Hürriyet
Mehmet Y. Yılmaz / Güveniyor muyduk ki ‘güven bunalımı’ oldu?
Hürriyet gazetesi yazarlarından Mehmet Y. Yılmaz, Başbakan Erdoğan’ın Türkiye'ye gelen PKK’li gruplara ilişkin, “34 kişinin gelişinde yaşanan görüntüler nedeniyle bir güven bunalımı doğdu. Bu nedenle Avrupa’daki grubun gelişi ertelendi” sözlerine yer vererek, olmayan güvenin bunalımının da olmayacağını yazdı.
“Karşılıklı duyulan bir güven mi vardı ki güven bunalımı doğmuş olsun?” diye soran yazar Yılmaz, Başbakan’ın PKK’yi iyi tanıdığını ve geri dönüşlerin gövde gösterisine dönüşmüş olmasına şaşırmasının tuhaf olduğunu belirtti.
Yılmaz, Başbakan’ın dönüşlerde “gösteri olmayacağı” teminatını almış olabileceğini de ekledi.
Milliyet
Taha Akyol / İktidarı zor günler bekliyor
Önümüzdeki dönemde siyasetin daha da gerileceği yönündeki kaygısını yazan Taha Akyol,
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın oğlunun düğün töreninde birçok bakan, milletvekili ve hukukçu ile görüştüğünü belirterek, herkesin “açılım”dan bahsettiğini ifade etti. Herkesin “açılım” sonrası kaygıyla “Ne olacak bu iş” diye de sorduğunu kaydeden Akyol şunları yazdı:
"(…) PKK ve DTP’nin şovlarına haklı olarak kızıyorlardı ama bir şey daha söylüyorlardı:
- Bu iş Ak Parti’yi çok yıpratıyor!
İsim vermeyeceğim, çünkü bunu söyleyenler milletvekili ve yüksek bürokratlardır; yani Başbakan’ın bir bakıma çalışma arkadaşları...
“Açılım doğruydu ama süreç doğru yönetilemedi” diyorlardı; haklı olarak...
(…) Önümüzdeki seçimlerde muhalefetin yürüteceği kampanyayı görüyor gibiyim; “Terörist başının yol haritasını uyguluyorlar!” diyecekler...
Öcalan’ın önceki gün basında çıkan sözlerini hatırlatacaklar:
“AKP benim yol haritamdan, ellerinde olduğu için yararlanıyor. Deniz Baykal ‘AKP, İmralı’nın yol haritasını uyguluyor’ diyor. Baykal’ın bu tespiti doğrudur. Ancak AKP, benim yol haritamı uygulayamaz. Fakat yol haritamdan yararlanıyorlar. Davutoğlu dışarıda, Erdoğan içeride bundan yararlanıyorlar.”
Oktay Ekşi dünkü yazısında Öcalan’ın bu sözlerini kamuoyunun dikkatine sunuyordu.
Öcalan’a bakılırsa, Suriye, Irak ve Kuzey Irak’la ilişkileri geliştiren Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Öcalan’ın “demokratik konfederalizm” teorisinden esinlenmiş imiş!
Halbuki Davutoğlu tam on yıl önce yazmıştı 'komşularla sıfır problem' stratejisini!
(…) ‘Kürt açılımı’ ve bir de ‘ekonomi’ önümüzdeki dönemde iktidarı hayli zorlayacaktır. İktidar ‘açılım’dan geri dönemez, geri dönmemeli de... Ama nasıl devam edebilir?! Bu sorunun cevabındaki müthiş zorluk, iktidarın da Türkiye’nin de önündeki sıkıntıyı işaret ediyor."
Sabah
Mehmet Barlas / Değişmem diyenleri dünya gerçekleri mutlaka değiştirir
"Sanki dünyada Türkiye Cumhuriyeti'nden başka bir devlet yokmuş ve Cumhuriyet'ten önce de bu coğrafyada hiçbir şey yaşanmamış gibi bakmıyor muyuz zaman zaman olaylara?" diyen yazar Mehmet Barlas, Kürt açılımı tartışılırken de birçok kişinin böyle davrandığını belirtti. Daha önce etnik farklılıklar üzerinden bölücülük ve terör eylemleri koyan yasadışı örgütlerin olduğunu ve bunların etkisizleştirip, olayı siyaset zeminine çekmeye çalışan hükümetlere rastlandığını belirten Barlas, İngiltere ile IRA arasındaki görüşmeleri yazdı.
