Ortadoğu’da siyaset oyunu Kürtsüz kurulamıyor; ancak şu iç bölünme olmasa!
Bir yıldan beri başlatılan son “çözüm süreci”nin hükümetiyle, basınıyla ve TÜSİAD, MÜSİAD, GÜNSİAD gibi sermaye kurumlarıyla bir devlet projesi olarak gerçekleştirildiğini yazmıştık. Son Amed çıkışı da bunu doğrulamaktadır.
Amed’te Barzani’nin de bu sürece dahil edilmesi demek, bir yandan Kürtsüz bölge siyaset denkleminin kurulamadığının göstergesi olduğuna diğer yandan Kürt siyasetinin Ankara ile Tahran (Batı ile Doğu) eksenleri arasında derin bir şekilde bölündüğüne işaret eder. Zaten bugün Kürtler yönünde esas mesele de Kürt siyasetinin derin bölünmesidir. Burada bunun üzerinde duracağım, çünkü başkan Barzani’nin Hükümet davetlisi olarak Amed’e çağrılmasının üzerinde durmuştuk.
Elbette hiç kimse hesapsız katılmıyor sürece. Erdoğan kadar Barzani’nin de hesapları var.
Erdoğan ve AKP; kamuoyunda “süreç tıkandı” algısını kırabilmek amacıyla süreci yeniden formatlamak; yaklaşan yerel seçimlerde muhafazakar hatta ulusal duyarlılığı olan Kürt seçmenine Barzani kişiliği üzerinden de sıcak mesajlar iletmek; başkanlık yarışında ellini şimdiden güçlendirmek ve önemlisi petrol, doğalgaz gibi enerji kaynakları konusunda yeni anlaşmalar yaparak Güney Kürdistan özelde de KDP ile ilişkilerini derinleştirerek İran ile bölge hegemonyasında elini güçlendirmek.
KDP ise; Ortadoğu dinamiklerinin, Doğu ve Batı’nın somutta Rusya ve ABD’nin başını çektiği eksenler etrafında ayrışmasının yarattığı risklerin Güney’e özelde de kendisine yansımasını ortadan kaldıramazsa bile asgariye irdirmek, başka bir ifadeyle yüzleştiği sıkışıklığı aşabilmek için Türkiye ile ilişkilerini derinleştirmenin yanı sıra Türkiye üzerinden Batı’ya da açılmak istiyor. Elbette dolaylı da olsa Kuzey’de ulusal meselenin çözümüne de katkı koymak istiyor. Zaten yaptığı açıklamalarla Barzani sürece destek verdiğini ve “Erdoğan’ın yanı sıra Abdullah Öcalan’a da diyalog nedeniyle takdirlerini” iletmişti.
Ortadoğu ve Kürdistan resminde görünenler
ABD’nin; Afganistan, Irak üzerinden Avrasya ve bir parçası olarak Ortadoğu stratejisinin tıkanması; Suriye meselesinde Rusya ile uzlaşmak zorunda kalması; Irak’ta İran lehine düştüğü hesap hatasının sonuçları resmin bir bölümünü özetler. Diğer bölümünde ise, İran ve Türkiye gibi bölgesel aktörlerin de buna uygun bölge politikalarını yeniden dizayn etmeye başladıklarını ekleyelim.
İran komşularla “sıfır sorunlu” dış politik arayışlarına girerken, Türk devletinin de başta Irak olmak üzere sorun yaşadığı komşularla politikasını gözden geçirmeye başladığı görülüyor.
Burada Kürtleri ilgilendiren en önemli gelişme, Rus-ABD güç dengesinde, mevcut bölge statükosunun (sınırların) devam edecek zemin bulmasıdır. İşin içinde Rusya ve bölge müttefikleri İran, Suriye varsa mevcut statükonun devamını hedefleyecekler demektir ki statükonun korunması, Batı ekseninde olmasına rağmen Türk devletinin de hedefleri arasında.
Doğu ekseninin başını çeken Rusya da ABD ile bölge siyasetini dengeleyebilmek için Esad rejiminin korunması çerçevesinde genelde Kürt kartını özelde de Güneybatı Kürdistan kartını açarak “bende varım” dedi.
