PKK 'nin silahlı kanadının başında bulunan Murat Karayılan, geçen bir yıllık çözüm ve barış sürecini geliştirmekten asla pişman olmadıklarını belirterek, "Önder Apo'nun sunmuş olduğu perspektifi ve Newroz'da ilan edilen tarihi deklarasyonu şu anda da doğru görüyoruz ve bu perspektife sonuna kadar bağlıyız. Yine bu süreçte halk ve hareket olarak bir çok kazanımımız söz konusudur" dedi.
Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, Çözüm sürecinin 3 aşamadan oluştuğunu, birinci aşamanın ateşkes ve geri çekilme, ikinci aşamanın yasal ve anayasal adımlar atılması ve üçüncü aşamanın da normalleşme olarak adlandırılan aşama olduğunu belirtti.
Murat Karayılan'ın PKK'nin aylık yayın organı Serxwebun Dergisi'nde yayınlanan makalesinin tam metni;
Gerilla sürece göre kendini yeniledi
Bilindiği üzere 2013 yılı Newrozu’yla birlikte halkımızın özgürlük mücadelesi yeni bir aşamaya girdi. Önder Apo, yayınladığı tarihi deklarasyonla birlikte Kürdistan’da demokratik siyasi çözümü geliştirerek hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da yeni bir dönemi başlatmak istedi. Bu sürece çeşitli çevreler ‘Demokratik Çözüm Süreci’ derken, Önderliğimiz ise bu süreci bir hamle süreci olarak değerlendirdi ve ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Hamlesi’ olarak adlandırdı. Önderliğimizin hem devlete hem de hareketimize dönük kaleme almış olduğu ilk mektubun içeriği her iki taraftan da kabul gördü. Buna göre çözüm süreci kendi içinde üç aşama olarak belirlendi: Birinci aşamada ateşkes yapılacak ve gerilla Kuzey’den geri çekilmeye başlayacaktı. İkinci aşama, Türk devletinin yasal ve anayasal adımlar atması gereken bir dönemdi. Üçüncü aşama ise normalleşme olarak adlandırdığımız, Önderlik dahil olmak üzere bütün tutsakların özgür olduğu ve tarafların birbirinin hatalarını affettiği bir aşamaydı. Bu üç aşamanın tamamlanması demek, Kürt sorununun çözümü anlamına geliyordu. Kürt sorununun çözümü ise Ortadoğu’da kör düğüme dönüşen tüm sorunların aşılması yolunda çok büyük bir adımdı. Dolayısıyla gelişecek olan bu demokratik çözüm sürecinin başarısı, halkımız, halkımızın dostları ve tüm barış yanlıları açısından yeni bir dönemi ve yeni umutları ifade ediyordu. Bu nedenle halkımızın barış umutlarına cevap olmak, yaşanılabilir bir dünyayı yaratmak mücadelemiz açısından büyük bir önem arz ediyordu.
Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak bizler, birinci aşamada üzerimize düşen görevleri yerine getirdik. Öncelikle bir iyi niyet göstergesi olarak elimizde esir olarak bulunan Türk devlet görevlilerini serbest bıraktık. Önderliğin mesajından 2 gün sonra, yani 23 Mart günü, ateşkes ilan ettik; üzerimize gelinmediği sürece herhangi bir askeri faaliyet içinde bulunmayacağımızı tüm dünyaya duyurduk. 8 Mayıs 2013 tarihi itibarıyla ise güçlerimizi Kuzey Kürdistan’dan Medya Savunma Alanları’na çekmeye başladık. Kuzey güçlerimiz, geçmişte bin bir zorlukla ulaştığı, gidiş sürecinde sayısız arkadaşımızın şehit düştüğü topraklardan gruplar halinde Medya Savunma Alanları’na çekilmeye başladılar.