Bir tarafın zaferi olarak açılımın yansıtılmasının diğer tarafın tepkisine neden olacağını kaydeden Barlas, “Sabırla, uzun olacak bu süreçte küçük adımlarla mesafe alınacak. Onun için bu hassas süreci sabırla götürmek lazım” diyor.
Radikal
Yıldırım Türker / Barışın savaşçı yorumu
Türkiye’ye 19 Ekim tarihinde geri dönüş yapan 34 kişinin geri dönüşü sırasında Habur’a gittiğini belirten yazar Yıldırım Türker, Diyarbakır’dan Nusaybin’e, oradan da Cizre-Silopi’ye gidişlerinde yolda askerlerin ve polislerin kendilerine ve vatandaşlara gösterdiği sıcaklığı yazdı. “İlk kez bu topraklarda kendimi suçlu hissetmedim” diye yazan Türker köşesinde şunları belirtti:
“(...) Başıma gelebileceklerden korkmadım.
İlk olarak ne ben zanlıydım ne de asker-polis bana düşman.
Barışın olabilirliğini galiba hayatımda ilk kez bu denli büyük bir inançla o yolda giderken hissettim.
Nice derin cinayetin, nice bok yedirmeli zulmün küçük merkezi Cizre’den de geçtik bayram havasında. Silopi’ye geldiğimizde pankartlar onurlu barışı kutluyor, halkı barış grubunu karşılamaya çağırıyordu.
(…) Barışın mümkün olduğu hissedilmeye başladığında, ikbaline savaşın getirileri üstünden kavuşmuş olan kan tacirlerinde müthiş bir huzursuzluk baş gösterir. Kendinden menkul soylu ve milli düsturlar adına karşısına aldığı insanların köylerini yakmış, ırzlarına geçmiş, onları aç bırakmış, işkencelerde telef etmiş, bok yedirmiş, adını küfre, dilini yasağa yazmış, onları ısrarla savaşa zorlamış, bütün bunları yaparken stratejisini emanet ettiği çetelerini aklamış, çete başlarını bir bir bağrına basmıştır. Ama yenişememiştir. Ya insanlar gerçekten barış burcuna geçiverirse? Ya barış kendi koşullarını diretecek bir güç edinirse? Ya günün birinde bütün savaşçı katiller insanlığa hesap vermek zorunda kalırsa?"
Star
Mustafa Akyol / PKK’yi doğru anlayalım artık
Günlerdir Habur Sınır Kapısı’ndan “silah bırakmış” olarak Türkiye’ye giren PKK militanlarının görüntülerinin “kabul edilemez” olduğunu işitip durduklarını belirten yazar Mustafa Akyol, bu “kabul edilemez”in neye göre belirlendiğini sordu.
Türklerin birçoğunun algısına göre, PKK’nin gözleri kan bürümüş katiller sürüsü, sadece Türk askerlerini değil, Kürt bebeklerini de öldüren, tüm bunları da dış güçlere uşaklık etmek için yapan insanlıktan çıkmış bir çete olduğunu belirten yazar Akyol, gerçeklerin böyle olmadığını ve PKK’nin sınırdan girerken neredeyse yüz bin kişi tarafından sevgi seliyle karşılandığını yazdı. “Diyarbakır’da ise en az yarım milyon Kürt, bizim ‘terörist’ dediğimiz bu kişilerin dönüşü için şenlik düzenledi. Belli ki bu coşkulu kitleler, 'gerilla' dedikleri bu adamları birer ‘kahraman’ gibi görüyor, ‘Kürt bebeklerini’ onların değil, başkalarının öldürdüğüne inanıyorlar” diye yazan Akyol, bu tabloya bakıp Türklerin biraz düşünmesi gerektiğini ve biraz ezber bozmalarını istedi.
Akyol, bugün Türkiye’nin tek şansının, bir yandan sorunu “silahsızlandırmak”, yani PKK’yı tam da “Habur vak’ası”nda olduğu gibi dağdan indirmek, öte yandan da liberal demokrasinin gereğini yapıp Kürtlerin doğal haklarını teslim etmek olduğunu belirterek, “Bu, umulur ki, etnik milliyetçiliğin ateşini düşürür, Kürtlerin Türkiye halkına entegre olmasını sağlar. Başka çıkar yol yoktur.
Dolayısıyla da hükümet doğru yolda, açılım doğru istikamettedir. Aman ‘devre arası’nı çok uzatmayalım ve ‘sil baştan’ filan yapmayalım” dedi.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.