Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi’nde 18 ekimde görülen KCK davasının mahkeme heyeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesini ve CMK’nın 202. maddesini gerekçe göstererek sanıkların anadilde savunma talebini ilk celsede reddetti. Duruşmanın seyri ise sanıkların Kürtçe savunma konusunda kararlı olduklarını ortaya koyuyor. KCK avukatlarından Tahir Elçi, "Kürtçe savunma öncelikle hukuki bir talep olmakla beraber siyasi bir tutum olarak görülse bile bunun yadırganmaması gerek" dedi.
Elçi, Taraf gazetesinden Helin Alp'in sorularını şöyle yanıtladı:
Kasım ayında AKP Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanı olacağını ve Türkiye’nin Avrupa Konseyi tarafından ortaya konan “Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı” sözleşmelerini yerine getirmesi gerektiğini söyleyen Avukat Tahir Elçi, “Lozan Antlaşması, Türkiye vatandaşlarına kendi anadilinde savunma hakkı vermektedir. Dünyanın birçok ülkesinde insanlar adli makamlar önünde resmî dilin yanında kendi anadillerini kullanarak savunma yapabiliyor. Ulusal ve uluslararası belgelerde anadilde savunma hakkı güvenceye alınmıştır” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi anadilde savunmayla ilgili ne diyor?
AİHS, II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra insan haklarının henüz gelişmediği 1950’li yıllarda sınırlı sayıda temel hakları düzenleyen bir belgedir. Bütün sorunların biricik aracı değildir.
Sözleşmenin günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermeyen bu niteliği nedeniyle olacak ki Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, 1201 sayılı kararla AİHS’in dil ve kültürel haklarla ilgili ek bir protokol düzenlenmesini Bakanlar Komitesi’ne tavsiye etti. Sözleşme, dil ve kültürel haklar meselesine dil hakları bağlamında değil sadece adil yargılama bağlamında bakıyor. AİHS’in 6.maddesi, anadili dışlamıyor, maddenin son fıkrası, “sanığın duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanacağını” hükme bağlıyor. CMK’nın 202. maddesi de “Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir” diyor.
Sanıklar neden Kürtçe savunma yapmak istiyor?
KCK davasında sanıklar Türkçeyi de Kürtçeyi de biliyor. Soruşturma aşamasında ifadelerini Türkçe vermişler. Önemli olan ulusal resmî dili iyi derecede bilmelerine rağmen yargısal süreçte kendilerini en iyi nasıl ifade edebileceklerse, meramlarını en iyi anlatacakları dilde adil yargılanma hakkını kullanabilmeleri gerekiyor. Bu açıdan anadilde savunma hakkı öncellikle insani bir sorundur.
Anadilde savunma talebi hukuki dayanağı olan bir talep midir?
Ulusal ve uluslararası belgelerde ana dilde savunma hakkı güvenceye alınmıştır. Anadilde savunma talebinin dayanaklarının başında Lozan Antlaşması hükümleri gelmektedir. Lozan’ın 37 ve 45. maddeleri azınlık hakları, dil ve kültürel hakları düzenlemiştir. Bu düzenlemeler açıkça Türkiye vatandaşı bireylere kendi anadilinde savunma hakkı vermektedir.
Avrupa Konseyi’nin “Bölgesel ve Azınlık dilleri Şartı” açısından durum nedir?
Türkiye kasım ayından itibaren Mevlüt Çavuşoğlu başkanlığında Avrupa Konseyi’nin dönem başkanlığını devralacak. Türkiye, Konseye üye olan 47 ülkeden biri. Avrupa Konseyi’nin Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi ve Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı uluslararası iki sözleşme. Azınlık Dilleri Şartı’nın “Yargı Kurumları” başlıklı 9. maddesi, ceza ve hukuk davaları dahil olmak üzere bütün hukuksal süreçlerin elverdiği ölçüde etkilenen taraflardan birinin talebi gereğince bölgesel veya azınlık dilinde yürütülmesi ve sanığa kendi dilini kullanma hakkı tanınması gerektiğini düzenlemiştir. Yine Oslo Tavsiyeleri de anadilde savunma hakkına uluslararası bir güvencedir.