Batı eksenine gelince, başından beri KDP üzerinden Kürdistan meselesini okuyan ABD’ye bir süreden beri Türkiye’de eklendi. On yılı aşkındır iktidarda İslamcı muhafazakar AKP olunca muhafazakar KDP ile ilişkilenmek daha rahat oldu, oluyor.
Türkiye’nin ilişkilenmenin ötesinde eski Osmanlı bakiyesi çerçevesinde Rojava ve Güney Kürdistan’ı kendi arka bahçesi olarak görüp yönelmesi ABD’yi rahatsız etmişti. ABD, bugün için kendi kontrolü dışında Güney Kürdistan’ın Bağdat’tan koparak bağımsızlaşmasının Ankara’nın bölgesel pozisyonunu güçlendireceği korkusuyla soğuk bakıyordu. Bu nedenle Ankara-Hewler ve Ankara-Bağdat ilişkisinin Hewler-Bağdat ilişkisiyle aynı süreçte ve paralel gelişmesini istiyordu ki gelişmeler şimdi o yönde seyrediyor. Çünkü;
Washington’un gerek Irak Maliki hükümetiyle gerek Türkiye hükümetiyle yaptığı görüşmelerle hem Hewler-Bağdat ilişkilerinin hem de Bağdat-Ankara ilişkilerinin yeniden ısınmasını sağladı. Türk hükümetinin, Başkan Barzani’yi Kuzey’deki Kürt meselesinin çözümüne dahil etmesine bu çerçeveden de bakılmalıdır.
Ortadoğu’da siyaset oyunu Kürt’süz kurulamıyor. Ancak!..
Ortadoğu siyasetinde, Kürtler önem kazanmıştır. Küresel ve bölgesel her aktör, artık Ortadoğu’da Kürtler hesaba katılmadan siyaset yapılamayacağını görüyor. Denilebilir ki Kürtler için devletleşme (bağımsızlık, federasyon) için siyasal zemin var ancak kendi içlerinde ayrışmanın da ötesinde karşıtlaşmaları uygun zemini kullanmalarının başlıca engellerinden biri olarak önlerine dikiliyor. Çünkü Kürdistan siyasetindeki gerek parça düzeyinde gerekse parçalar arasındaki bölünmeye, Doğu Batı ekseninde ki ayrışmaları da eklenirse (ki ekleniyor), 21. Yüzyıl Kürtlerin yüzyılları olmayacağı gibi Kürtlerin içerisinde eli bulunan küresel ve bölgesel devletlerin de işini kolaylaştıracaktır.
Doğu ekseninin bölgedeki militan gücü İran, Rusya ile birbirini bütünleyen perspektifle Kürdistan meselesinde hamle üstüne hamle yapıyor. İran, PKK ile ilişkilenerek hem Doğu Kürdistan’ın stabilize edilmesini hem Rojava ile de ilişkilenmeyi; Goran ve YNK üzerinde de Güney Kürdistan içerisinde ki siyasi etkisini güçlendirmeyi hedefleyerek bölgede, Kürdistan meselesinde Türkiye’yi dengelemek hatta ön almak istiyor.
Doğrudur bölgede Kürtler olmadan siyaset denkleminin bir ayağı eksik kalıyor, yani artık Kürt’süz bölge siyaseti kurgulanamıyor fakat Kürtler de derin bir iç bölünmeyi yaşıyorlar. KDP’nin “İran, Irak, Suriye arasında sıkıştığına” dair çok şey söyleniyor ve yer aldığı Batı ekseni nedeniyle de söylenenler kısmen doğrudur. Ancak söz konusu sıkışma sadece KDP’nin değil aynı zamanda güney federasyonunun sıkışmasıdır. Dahası birlik olamayan tüm Kürdistani siyasetin sıkışmasıdır. Tahran, Şam ve kısmen yumuşasa da Bağdat ile gerilimli olan sadece KDP değil yanı sıra güney federe yapısının kendisidir. Örneğin Kerkük, Diyala gibi Kürdistan federasyonun dışında kalan Kürt yerleşimlerinin federasyona katılıp katılmaması neden sadece KDP’nin meselesi olsun ki?
Hakeza Türkiye ile Güney Kürdistan’ın ekonomik, ticari ve özellikle enerji kaynaklarını içeren anlaşmalar da sadece KDP’nin değil tüm güneylilerin sorunudur. Bilebildiğim kadarıyla İran ile ilişkileri iyi olan Güneyli Kürt partileri de Türkiye ile ticari ve enerji koridoru ilişkisinden yanadırlar.
