın duruşu olarak aktarmıştı. Demirtaş’a göre Öcalan her defasında “Sorun çıkarmayın, çıkan sorunları aşın, detaylara takılmayın. 100 yıllık meseleyi çözme fırsatını bir daha yakalayamayabiliriz. Bölgesel dengeler buna izin vermeyebilir” telkininde bulunuyor. Demirtaş “Atılacak adımlar konusunda MİT heyetiyle uzlaşma var ama siyasi irade yok. Turgut Özal ve Necmettin Erbakan 1 yılda çözüm önermişti. AKP’de bunu görmüyoruz” diyordu. Öcalan’ın elindeki en büyük koz ise çekilme. Demirtaş, Öcalan’ın “Ben yeni bir çağrı yapmam. O zaman devlet gidip Kandil’le görüşür. Ben buna karışmam. Süreç tıkanırsa olacaklar konusunda ben etkili olamam” dediğini aktardı.
Anket liderliği
Barış için cesur adımlar atmak siyasi liderliği gerektiriyor. Ancak bunun yerine nabza göre zikzaklar yapan ‘anket liderliği’ öne çıkıyor. Hükümetin barış planını halka satmak için oluşturduğu Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan Prof. Doğu Ergil, tıkanmayı “Hükümet anketler yaptırıyor. Anketlerde çözüm süreci bir tür yenilgi olarak yorumlanıyor. Anadolu’yu dolaşırken de edindiğimiz izlenim buydu. ‘Türkiye yenildi ve bu yüzden PKK ile müzakere yapılıyor’ gibi bir kabul var. Bizde demokrasi uzlaşarak sonuç alma değil; hükümetin kendi verdiği kararlarla toplumu tatmin etmesi gibi bir gelenek yerleşti. Bu yüzden de ‘bölücü’ diye nitelendirilen tarafla sonuç almak, ülkenin barışına kavuşmak bir türlü benimsenmiyor. Çünkü devlet toplumsal uzlaşmayı sağlayamadı. Hükümet kendi yakın çevresiyle süreci ilerletmeye çalıştı” diye yorumluyor. [4] Ergil’in vurguladığı iki kritik nokta var:
Birincisi “Hükümet Kürt tarafının baş eğmesi, pişmanlığını ifade etmesini bekledi. Ama olmadı. Bu da olmayınca uzlaşı yaratamadı.” İkincisi “Hükümet seçim öncesinde Kürt tarafının beklentilerine uygun davranmada tereddüt gösteriyor. AKP oldukça az şey sunarak sonuca gitmek istiyor.”
Hükümetin 2014’teki yerel seçim öncesinde radikal bir adım atmayacağına dair kanaat güçleniyor. Zaman yazarı İnsan Dağı da böyle düşünenlerden: “Süreç tümüyle ölmez ama yeniden canlanması için 2014 seçimlerinin geçmesi gerek.” [5]
Alternatif savaş mı?
Hükümetin rahat hareket etmesinde PKK’nın barış sürecinde elde ettiği kazanımları feda edemeyeceğine dair görüş etkili. PKK’nın edemeyeceği şeylerin başında siyaseten muhatap alınan örgüt payesi geliyor. Sadece Türkiye değil Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi nezdinde meşruiyet elde eden, Suriye’nin kuzeyinde Rojava’da yerini sağlamlaştıran, Erbil’de dört parçalı Kürdistan’dan örgütlerin katılımıyla oluşan Kürt Ulusal Konferansı’nın etkili ortağı olan PKK’nın pozisyonunu korumak için çatışma ortamına dönmek istemeyecektir. Bu kanaatin en önemli dayanağı Öcalan’ın Nevruz’da silahlı mücadele dönemi bittiğini ilan etmesiydi. Yani PKK artık siyasal ve kitlesel eylemlerle varlık gösterecek. Strateji bu. Ama asgari beklentiler karşılanmazsa ne olacak?
Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan gazeteci-yazar Fehim Işık, çatışma ortamına dönüş ihtimali, Kürtler açısından belirleyici olacak kırmızı çizgiler ve PKK’nın bir sonraki adımının ne olabileceğine ilişkin şunları söyledi:
“KCK tarafından alınan son kararın kısa sürede çatışmaya evrileceği kanaatinde değilim. Bölgesel denklemlerde yaşanacak değişimlerin çatışma sürecini yeniden gündemleştirmesi riski her zaman var olmakla birlikte salt gerillaların geri çekilmesinin durdurulduğunu açıklamak, çatışmalı süreci başlatmayacaktır. PKK/KCK, esasen hükümetin hem Suriye’de içine girdiği açmaz, hem de yaklaşan seçimlerdeki oy potansiyelinde yaşanacak değişime bakarak duraksattığı sürece karşı, gerillanın çekilmesini durdurma ile gardını aldı. Hükümetin hem Suriye’de yaşanan iç savaşa ve müdahale tartışmalarına bağlı olarak, hem de Mart 2014’teki yerel seçimlerde oy kaybetmeme kaygısıyla, PKK/KCK ile bağıtlanan bazı acil başlıklar konusunda yeterli ve kabul edilebilir ciddi adımlar atacağına inanmıyorum. Buna rağmen PKK/KCK herhangi bir provokatif ortama çekilmezse silahlı çatışmayı başlatan taraf olmayacaktır. Ancak PKK/KCK, önümüzdeki sürede hükümeti zorlayacak kitlesel aktiviteleri, sivil itaatsizlik eylemlerini geliştirebilir. Kürt hareketinin kırmızı çizgilerinden öte kısa orta ve uzun vadeli bazı olmazsa olmazlarının olduğu çok açık. Kısa vadede Öcalan’ın sağlığı ve güvenliği, orta veya uzun vadede ise özgürlüğü, bu olmazsa olmazların en belirgin olanı. Hakeza tutuklu Kürt siyasetçilerin bırakılması, anadilde eğitim önündeki engellerin kaldırılması, Kürt kimliğinin yasal güvenceye alınması, koruculuk gibi paramiliter yapıların feshi, seçim barajının makul bir seviyeye çekilmesi gibi talepler de Kürt tarafı açısından olmazsa olmazlardır.”
“Süreç yürümezse ne olur” sorusuna Demirtaş’ın yanıtı şuydu: “Alternatifi savaştır. Ama bunu göze almak kolay değil. Bu yüzden süreç tıkanmasın diye elimizden geleni yapacağız. Üç tarafla görüşen biziz, tüm tarafları buna zorlayacağız.”
Her halükarda top hükümetin sahasında. AKP anketler değil müzakerelerin gereğini yapamazsa Türkiye’nin kaldıramayacağı bambaşka bir gerilim süreci çok uzakta değil.
Fehim Taştekin - Al-Monitor
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.