Ama Türkiye bu antlaşmalara henüz imza atmadı değil mi?
Türkiye AGİT’e taraf bir ülkedir ve bu örgütün resmî bir belgesi olan Oslo Tavsiyeleri’ni yaşama geçirme yükümlülüğü altındadır. Ancak Türkiye Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi ve Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nı henüz imzalamamıştır. Bu iki belge Avrupa Konseyi’nin temel belgeleridir. Konseyin başkanlığını yürüten bir devletin Konseyin temel değerlerini ve temel belgelerini uygulaması kaçınılmazdır.
Anadilde savunma talebi siyasi bir tutum olarak görülebilir mi?
Bilindiği gibi KCK davasında, görevdeki BDP Diyarbakır Belediye Başkanı, 12 eski ve yeni Belediye Başkanı, Diyarbakır eski ve yeni İl Meclis Başkanları, il genel meclis üyeleri, il başkanları ve İHD Şube Başkanı gibi sivil toplum örgütleri temcileri yargılanıyor. Tamamı seçimle gelmiş Kürt toplumunun temsilcileri yani. Yargılananlar siyasi şahsiyetler. İddia konusu olan olaylar da tümüyle siyasi olgular olunca sanıkların siyasi saikle de olsa anadilleriyle ilgili bir tutum almaları doğaldır.
Resmî dilin yanında adli makamlar önünde kendi anadillerini kullanarak savunma yapılabilen ülkeler var mı?
Hâlâ müzakerelerin sürüdüğü AB ülkelerindeki yargı sürecinde, örneğin Avusturya’da Etnik Gruplar Yasası’na göre ulusal dil olan Almancanın yanı sıra Hırvatça, Slovence ve Macarca da kullanılıyor. Hollanda’da Firisiyan dili, bu topluluğun yaşadığı Kreise’de yargılama dili olarak kullanılıyor. İsveç’te, Sami, Fin ve Menakieli dillerinde savunma yapılabiliyor. Slovakya’da, Slovak Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre ceza yargılamasında Romanlar, Macarlar, Rutenianlar, Çek, Bulgar, Hırvat ve Polonyalı topluluklar kendi anadilinde savunmalarını yapıyor. Kosova’nın resmî dili Arnavutça ve Sırpça. Kosova Anayasası’nda Türkçe, Boşnakça ve Romca da belediyeler statüsünde resmî dil hüviyetine sahip. Bu ek diller içinde Türkçenin birçok belediyede resmîyeti söz konusu.
Buradaki azınlık kelimesi hukuksal bir boşluğa ya da farklı bir anlayışa neden olabilir mi?
Türkiye’de anadili Kürtçe olan milyonlarca insan var. Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde nüfusun büyük bir kısmını anadili Kürtçe olan insanlar oluşturmaktadır. Bu nedenle bu bölgede Türkçenin yanı sıra, tercih edenler için Kürtçe savunma hakkının tanınması gerekmektedir. Her ne kadar uluslararası belgelerde “azınlık hakları” kavramıyla birlikte bu düzenlemeler yapılmışsa da, bu hakların bir ülkede yaşayan azınlık olmasa da veya azınlık olarak görülmese de farklı toplulukların tümü için geçerli haklardır.
Son olarak iddianamenin okunmasının ardından sanıklar anadilde savunma yaparlarsa mahkeme bunu susma hakkı olarak değerlendirir mi?
