Kürt hareketine islami fetvalar...
"Kürt hareketi İslami midir, değil midir" sorusu bir zamanlar İslamcılar arasında çokça tartışılırdı. Hatta o dönemde bir Kürt milliyetçisi gibi yazılar yazan İslamcı yazarlar da eleştirilirdi. "Madem aşırı milliyetçilik, nesepçilik İslam'a aykırıdır, o zaman Kürtçülük yapmak da doğru değildir" diye düşünenler çoğunluktaydı. "Bir zulme seyirci kalmak da, bir tür ortak olmaktır" anlayışı içinde "Kürt kardeşlerimizin meşru taleplerinin ve haklarının korunmasına destek vermeliyiz" gibi konuşmaları yaptığımızı hatırlıyorum.
Ancak Kürt hareketinin kendisinin zulüm yapması, meşru müdafaa sınırlarını çoktan aşarak şiddetin terörün adresi olması, para kaynaklarını cebren, istismar, haram yollarla sağlaması gibi birçok konu da o yıllarda çokça tartışılırdı. Ayrıca bağımsız Kürt aydınlarının sayısındaki azlık, PKK'nın "ben olmasam Kürt meselesi konuşulmazdı, bana borçlusunuz" dayatması ve baskısı; Kürtlerin kendilerini PKK'ya borçlu hissetmesi, en bağımsızlarının bile bu harekete destek vermek zorunda kalması da tartışmalarımızda sıkça yer alırdı.
Nihayetinde Marksist -Leninist bir siyasi söylemi benimseyen PKK zaten dine inanmayı kölelik kabul eden, dinleri toptan reddeden bir felsefenin uzantısıydı. Kısaca ateist bir tutumun kamplarda örgüt elemanlarına eğitim olarak verildiğini biliyoruz. Ben ne 12 Eylül öncesi, ne sonrası inançlı bir devrimci ile karşılaşmadım. Lenin külliyatını okuyup "Felsefe ve Din" gibi kitaplarını başucu kitabı olarak hatmedip sonra da bir dini inanışa mensup olmak pek mümkün değildi zaten. Doğrusu "Yeryüzü Dergisi " gibi dergilerde İslamcı kesimini bir kısmının bu konudaki görüşlerini ve bu tartışmaları geniş hali ile bulmak mümkün.
Bu tartışmaları bana hatırlatan ise 25 Haziran'da 3. toplantısını İstanbul'da yapan Dünya İslam Âlimleri Birliği'nin "PKK terörist örgüttür" tanımlamasını yapması üzerine, Kürdistan İslam Âlimleri Fetva Kurulu'nun "Kürt hareketine karşı olmak İslami ilkelere terstir" diye fetva vermesi oldu. Yani Yusuf Kardavi liderliğine İslam âlimleri PKK teröristtir derken Kürt İslam âlimleri tam tersi bir fetva ile onları dine karşı olmak ile suçluyor. Kürdistan İslam Âlimleri Fetva Kurulu kısaca şunları söylüyor:
- Dünya İslam Âlimleri Birliği'nin bildirisi, haksızlığa arka çıkması ile İslami ilkeler ve izahatlara zıttır.
- Yusuf Kardavi tövbe etmeli ve sözlerini geri almalıdır.
- Her Kürt'ün, Kürt özgürlük hareketini destekleme hakkı vardır ve hareketin kendisi de barışçıl ve demokratik çözümden yana olduğunu ifade etmiştir.
Duy da inanma! demek gerekiyor herhalde... Doğrusu şiddeti yöntem olarak benimseyen bir hareketin barışçıllığı bahis konusu olamaz. Kendisi zaten Marksist -Leninist çizgide, İslam ile hiç bir bağlantı taşımayan bir hareketken neye göre İslami tanımlamalar ile yorumlanabilir? Burada Dünya İslam Âlimleri Birliği Kürt halkını değil, PKK'yı terörist olarak kabul ettiğini söylemiş. Kürt âlimleri ise ateist referanslara sahip bir örgütü neye göre İslam ile değerlendiriyor? Anlamak çok zor!
KİM OLMAK İSTİYORUZ?
Bu sorunun eskiden daha basit cevapları vardı. Şimdi ise cevaplar çok karışık. Çünkü herşeyi birden olmak istiyoruz. Ayrıca eskiden benzemek istediklerimiz ile şimdikiler arasında bir hayli uçurum var. Benzemeye çalıştıklarımız ile inançlarımız arasında ise uzlaşmaz çelişkiler var. Kısaca tutarlılıklarımızı kaybettik. Eskiden bunları daha çok tartışırdık. Bu tartışmaları aklıma getiren ise yaz vesilesi ile sayıları artan düğünler oldu. Kafa karışıklığımızın aynası aslında düğünler... Elbette eskisi ile kıyaslanamayacak derecede zarif, estetik, iyi organize olmuş, kusursuz sayılabilecek düğünler yapıyoruz. Başörtülü, duvaklı gelinlerimiz düğün marşı ile geliyor, Kur-an-ı Kerim'deki evlenmeyi tavsiye eden ayetler dinleniyor, ardından da orkestra canlı müzik yapıyor. Bu arada düğünlerde İslami kesimin kadınları arasında tuvalet giyme alışkanlıklarını gelişiyor. Şık, zarif, başörtülü tanımları artık yan yana olabiliyor. Yaşam tarzımızı inançlarımız ile sentezleyerek yeniliyoruz. Her şey kendiliğinden oluyor. Zaman bizi önünde sürükleyerek akıyor.
Kızlarımızın zihinleri ise daha da paramparça. Özel alanlarında da olsa her biri Bihter görünümüne sahip olmak istiyor. Bihter gibi giyinmek arzusu kızlar arasında kesim ve inanç farkı gözetmiyor. Görünümlerimizdeki bu değişim ruhlarımızı nasıl etkiliyor? Bunu sorgulamak kafa konforumuzu bozuyor elbette. Elbette tek bir doğru yok. Bu nedenle eleştirmiyorum, ancak "kim gibi olmak istiyoruz?" sorusunun da sorulması gerektiğine inanıyorum.
Ayşe Böhürler / Yenişafak
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.