Niye
Orhan Miroğlu, Kürt hareketinin önemli aydınlarından. Gençliğinden beri hareketin içinde. 80 darbesinden sonra tutuklandı, meşum Diyarbakır Cezaevi’nde yattı. Sonra siyasete atıldı. Birçok gazetede köşe yazdı. şimdilerde Taraf’ta. PKK’yı ve şiddetini sert bir dille eleştirdiği için ölüm tehditleri aldı, maalesef korumayla dolaşan beyinlerimizden. Onunla özellikle bu konuları, yani tehdidi, korumayı konuşmak istemedim çünkü bu konudaki duruşu net. Deşmenin bir manası yok. Buluşmamızın sebebi, geçen haftadan beri Kürt burjuvazisiyle ilgili yazdığı yazılardaki ilginç tespitleriydi.
Kürt burjuvazisi diye bir şey var mı?
Güçlü bir Kürt burjuvazisi yok tabii. Zaten Kürt sorunu son isyana kadar bir bölgesel kalkınamama meselesi olarak düşünüldü. Böyle bir coğrafyada üretime dayalı, dünya piyasalarını izleyebilen, piyasalara sermayesiyle bağımlı bir burjuvazisi olamadı Kürtlerin. Ama 1970’lerden itibaren de bir burjuva kesiminin geliştiğini görmek lazım. Toprak üretimine dayalı bir sermaye oluştu. Ve 2000’li yıllardan sonra Kuzey Irak’taki yapılanma bu kesimleri ciddi biçimde harekete geçirdi.
Kuzey Irak’taki ranttan kayda değer bir pay düştü mü Türkiye’deki Kürt işadamlarına?
Kürt işadamları ağırlıklı olarak inşaat sektöründeler. Kuzey Irak’ın yeniden inşa sürecinde ana firmalar olarak görev almadılar. Ama buradan giden çoğu Kürt firmasının taşeronluk işi yaptığını biliyoruz. Ve tabii işin asıl kaymağını yiyen büyük firmalar oldu. Ama şu da var… Bugün Irak’taki bazı Kürt işadamlarının yanında yüzlerce Türk mühendis ve Türk işçi çalışıyor. Böyle bir entegrasyon var.
Kürt kimliğiyle öne çıkmaktan imtina etmiyor mu artık işadamları?
Bu eskiden çok riskli ve tehlikeli bir şeydi. PKK’den önce Kürt hareketine destek veren veya öncülük eden varlıklı ailelerden hiçbiri meydanda kalmadı. Mesela Bedirhanbeyler’den, gitseniz Cizre’ye kimseyi bulamazsınız. Devletin hışmına uğramış herhangi bir aile varlığını sürdürememiştir. Ama devletle işbirliği yapanlar özellikle 84’ten sonraki çatışma yıllarında hem ekonomik olarak büyüdüler hem de siyasi nüfuzları arttı. Kürt toplumunda böyle ciddi bir siyasi bölünme de vardır. Bu noktada yıllardır o bölgeye büyük faydaları olacak olan GAP projesinin bitmemesini sorgulamak lazım.
Nasıl?
Resmi devlet anlayışında eğer Kürt’ün Türk’ten farkı olmasaydı, GAP bugüne dek çoktan bitmişti. Biten kısmına bakıyorsunuz, enerjiyle ilgili bölümleri. Ama sulamayla ilgili olan bölümlerin yüzde 15’i ancak tamamlanmış. Çünkü sulama projeleri bittiğinde bölgeye çok fayda sağlayacaktır ama öncelik enerjiye verilmiştir. Çünkü oradan elde edilen enerji batıda kullanılıyor. Kullanılsın tabii, kimse kullanılmasın demiyor da… O bölgedeki insanların kendilerini sosyal bir hayatın içerisinde hissetmelerine yarayacak projeleri devlet ikinci plana attı, atıyor. GAP 90’lı yıllarda bitmiş olsaydı Kürt sosyolojisi ve sorunu açısından çok daha farklı şeyler konuşuyor olurduk.
Ama GAP bitseydi, kimlik sorunu da mı bitecekti?
Hayır ama bakın… Kürt siyasetçiler “Yeni bir kuşak geliyor, bizler sizin masaya oturup konuşabileceğiniz son kuşağız” diyorlar. Kürt sorununun hâlâ radikal temelde devam etmesinde oradaki kalkınma yapısının payı olduğunu da görelim. Elbette Güneydoğu’da büyük bir refah ortamı olsaydı da Kürtler kimliklerinin peşine yine düşecekti. Ama öyle bir düşmekle, bugünkü ‘ölüp öldürmeye’ hazır toplum yapısı arasında fark olacaktı. ınsanlar, mücadele için makul ve demokratik araçlar geliştireceklerdi.
Bölgenin varlıklı aileleri bölgeye yatırım yapmadı değil mi?