Türk devleti geçmişten beri hep imha etmeyi esas almıştır
Tabi bu geri çekilme yapılırken, geçmişte yaşadıklarımızdan çıkardığımız dersleri unutmadık. 1999 geri çekilme süreci hatırlardadır. Bilindiği üzere, gerillanın bu topraklara barışı ve sükuneti hakim kılma çabasına Türk devleti hep operasyonlar ve pusularla cevap verdi. 500’e yakın yoldaşımızı o süreçte toprağa verdik. Türk devletinin ’93 yılından itibaren başlayan ateşkesler sürecine yaklaşımı biliniyor. Buna rağmen Kürt sorununun barışçıl çözümünde ısrar ettik. Türk devletinin bir çok provokasyon girişimine rağmen, bizler Kürdistan Özgürlük Gerillaları olarak dönemin bizlere yüklediği sorumluluğa göre hareket ettik ve geri çekilme sürecini tamamladık.
Yalnız karşı taraf, bizim tüm çözüm çabalarımıza karşılık olarak tecrit, teşhir ve imhayı dayattı. Türk devleti, bu süreçte Önderliğimizin bütün çabalarına rağmen Kürt sorununun çözümü için uygun olan koşulları değerlendirmedi, çözüme dönük hiçbir adım atmadı. İşte bu süreçte, Adil ve Nudaların öncülüğünde tarihi 1 Haziran Atılımı’nı gerçekleştirdik. Meşru Savunma Stratejisi’ni esas alan bu tarihi atılım ile gerilla, kendisine dayatılan teslimiyeti ve ihaneti reddetti. Meşru Savunma Stratejisi temelinde zaman zaman ateşkes, zaman zaman ise yoğunlaşan savaş koşullarıyla 2007 yılına kadar geldik.
2007 yılında bazı uluslararası kuruluşların arabuluculuğuyla İmralı’da ve Oslo’da bir dizi görüşmeler gerçekleşti. “Diyalog süreci” olarak da adlandırabileceğimiz bu görüşmeler dizisinin bir sonucu olarak hareketimiz 2009 yılında bir kez daha ateşkes ilan etti. Ancak buna karşın AKP hükümeti ve Türk devleti diğer ateşkeslerde olduğu gibi, bu ateşkese de operasyonlarla karşılık verdi. Yalnızca gerillaya imha dayatılmadı, hiç bir yasadışı faaliyeti olmayan, sivil Kürt siyasetçilerine de yöneldiler. Sayısı 10 bini bulan, Kürt toplumunun, yaşamın her alanında yetiştirdiği seçilmişler, siyasetçiler, gazeteciler, avukatlar, sağlık emekçileri, sanatçılar, öğrenciler, işçiler, işsizler, ev kadınları ve çocuklar üzerinde bir tutuklama furyası başlatıldı. Yine 2010 yılında arabulucu olan kesimlerin Medya Savunma Alanları’na yapmış oldukları ziyaret ardından, görüşmenin yapıldığı yere Türk savaş uçakları tarafından çok kapsamlı bir hava saldırısı gerçekleştirildi. Hareket yönetimimizin hedeflendiği ve imha edilmek istendiği bu saldırıda 4 arkadaşımız şehit düştü. Bir arkadaşımızın naaşını, aylar sonra ancak kepçelerin desteğiyle toprağın altından çıkartabildik. Bu derece vahşi ve süreçle tamamen çelişen bir tutum içerisine girdi Türk devleti.
Bütün bunlara rağmen gerilla kimi misilleme eylemleri gerçekleştirse de yine de Önderliğimiz ve hareketimiz Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümünde ısrar etti. Devam edilen görüşmelerin bir sonucu olarak 2011 bahar aylarında Önderliğimiz tarafından hem hareketimiz hem de devlete ‘tarafların yapması gerekenler” de diyebileceğimiz bir mahiyete sahip olan ‘Demokratik Çözüm Protokolleri’ sunuldu. Biz hareket olarak, kısmi bazı değişiklikleri öngörerek bu protokolleri kabul ettik. AKP hükümeti ise Haziran ayında yapılacak genel seçimleri gerekçe göstererek seçimler ardından kararını ileteceğini söyledi. Seçimler ardından ise hükümetin yeni olduğunu dile getirerek kararlarını açıklamaları için biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu belirttiler. Bunun üzerine Önderliğimiz, “15 Temmuz’a kadar mutlak bir yanıt verilmeli” dedi.