Savunma hakkının kutsallığı ve adil yargılama hakkının önemi nedeniyle, kendisini anadilinde daha rahat ifade edecek sanıkların Kürtçe savunmalarına mahkemenin müdahale etmemesi gerekir. Hele hele başka bazı davalarda olduğu gibi, Kürtçe savunmayı susma hakkının kullanılması olarak değerlendirmesi, yasa ve hukuka aykırıdır. Bu, savunma hakkının engellenmesi olacaktır.
Elçi, Taraf gazetesinden Helin Alp'in sorularını şöyle yanıtladı:
Kasım ayında AKP Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanı olacağını ve Türkiye’nin Avrupa Konseyi tarafından ortaya konan “Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı” sözleşmelerini yerine getirmesi gerektiğini söyleyen Avukat Tahir Elçi, “Lozan Antlaşması, Türkiye vatandaşlarına kendi anadilinde savunma hakkı vermektedir. Dünyanın birçok ülkesinde insanlar adli makamlar önünde resmî dilin yanında kendi anadillerini kullanarak savunma yapabiliyor. Ulusal ve uluslararası belgelerde anadilde savunma hakkı güvenceye alınmıştır” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi anadilde savunmayla ilgili ne diyor?
AİHS, II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra insan haklarının henüz gelişmediği 1950’li yıllarda sınırlı sayıda temel hakları düzenleyen bir belgedir. Bütün sorunların biricik aracı değildir.
Sözleşmenin günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermeyen bu niteliği nedeniyle olacak ki Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, 1201 sayılı kararla AİHS’in dil ve kültürel haklarla ilgili ek bir protokol düzenlenmesini Bakanlar Komitesi’ne tavsiye etti. Sözleşme, dil ve kültürel haklar meselesine dil hakları bağlamında değil sadece adil yargılama bağlamında bakıyor. AİHS’in 6.maddesi, anadili dışlamıyor, maddenin son fıkrası, “sanığın duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanacağını” hükme bağlıyor. CMK’nın 202. maddesi de “Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir” diyor.
Sanıklar neden Kürtçe savunma yapmak istiyor?
KCK davasında sanıklar Türkçeyi de Kürtçeyi de biliyor. Soruşturma aşamasında ifadelerini Türkçe vermişler. Önemli olan ulusal resmî dili iyi derecede bilmelerine rağmen yargısal süreçte kendilerini en iyi nasıl ifade edebileceklerse, meramlarını en iyi anlatacakları dilde adil yargılanma hakkını kullanabilmeleri gerekiyor. Bu açıdan anadilde savunma hakkı öncellikle insani bir sorundur.
Anadilde savunma talebi hukuki dayanağı olan bir talep midir?
Ulusal ve uluslararası belgelerde ana dilde savunma hakkı güvenceye alınmıştır. Anadilde savunma talebinin dayanaklarının başında Lozan Antlaşması hükümleri gelmektedir. Lozan’ın 37 ve 45. maddeleri azınlık hakları, dil ve kültürel hakları düzenlemiştir. Bu düzenlemeler açıkça Türkiye vatandaşı bireylere kendi anadilinde savunma hakkı vermektedir.
Avrupa Konseyi’nin “Bölgesel ve Azınlık dilleri Şartı” açısından durum nedir?
Türkiye kasım ayından itibaren Mevlüt Çavuşoğlu başkanlığında Avrupa Konseyi’nin dönem başkanlığını devralacak. Türkiye, Konseye üye olan 47 ülkeden biri. Avrupa Konseyi’nin Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi ve Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı uluslararası iki sözleşme. Azınlık Dilleri Şartı’nın “Yargı Kurumları” başlıklı 9. maddesi, ceza ve hukuk davaları dahil olmak üzere bütün hukuksal süreçlerin elverdiği ölçüde etkilenen taraflardan birinin talebi gereğince bölgesel veya azınlık dilinde yürütülmesi ve sanığa kendi dilini kullanma hakkı tanınması gerektiğini düzenlemiştir. Yine Oslo Tavsiyeleri de anadilde savunma hakkına uluslararası bir güvencedir.