Hayır, batıya gittiler. Kürt işadamlarının en büyük korkusu etnik çatışma riskidir. Çünkü bu insanların bütün servetleri batıdadır. Yatırımları, evleri, otelleri batıdadır. Bir Türk-Kürt etnik çatışması başlamasından korkuyorlar. Bu durumda, tersine göç başlar ve o zaman bu ülkenin etnisite mühendisleri devreye girerek hangi fabrikanın, otelin Kürtlere ait olduğuyla ilgili listeler hazırlayacak diye endişe ediyorlar. ışadamlarının korkusu budur.
Şu anda hâlâ Kürt işadamları sermayelerini etkileyecek bir etnik çatışmadan korkuyor mu?
Korku azaldı tabii. Ama bu, yakın geçmişte, ciddiyetle ve sıklıkla konuşulan bir konuydu. Hatırlıyorum, geçmişte PKK’nin yürüttüğü silahlı çatışmaya şiddetle karşı çıkan işadamı arkadaşlarım, yakın zamanlarda PKK’nin silahlarının Kürtler için Türkiye’de güvence olduğunu söylemeye başlamıştı.
Ne tür bir güvence?
Türk tarafından gelebilecek milliyetçi saldırılara karşı güvence olduğunu düşünüyorlar işte. Benim tanıdığım, arkadaşlık ettiğim birçok işadamı var böyle. Devletten korktuğu için de Kürt kimliğini asla öne çıkarmazdı. Hatırlayın, Çiller “PKK’ye yardım eden işadamları listesi elimizde” demiş, ardından infazlar başlamıştı. O listenin Mehmet Ağar tarafından hazırlandığı ve MGK’da onaylandığı da söylenmişti. Bakın Halis Toprak’ın memleketi Lice’ye yaptığı birkaç ufak tefek yatırım bile onun Kürt kimliğini tartışılır hale getirdi. Banka hortumlama döneminde iflas edenlerin birçoğu bugün televizyon, fabrika sahibi ama belini doğrultamayan tek Halis Toprak oldu. Yatağına bile haciz geldi.
Kürt olduğu için mi?
Elbette büyük payı var. Sadece o mu? Mersinli Sanayici İşadamları Derneği’nin Devlet Planlama’ya getirdikleri hiçbir proje kabul görmedi. Sonunda soruyorlar, “Niye her önerimizi reddediyorsunuz?” diye. Bir bürokrat, derneğin başkanına şunu söylüyor: “Siz anlamıyor musunuz, sizin bu projeleriniz Kürtlerin Mersin’de kalıcı olmasını sağlayacak. Oysa biz Mersin’deki etnik nüfusun tersine göçle Türkleşmesini istiyoruz.” Yani devlet bu zihniyetinden 2000’li yıllara kadar vazgeçmiş değildi. Ben bu olayı şimdi vefat eden derneğin başkanından bizzat dinlemiştim. Daha bir sürü örnek sayabilirim.
Mesela?
Bir Kürt işadamı dostum var. 40’lı yaşlarda doçent bir kızı var. Kızıyla çatışma halinde çünkü kızı babasına kızıyor, “Madem Kürt’tük, bunu niye bizden gizlediniz?” diye. Bu gizleme olayı Diyarbakır’da bile vardı. şehrin ileri gelen burjuvaları kendilerine ‘Bajari’ derdi, yani şehirliler. Kürt olduklarını kabul etmezlerdi. Kürtlük onların tahayyülünde köylülüğü ifade ediyordu. Bajariler Kürtler’e ‘Gundi’, yani köylü derlerdi..
PKK 80’li yıllardaki gibi kitleyi kontrol edemez
Kürt işadamı profili çizer misiniz?
Özel bir kaçış söz konusu değilse, tamamına yakını Kürtçe bilir. Baştan beri ticaretle uğraşmış değildir. Metropollerde yaşayanları kendilerine bir Türk ortak bulur, emniyet olsun diye. Diyarbakır’da, Mardin’de yaşayanların geçmişinde ise mutlaka Kürt hareketiyle ilgili siyasi bir damar bulursunuz. Bütün dünyası iş kurmak, para kazanmak değildir. Dağda, hapiste veya Avrupa’ya sürgün gitmiş akrabasını düşünür. Yani Kürt hareketi gibi bir ulusal dava o tüccarın hareket tarzını etkiler.
Kürt burjuvazisinin PKK’da bir etkisi var mı?
Yok. PKK’nin bir siyasi geleneği ve ideolojisi var. Hep söylendiği gibi PKK’de klasik anlamda bir Kürt milliyetçiliği de yoktur. Kürt milliyetçi ideolojiden çok sol tahayyülü olan bir harekettir. Dolayısıyla Kürt burjuvazisi onun yumuşak karnı filan olmaz.