O dönem geçen 1 aylık süreçte yaptığı açıklamalar ile ortamı geren AKP hükümeti, bu zamanın dolduğu gün, yani 14 Temmuz 2011 günü, Silvan’da çıkan bir çatışmayı ve büyük bir rastlantı sonucu aynı gün demokratik kurumların sembolik olarak yapmış olduğu Demokratik Özerklik ilanını gerekçe göstererek süreci bozdu ve gerçek niyetini gözler önüne serdi. Bir kez daha AKP hükümeti ve Türk devleti savaş yanlısı olduğunu ve bu sorunu imhayla çözmek istediğini ortaya koydu. Bizzat Başbakan, hareketimize karşı kapsamlı bir saldırı savaşını başlattı ve bunu açıkça ilan etti.
Kendisine Meşru Savunma Stratejisi’ni esas alan Kürdistan Özgürlük Gerillası, üzerine imha amaçlı gelen hiç bir güce boyun eğecek değildir. Tabii ki böylesi tarihi dönemlerde, bir bölgede yalnızca yaşamını idame eden bir grubun üzerine ileri teknolojinin ürünü olan silahlar ve yüzlerce-binlerce askerle gidersen, bu grubun da kendini savunma hakkı olur. Ancak bunu tersiymiş gibi yansıtmak, kendini koruyan bu gerilla grubunun savunmasını sanki bir saldırıymış gibi kamuoyuna sunmak ancak sömürgeci oligarşik yönetimlerin özel savaş tarzı olabilir.
O dönem, hareketimizi Sri Lanka Devleti’nin Tamil gerillalarına yaptığına benzer planlarla ezeceğini düşünen Türk devleti, Kürdistan Özgürlük Gerillası’na yönelik olarak tarihinin en kapsamlı saldırı dalgasını başlattı. 2011 yaz dönemi itibarıyla çok kapsamlı hava saldırıları ve imha amaçlı operasyonlar yürütüldü. Gerilla güçleri ise bu saldırılara karşı Devrimci Halk Savaşı Stratejisi ekseninde cevap oldu. 2011 ve 2012 yıllarında çok büyük bir direniş yaşandı. Gerilla, uyguladığı Araziye Dayalı Savaş Taktiği’yle, 2012 yılında sömürgeci devleti Kürdistan’da hareket edemez hale getirdi. Devlet Kürdistan’ın büyük bir kısmında işlevsizleşti. Askerler alay ve tugay komutanlıklarında sıkışıp kaldılar. Şemzînan, Oramar, Çukurca ve Beytüşşebap bölgelerinin arazileri, tamamen gerillanın denetimine geçti. Dersim, Amed, Bingöl, vb. birçok alanda ise devletin sistemini felç eden eylemliliklerde bulunuldu.
Şehit Zîlan Ölümsüzler Taburu’nun üyesi olan Andok ve Êrîş yoldaşların başlattığı bu yeni dönemde yüzlerce kahraman yoldaşımız canlarını ortaya koyarak bu süreci yürüttü. Êzda, Zagros, Delîl, Jîn ve daha nice kahraman fedainin çabaları, halkımızın belleklerinde yer etti. Şüphesiz bu kahraman yiğitleri anarken, dönemin öncü komutanları olan Reşit Serdar, Hüseyin Mahir, Rojîn Gevda, Kerim Şırnak ve Mehmet Guyî yoldaşlara değinmemek olmaz. Devrimci Halk Savaşı’nın büyük başarılarına imza atan bu değerli komutanlarımız 2012 direniş sürecinde büyük başarılara imza attılar ve şehit düştüler.
Yine zindanlarda tutsak bulunan Kürt siyasetçilerinin ve PKK’li tutsakların çok kararlı bir şekilde gerçekleştirdikleri Ölüm Orucu Direnişi, gerek zindanlarda gerekse de şehirlerde yarattığı hareketlilikle AKP hükümetini ve Türk devletini çok zorladı. Yani hem askeri hem de siyasi olarak devletin bir sıkışmışlık ve çaresizlik durumu söz konusuydu.