Kısacası sadece KDP değil güney federasyonunun kendisi de Türkiye’yi Batı’ya, dünyaya ekonomik ve enerji açılımında şimdilik tek kapı olarak görüyor.
Burada görünen Güney yönetiminin Türk devletine olan ihtiyacıdır ama tersinden de birden fazla nedenle ihtiyaç söz konusudur. Yani Türkiye’de gerek Ortadoğu ile ticari ilişkisinin hâlihazırda tek kapısı olması ve gerek İran ile Kürt meselesinde denge sağlama gibi nedenlerle (buna bölgesel Sünni-Şii hesapları da ekleyelim) güney Kürtlerine muhtaç!
Kürdistan siyasetinin parça parçalar arası derin bölünmesinden somut bir iki kare!
Güney Kürdistan’da ki siyasi partilerin dün İran-Irak arasındaki siyasal bölünmesine bugün İran ve Türkiye arasında iç siyasi bölünme eklendi. Behdinan ağırlıklı siyasetler (KDP) Türkiye (Batı ekseni) ile ilişkilenirken, Soran ağırlıklı partiler İran’a (Doğu eksenine) daha yakın duruyorlar.
Benzer bir ayrışma Rojava’da yaşanıyor. PKK genel olarak Doğu eksenindeki güçlerle ilişki içerisinde ve bu ilişkilenme Rojava’daki PYD’ye de yansıyor.
Batı Kürdistan’da ENKS ile EGRK’nin “Desteya Bilind a Kurd” (DBK) çatısı altında birleşmelerine rağmen uzun süredir DBK çalışmıyor ve fiilen ikili yapı pratiği sergiliyorlar. ENKS, Batı yanlısı “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Konsey”inde (SMDK) yer alırken, EGRK DBK’yı devam ettirmeyi ve ABD, AB nezdinde ilişkiler aramasına karşın esas Suriye, Irak ve İran ile ilişkiler içerisinde. Ayrışma şu noktaya vardırıldı; PYD 82 kişilik Geçici Kurucu Meclisi ilan ederken, ENKS’de yer alan partiler ise ağırlıkla sürgünde kurulan muhalif hükümette yer almayı tercih ettiler.
Kuzey Kürdistan’da da tablo Güney ve Batı’dan farklı değil. Kürt parti ve örgütleri ÖSP hariç ya ağırlıkla Doğu eksenli ya da Batı eksenli güçlerle ilişki içerisinde davranıyorlar. Hatta BDP, Barzani ile Erdoğan’ın Amed’e gelişine ilişkin tutum alışta; yöneticilerin bir kısmı karşılayan protokolde yer alırken, BDP Diyarbakır İl Başkanı gelişlerini kitlesel basın açıklamasıyla protesto etti.
Kısacası, Kürdistan ulusal demokratik siyaseti yaşadığı derin iç bölünme nedeniyle yüzleştiği ve kendisinin de ağır bedeller ödeyerek hazırlanmasında rol üstlendiği tarihsel fırsatları kaçırabilir. Kürt siyaseti kendi arasında Kürdistan Ulusal Kongresi benzeri bir yapı üzerinde ortaklaşarak herkesle ilişkilenmeleri yerine, Türkiye, İran ve Suriye ile ayrı ayrı ve üstelik birbirleriyle de karşıtlık üzerinden ittifak geliştirmeleri gibi bir iç bölünme yaşıyorlar. Bu riskli olmanın ötesinde tehlikelidir. Tehlikelidir çünkü Kürt siyaseti bölünmenin de çok ötesinde sömürgeci güçler üzerinden karşıt saflarda yer alıyor. Neden?
*100 yılı aşkın kesintisiz ulusal özgürlük mücadelesine rağmen Kürtlerin neden halen bağımsız ya da federatif (Güney hariç) devletleri yok?
* Güney hariç diğer üç parçada halen siyasi statüleri bile neden yok?
*Fransız dışişleri bakanına, “Kürt parti ve örgütlerini birleştirmek Kürdistan dağlarını birleştirmekten daha zordur” dedirten nedir?
*Kürt ulusal demokratik güçleri neden geçmişte brakujiler yaşadılar?
*Bugün neden Doğu-Batı ekseninde derin iç bölünme yaşıyorlar?
