Geçen gün Diyarbekir’e gittiğimi duyan İstanbul’daki bir dostumun aklına “karpuz” ve “kardeşlik” birlikte düşmüş. Bu “kar”lı birlik ve beraberlik bu sıcak yaz mevsiminde zihnime serin ve tatlı bir tebessüm getirdi. Karpuz zengini Kürtlere neredeyse zorla yedirilmek istenen kardeşlik karpuzunu nasıl kesmeli diye sordum kendime. Belki de bu karpuzu kesme vakti geldi. Haydi bismillah.
Eskiden baskı döneminde bir nakarat çok tekrarlanırdı: “Türk, Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir.” Bu sloganın Kürtçe tercümesi şöyleydi: “Kürt diye bir şey yoktur. Var dersen, döverim.”
Üstelik bunu söyleyenlerin ne “Mü’minler kardeştir” ayet-i kerimesinden haberleri vardı, ne de haberleri olsa bile onu dikkate almak gibi bir kaygıları. Bu kardeşlik edebiyatının şahikasında, Kürt, Türk’ün içinde veya elinde yok olmak üzere bir salise miktarınca vücuda uğratıldıktan sonra kardeşlik içinde eritilmek üzere ayrımsızlığın nisyan perdesinin altına gönderiliyordu. “Ayrım yapan kalleştir” tehdidi (Saraybosna’yı çevreleyen dağlarda konuşlanmış) keskin nişancı gibi kamusal vücuda çıkacak Kürtlüğü vurmak üzere tetikte bekliyordu. Keskin nişancının kalleşliğiydi bu.
Hâlbuki gerçeği yansıtan söz söyle olmalıydı: “Türk, Kürt eşittir, baskı yap(ıl)an kardeştir.”
Kardeşlik edebiyatı, Türkçülerin elinden çıkıp dindarların diline girdi. Bugün artık Kürtler “yokluk”tan “kardeşlik”e terfi ediyorlar. Kardeş olarak varlar, kardeşlerinin hüküm ve koruması altında. Buna da şükür etmeliler. Tehdit ve tahakküm altında olmaktansa hüküm ve koruma altında olmak yeğdir. Fakat Kürtlerin kardeşlikten eşitliğe terfi etmesi, yani Türklerin hükmü altında olmaktan çıkması gerekir.
Devamı için
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.