Devletin her bakımdan sıkışık olduğu böylesi bir dönemde, 2012 yılının son aylarında Önder Apo sürece müdahale etti ve devlete bir şans daha tanıdı. Hükümete hitaben yazmış olduğu bir mektup ile savaş yoluyla değil, barışçıl yöntemlerle de sorunun çözülebileceğini, bu konuda Kürt tarafının yani bizlerin üzerimize düşen görevleri yerine getirebileceğimizi, eğer devlet de böylesi bir çözüme hazırsa bu sürecin başlatılabileceğini belirtti. Devlet bu mektuba olumlu yanıt verdi ve süreç böylece başlamış oldu.
Süreç tek taraflı olarak sonuna kadar gidemez
2013 yılının ilk aylarında başlayan bu sürece dönük, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bizler Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak birinci aşamada üzerimize düşen görevleri yerine getirdik. Ama Türk devleti ve AKP hükümeti ikinci aşamanın gereklerini yerine getirmedi; ikinci dönemi başlatmadı. Bunun içindir ki süreç halen birinci aşamadadır. Yani birinci aşama bitmiş olmasına rağmen ikinci aşama başlamamıştır. Çünkü AKP hükümeti bu konuda verdiği sözlerin gereklerini yerine getirmemiştir. Doğru, süreç bugün tamamıyla bitmiş değildir ama tek taraflı olarak Önder Apo ve hareketimiz tarafından yürütülmektedir. Ancak bugün gelinen aşamada bu sürecin de tek taraflı olarak sonuna kadar gidemeyeceği açık bir gerçektir. Bundan dolayı da esas olarak süreç tıkanmış durumdadır.
Şu an adım atma sırası devlettedir ve devlet üzerine düşen sorumlulukların gereklerini yerine getirmelidir. Yoksa mevcut pozisyonda sürecin devam edebileceği düşünülüyorsa, bunu düşünen yanılıyordur. Hareketimiz geçmiş ateşkes ve geri çekilme süreçlerinden büyük bir tecrübe ve deneyimle çıkmıştır. Ne yapacağını iyi bilmektedir, attığı her adımı büyük bir tecrübeye dayanarak ölçüp biçmekte ve bu temelde atmaktadır. Dolayısıyla devletin ilk elden adım atması gereken konularda ketum davranmaması, pratikleşmeyi sağlaması gerekmektedir.
Peki devletin yapması gereken şeyler nelerdir? Her şeyden önce 1 yılı aşkın süredir devam etmekte olan diyalog sürecinin müzakereye evirilmesi için yasal bir çerçeve oluşturması gerekmektedir. Madem bir müzakereden söz ediyoruz; o zaman müzakere edecek tarafların eşit koşullarda müzakere masasına oturması lazım. Önder Apo’nun koşullarının değiştirilmesi gerekiyor. Önder Apo’nun da tıpkı devlet heyeti gibi görüşmeler öncesinde fikir alış verişi yapabileceği bir danışmanlar heyetinin, sekreterlerinin olması gerekiyor. Şu anki görüşmeler eşit şartlarda değildir. Önderliğimiz gazetecilerle, avukatlarıyla ve toplumun vicdanı olarak kabul edilen kesimlerle istediği zaman görüşebilme hakkına sahip olmalıdır. Yine bu görüşmelere şahitlik ve hakemlik yapabilecek üçüncü-tarafsız bir gücün müzakerelerde hazır olması gerekmektedir. Kim sözüne sahip çıkıyor, kim sahip çıkmıyor, bunun tespiti için tarafsız bir güç mutlaka hazır olmalıdır. Tabii diğer bir önemli konu da, halkımız üzerinde denenen sömürgeci faşist uygulamaların bir an önce son bulmasıdır. Bunun için yasal zemin oluşturulmalı, başta ‘Terör’le Mücadele Kanunu olmak üzere, bu saldırılara dayanak olan Kürt karşıtı yasalar kaldırılmalıdır.