Bütün bunların temelinde Kürdistan’ın tarihsel trajedisini oluşturan belli başlı şu faktörler bulunur:
Kürdistan’ın güçlü jeopolitiği, Kürtler ile işgalcilerin aynı İslam inancında olmaları, Kürdistan’ın zorla önce ikiye sonra dörde bölünmesi ve sömürgecilerin Kürtlerden algıladıkları ikili tehdit! Yani farklı uluslardan Türk ya da Fars ulusu yaratmada Kürt ulusalcılığını tehdit olarak görmeleri ve Türkiye özelinde de Kürdistan’ın kopuşuyla Türklerin “Anadolu’ya hapis olacağız” algısı gibi.
Dünde, bugünde Kürt siyasetinin bir Fars’a, bir Türk’e yaslanmasında belirttiğim bu tarihsel trajedinin belirleyici rolü vardır. Bölünmede Kürtlerinde zaafları vardır ama bu zaaflarda bir yanıyla yine tarihsel trajediden beslenerek bugüne geldiler.
Sonuç olarak;
Bu koşullarda eğer Kürdistan ulusal demokratik siyaseti parça düzeyinde ve parçalar arası geniş birliğini kurup kendisi olabilirse yani KNK benzeri örgütlenmeyi gerçekleştirebilirlerse mevcut statükoyu kendi lehlerine aşabilir ve gerektiğinde “şeytanla bile ittifak da kurabilir” dedik, diyoruz. KNK benzeri bir adımla farklı eksenlerdeki güçlerle geliştirecekleri siyasi, ticari ve hatta askeri ilişkilerin yaratacağı sorunları kendi aralarında karşıtlaşmadan aşabilirler Dolaysıyla öne çıkan görev KNK’nin zaman geçirilmeden toparlanmasıdır.
*Barzani’nin Amed’e gelişi yerel ve başkanlık seçimleri gibi iç siyasette AKP’ye prim yaptıracağı kaygılarının yanı sıra olumlu katkılarının da olduğu görülüyor. Ancak bilinmeli ki Kuzey’in Kürt meselesi Güney üzerinden özelde de KDP üzerinden çözümlenemez. Kuzeyin dinamikleri esas olarak çözümün muhatabıdırlar. Elbette KDP ya da genel olarak Kürt partileri sadece bulundukları parçada değil diğer parçalarda da çözüme katkı sunarlar, sunabilmelidirler ama bunun adresi en başta bir süreden beri gerçekleşmesi ertelenen KNK’nin kendisidir.
Ayrıca KNK’nin gerçekleştirilmesi bugün PKK-KDP üzerinde yaşanan yarın başka yapılar arasında da yaşanabilecek olan Kürtler arası siyasi gerilimin giderilmesinin de başlıca adresi olacaktır. Böyle bir adımla Rojava üzerinde, hem Rojava’nın iç güçlerini hem de dört parçadaki güçlerin ortaklaşması da mümkün olabilir.
*Hükümet, Başbakan’ın “cezaevleri boşalacak dağdakiler inecek” söylemine uygun pratik adımları bir an evvel geliştirmeli ve bu adımlar yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Cezaevleri öğrenci, gazeteci ve KCK’li tutuklularla doluyken, Başbakan’ın söyleminin ayakları havada kalmaktadır.
*Şivan Perwer’in annesinin mezarını bile ziyaret edemeden Barzani ile geldiği gibi Barzani ile gitmek zorunda kalmasının üzerinde başta PKK’liler olmak üzere herkes düşünmelidir. Şivan ne kadar “halkın Şivanı’dır, değildir” bırakalım ona halk karar versin. Bir sanatçıya halk adına siyaset kurumu “halkımız istemedi” derse burada demokratik tutum yoktur. Şivan açıkça Kuzey Kürdistan’da “mahalle baskısı” nedeniyle annesinin mezarını bile ziyaret etmeden ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır.
*Kuzey Kürdistan’ın, Kafkasya ve Ortadoğu’nun kapitalist üretim atölyesine dönüştürülmesi bir süredir zaten işliyordu şimdi devam eden süreçle hızlandırılacaktır. Kürdistan komünist hareketi de kendini giderek Kürdün Kürde karşı serhıldanına yani sınıf mücadelesine hazırlaması lazım.
Sinan Çiftyürek
ÖSP Genel Başkanı
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.