Ama Türkiye bu antlaşmalara henüz imza atmadı değil mi?
Türkiye AGİT’e taraf bir ülkedir ve bu örgütün resmî bir belgesi olan Oslo Tavsiyeleri’ni yaşama geçirme yükümlülüğü altındadır. Ancak Türkiye Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi ve Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nı henüz imzalamamıştır. Bu iki belge Avrupa Konseyi’nin temel belgeleridir. Konseyin başkanlığını yürüten bir devletin Konseyin temel değerlerini ve temel belgelerini uygulaması kaçınılmazdır.
Anadilde savunma talebi siyasi bir tutum olarak görülebilir mi?
Bilindiği gibi KCK davasında, görevdeki BDP Diyarbakır Belediye Başkanı, 12 eski ve yeni Belediye Başkanı, Diyarbakır eski ve yeni İl Meclis Başkanları, il genel meclis üyeleri, il başkanları ve İHD Şube Başkanı gibi sivil toplum örgütleri temcileri yargılanıyor. Tamamı seçimle gelmiş Kürt toplumunun temsilcileri yani. Yargılananlar siyasi şahsiyetler. İddia konusu olan olaylar da tümüyle siyasi olgular olunca sanıkların siyasi saikle de olsa anadilleriyle ilgili bir tutum almaları doğaldır.
Resmî dilin yanında adli makamlar önünde kendi anadillerini kullanarak savunma yapılabilen ülkeler var mı?
Hâlâ müzakerelerin sürüdüğü AB ülkelerindeki yargı sürecinde, örneğin Avusturya’da Etnik Gruplar Yasası’na göre ulusal dil olan Almancanın yanı sıra Hırvatça, Slovence ve Macarca da kullanılıyor. Hollanda’da Firisiyan dili, bu topluluğun yaşadığı Kreise’de yargılama dili olarak kullanılıyor. İsveç’te, Sami, Fin ve Menakieli dillerinde savunma yapılabiliyor. Slovakya’da, Slovak Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre ceza yargılamasında Romanlar, Macarlar, Rutenianlar, Çek, Bulgar, Hırvat ve Polonyalı topluluklar kendi anadilinde savunmalarını yapıyor. Kosova’nın resmî dili Arnavutça ve Sırpça. Kosova Anayasası’nda Türkçe, Boşnakça ve Romca da belediyeler statüsünde resmî dil hüviyetine sahip. Bu ek diller içinde Türkçenin birçok belediyede resmîyeti söz konusu.
Buradaki azınlık kelimesi hukuksal bir boşluğa ya da farklı bir anlayışa neden olabilir mi?
Türkiye’de anadili Kürtçe olan milyonlarca insan var. Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde nüfusun büyük bir kısmını anadili Kürtçe olan insanlar oluşturmaktadır. Bu nedenle bu bölgede Türkçenin yanı sıra, tercih edenler için Kürtçe savunma hakkının tanınması gerekmektedir. Her ne kadar uluslararası belgelerde “azınlık hakları” kavramıyla birlikte bu düzenlemeler yapılmışsa da, bu hakların bir ülkede yaşayan azınlık olmasa da veya azınlık olarak görülmese de farklı toplulukların tümü için geçerli haklardır.
Son olarak iddianamenin okunmasının ardından sanıklar anadilde savunma yaparlarsa mahkeme bunu susma hakkı olarak değerlendirir mi?
Savunma hakkının kutsallığı ve adil yargılama hakkının önemi nedeniyle, kendisini anadilinde daha rahat ifade edecek sanıkların Kürtçe savunmalarına mahkemenin müdahale etmemesi gerekir. Hele hele başka bazı davalarda olduğu gibi, Kürtçe savunmayı susma hakkının kullanılması olarak değerlendirmesi, yasa ve hukuka aykırıdır. Bu, savunma hakkının engellenmesi olacaktır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.