Esas olarak AKP, şimdiye kadar bu tür adımlar atmış olsaydı, şu an 3. aşama olan normalleşme sürecini tartışıyor olurduk. Fakat Türkiye devleti ve AKP hükümeti Önderliğimizin ve hareketimizin bütün çabalarına rağmen hiçbir adım atmadı. Tersine, sürece faydacı yaklaştı. Süreci seçim hesabıyla kendi lehine kullanmak istedi. Yine karakollarını sağlamlaştırarak ve askeri yollar yaparak askeri olarak da hazırlıklar yaptı. Bu hazırlıkların hepsi ateşkesin ihlal edildiği anlamına gelmektedir. Bir çok yerde şimdiye kadar Türk devleti ateşkes şartlarını ihlal etti ama biz tek taraflı olarak süreci devam ettirdik; üzerimize düşen sorumlulukların gereklerini yerine getirdik.
Gerilla sürecin ruhuna uygun olarak kendini yeniledi
Peki bu geçen bir yıllık süreçte gerilla nasıl konumlandı ve kendisini nasıl örgütledi? Her şeyden önce sürecin ruhuna uygun olarak Medya Savunma Alanları’na çekilme işlemi, Türk devletinin sürece kendi çıkarına yaklaşımlarından ötürü durduruldu. Güçlerimizin önemli bir kısmı Kuzey sahalarında kaldı. Tabii kendi açımızdan ateşkes sürecinin korunması durumu yaşandı. Gerillaya saldırı anlamına gelecek davranışlar olmadığı sürece herhangi bir askeri faaliyet yürütülmedi. Gerillanın güvenliğini tehdit anlamına gelebilecek kimi faaliyetlere müdahale dışında askeri bir hareketlilik gerilla açısından yaşanmadı. Her ne kadar basına pek yansımasa da, kimi yerlerde devletin savaş hazırlığı anlamına gelen karakol ve kalekol çalışmalarına ve yol yapımına engel olundu. Bunun bir örneği Haftanin sınırında yaşandı. Askerin bırakalım Botan sahasını, Medya Savunma Alanları’na dönük yapmak istediği hazırlık girişimleri gerilla tarafından engellendi. Çıkan çatışmada ölümler yaşandı. Yine en son olarak Marinos bölgesinde benzer bir hazırlık içerisine giren askeri güçlere karşı yurtsever Colemêrg halkının çok değerli bir karşı koyuşu oldu. Halkımız bu yolların yapılmasına izin vermedi. Dolayısıyla bu bölgede gerillanın devreye girmesine gerek kalmadı.
Ancak bu tür askeri hareketlilik anlamına gelebilecek kimi durumlar dışında gerilla güçleri kendini gelişebilecek her türlü sürece karşı hazırlama üzerine de yoğunlaştı. Kuzey güçlerimiz koşulları doğrultusunda bir yoğunlaşma sürecine girerken, Medya Savunma Alanları’nda bulunan güçlerimiz ise yoğun bir eğitim süreciyle çok yönlü bir yoğunlaşma yaşadı. 11. PKK Kongresi’nin kararlaşmaları doğrultusunda 7. HPG ile 6. YJA STAR Konferansları gerçekleşti. Yoğun tartışma ve derinleşmelerin yaşandığı bu platformlarda, komuta kadememiz günlerce, gelişen süreç ve olabilecekler konusunda yoğunlaşmalar yaşadı. Geçmiş dönemin özeleştirisi verilirken geleceğe dönük ciddi kararlaşmalara gidildi.