Kürt işadamları PKK’ya “Sermayemiz tehlikeye giriyor, silah bırak” dese, ne cevap alır?
şiddetin tırmandığı zamanlarda Kürt işadamlarını temsil eden kuruluşlar ateşkes benzeri açıklamalar yaptığında çok sert bir tepki ve tehditlerle karşılaştılar.
İmralı’dan mı, Kandil’den mi?
PKK’ye ait kurumlardan ve evet ımralı’dan da. ımralı, “AKP’den besleniyor bunlar, gitsinler AKP’li olacaklarsa olsunlar” gibi şeyler söylemişti. Mitinglerde o işadamlarının isimleri kenara asılmıştı. Sonra o isimlerden biri AKP’den milletvekili oldu. Kürt burjuvazisinin PKK üstünde pek tesiri yok. Ama siyaseti belirleyen bir burjuva hareketinin Kürtlerde başlamadığı da söylenemez.
PKK’yı nasıl görüyor burjuvalar?
Kürt burjuvazisi PKK’nin iki yanını görür. PKK’nin birtakım meşru olmayan silah da dahil olmaz üzere başka işlerle uğraşan kanadına karşı son derece ihtiyatlıdır ve ondan ürker. Bir burjuva yaşadığı yerde rahat hareket edip yatırım yapmak ister. Oysa PKK şantiyesini basarsa, hepsi tedirgin olur. O şantiyesi basılan burjuva yine BDP’yi destekler ama PKK’nin bu yanını asla benimsemez. Benimsemesi sınıfsal çıkarlarına da aykırıdır. Hali şudur: Ne PKK’yi tam olarak olumlar ne de bütünüyle reddeder. Çünkü PKK’nin yarattığı mirasın içinde kendi hikâyesi de vardır. şunu da söyleyeyim; Kürt işadamları Kürt hareketinin şeffaflaşmasını istiyor. Dolayısıyla KCK gibi bir örgütlenmeden de hazzetmiyor.
PKK’nın Kürt burjuvazisiyle ilgili bir stratejisi var mı?
Hayır, hiçbir zaman sınıfsal ve derli toplu bir stratejisi olmadı. Herkesi mücadeleye davet etti. ınsanların sınıfsal durumlarını, sivil toplumun eğilimlerini, entelektüel kapasitelerini hesaplamak gibi bir huyu yoktu. Fakat şimdi bölgenin sosyolojik yapısı değişiyor. PKK’nin kitlesi savaş mağdurlarıdır. Bugün o kitle orta sınıfla yakınlaşma içinde. ınsanlar artık sadece Roj TV filan izlemiyor, 20’ye yakın Kürt kanalından bilgi alıyor. 80’lerdeki gibi kitleyi tamamen kontrol etmek şansı kimsede yok. PKK’de de yok.
BDP’nin Kürt işadamlarından bir beklentisi var mı?
Birtakım kültür geceleri olur, Kürt işadamlarından katkı sağlamaları rica edilir. Partinin mali portresi az çok böyle oluşur. BDP’nin seçimlerde filan harcayacak birikmiş paraları yoktur diğer partiler gibi.
Siz yazınızda BDP’nin etrafında dolaşan Kürt işadamlarından söz ediyordunuz. Neydi ima ettiğiniz?
Şimdi bölgede yeni bir iktidar alanı oluşuyor. Kürtler için bir AK Parti, bir de BDP gerçeği var belediyeler bakımından. Bütçelerin nasıl dağılacağına belediye meclisleri ve il genel meclisi karar veriyor. İki parti de birbirini fena halde denetliyor ve bu da vatandaşın işine yarıyor.
Kürt burjuvazisi Kuzey Irak’taki hareketi böldü
Talabani ve Barzani’nin Türkiye’deki Kürt işadamlarına tavrı nasıl?
Onların hiçbir zaman bir etnik tercihleri olmadı. Kürdistan’a kim yatırım yapabilirse buyursun yapsın mantığındaydılar. Ama şu oldu: Ailesi itibariyle Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) yakın işadamları yönetim kurulduktan sonra oralara gidip iş talep ettiler. Ben bunu herkes Kürdistan’dan diyet bekliyor diye yorumlamıştım. Bu diyet meselesi Talabani’nin partisinden bir grubun kopmasına da yol açtı.
Süleymaniye’den çıkan Goran hareketinden mi bahsediyorsunuz?
Evet, onlar Kürdistan’ın zenginliklerinin paylaşılmasında eşitlik olsun diyorlardı. Dolayısıyla sadece ekonomik olarak değil, Kuzey Irak Kürt hareketinin hiçbir zaman Türkiye’deki politikalarla ilgisi ve destekleme durumu olmadı. Olsaydı birçok şey farklı olabilirdi. Örneğin Türkiye Kürtleri arasında KDP çizgisinde klasik manada milliyetçi bir hareket gelişebilirdi. (Radikal)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.