Bu süreçle birlikte kendi içinde bir ‘Yeniden Yapılanma ve Derinleşme Projesi’ de kabul edildi. HPG kendisinde köklü bir değişiklik yapmayı önüne koymuş ve bunu büyük oranda tamamlamıştır. Bu temelde yoğun bir akademi sistemi ve eğitsel faaliyet söz konusu olmuştur. Apollo Akademiler Komutanlığı’na bağlı olarak faaliyet yürüten 11 merkezi akademide teknik, askeri ve ideolojik yoğunlaşmalar yaşanırken, tüm eyaletlerde faaliyet yürüten Mehmet Guyî ve Rojîn Gevda Akademilerinde ise tüm gerilla güçleri ideolojik ve askeri bir yoğunlaşma çalışması yürütmüştür. Modern-profesyonel gerillayı yaratma yolunda büyük adımlar atılmıştır. Her alanda daha fazla ideolojik, daha fazla siyasal, içeriği zengin olan, daha fazla disiplin ve Önderlik çizgisini güçlüce uygulayabilen profesyonel bir gerilla olunması hedeflenmiştir. Esas olarak süreci uygulamada planlı ve disiplinli hareket eden, gerektiğinde savunmayı da profesyonelce yapabilen bir kabiliyete, yeteneğe ve manevra gücüne ulaşılması esas alınmıştır. Bu, Önderliğimiz tarafından başlatılan yeni sürecin sağlıklı ve güvenlikli yürütülmesi ve pratikleşmesi açısından gerekli ve önemli bir husustu. Yani HPG güçleri de kendini bu yeni sürece göre konumlandırmış ve her anlamda bir profesyonelleşmeyle süreç görevlerini başarıyla yerine getirmeye hazır hale gelmiş durumdadır. Mevcut durumda Kürt halkının bir savunma gücü olarak, belirttiğimiz çerçevede kendi sistemini somutlaştırmış ve her türlü olası gelişmelere açık bir pozisyondadır. Kürdistan özgürlük gerillası, kendisini demokratik çözüm sürecine böyle hazırlamıştır.
Geçen bir yıllık süreçte kazanan Kürt halkı olmuştur
Kürt halkı ve Kürdistan Özgürlük Gerillası Kürt sorununu siyasi yol ve yöntemlerle çözmek istiyor. Biz, halkların kardeşliği, eşitliği ve özgürlüğü temelinde Kürt sorununu çözmek istiyoruz. Bugün gelinen aşamada, artık kimse bu sorunu inkar edemez. Kürtler, dünyada yaşayan tüm halklar gibi doğal haklarını, yani dil, kültür ve özyönetim haklarını istemektedir. Eğer Türk devleti bu çerçevede yaklaşırsa, yani gerekli adımları atarsa süreç devam edebilir. Şayet atmazsa, o zaman sürecin bitmesi de kaçınılmaz bir durum olarak önümüze çıkar.
Bu geçen bir yıllık süreci geliştirmekten dolayı asla pişman değiliz. Önder Apo’nun sunmuş olduğu perspektifi ve Newroz’da ilan edilen tarihi deklarasyonu şu anda da doğru görüyoruz ve bu perspektife sonuna kadar bağlıyız. Yine bu süreçte halk ve hareket olarak bir çok kazanımımız söz konusudur: Her şeyden önce tüm dünya kamuoyu gördü ki biz sorunu gerçekten siyaset ve diyalog yoluyla çözmek istiyoruz; savaş değil barış yanlısıyız. Ancak şeref ve onurumuza da bağlıyız. Şeref, onur ve özgürlüğümüz için gerekiyorsa savaşırız. Bu bir kararlılıktır ve bugün tüm dünya tarafından bilinmektedir.
Bu gelişen sürecin kazanımlarına dönük bahsedilebilecek diğer bir şey ise hareketimizin meşruiyetinin artmış olduğudur. Önderliğimizin eli güçlenmiştir. Kuzey Kürdistan halkımız bu süreçten istifade etmiştir. Hatta Rojava halkımız da bu süreçten istifade etmiş, nefes almıştır. Yani halkımızın ve hareketimizin bu yıl içerisindeki kazanımları fazladır.
Biz Önder Apo’nun tarihi kararı üzerinden çözümü geliştirmek istedik ama çözüm tek taraflı gerçekleşecek bir şey değildir. Çözümün oluşması için iki tarafın da adım atması gerekmektedir. Karşı taraf adım atmadığına göre sürecin bitmesi de kaçınılmaz olacaktır. Halkımız kendi öz iradesini ortaya koyacaktır. Kendi kendisini yönetecektir. Eğer diyalogla bu olmuyorsa, devlete rağmen halkımız öz yönetimini kurma sürecine girme hakkını kazanmış olacaktır. Kürt halkının özgürlük yürüyüşü hep ileriye gidecektir ve Kürdistan özgürlük gerillası da modern-profesyonel tarz ve yöntemlerle halkımızın en önemli savunma gücü olarak sürecin gereklerine göre mutlak rolünü oynayacaktır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.