1900'lü yılların başında Ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Xaço, klamları ve stranlarıyla milyonların sevgisini kazandı. İşte Karapete Xaço'nun çile dolu bir yaşam öyküsü..
Yüzyıllık bir ses Karapêtê Xaço
Bir asırlık ömre sürgünü, kıyımları ve ölümü sığdıran Mezopotamya'nın en önemli seslerinden Karapêtê Xaço... 7 yıl önce aramızdan ayrılan Karapêtê Xaco gelmiş geçmiş en önemli Kürt dengbeji. 103 yıllık yaşamının 95 yılını klamlar söyleyerek geçirdi. Kürt müziğine büyük emekler veren Xaço, klam söylemeye 8 yaşında başladı. 1902 yılında Xerzan'da doğan Karapêtê Xaço’nun ailesi de 1915 katliamına uğramış ve annesiyle babası köyde katledilmiş.
Yaşamını yitirmeden kısa bir zaman önce muhabirlerimize verdiği söyleşide Xaço yaşam öyküsünü anlatmıştı: İşte o büyük dengbejin öyküsü
‘’Batman, o zaman Amed’e bağlıydı. Ben işte orda dünyaya gelmişim. 1915'te annem, babam o köyde katledildiler. Çocuk başımıza katliamdan sonra o köyden çıkıp, insanların öldürülmediği, katliamların yaşanmadığı bir köye gittik. Filitê Quto'nun köyüydü. 11-12 yaşlarındaydım. Büyük kız kardeşim o köyde evlenmişti. Biz de onun yanına taşındık. Orada zenginlere hizmet ediyorduk. Kürt kaçakçılar hükümet binalarına saldırıyor, yol kesiyordu. Bu kişilerin Ermeni köyleri ile araları çok iyiydi. Ermeniler onları evlerine alıp saklıyordu. Bunun için de Türkler; bütün Ermenilerin o köyden çıkması ve toplama kamplarına alınması kararlarını aldılar. Böylece de hepimizi köyden çıkardılar.
15 YIL FRANSIZ ORDUSUNDA KALDI
Sonra Binxetê'ye, Suriye'nin Qamışlo şehrine göçtük. Yıl 1929. O zamanlar Suriye Fransızların elindeydi. Yapılacak bir iş olmayınca Fransız ordusuna katıldım. Tam 15 yıl 3 ay, Qamışlo, Derozor, Haseki gibi Kürt şehirlerinde Fransız ordusuna hizmet ettim.
Fransız ordusunda 15 yıl kalanlar emekliye ayrılıyordu. Ben de emekliye ayrıldım. Fakat kötü şans denilir ya, bir ay geçmeden İngiliz ordusu Suriye'ye girdi. O zaman Fransız ordusu beni ve emekli arkadaşlarımı tekrar çağırdı. Fransız ve İngiliz ordusu askerler için o zamanlar halktan buğday ve arpa topluyordu.
Fransız ordusu Suriye'den çıktıktan sonra bütün askerleri toplayarak: ‘Değerli askerlerimiz 15 yıldır bizim için çalıştınız, şimdi de biz buradan ayrılıp kendi ülkemize gideceğiz, bizimle gelmek isteyen olursa, hazır olan gemilerimizle Fransa'ya gidebiliriz. Evinde kalıp Suriye'ye hizmet etmek isteyen de bizden ayrılıp gidebilir’ dedi.
SEN BOLŞEVİK MİSİN?
Ben Kafkasya'ya yani Ermenistan'a gitmek istediğimi söyledim. Sovyet subayları ‘Hangi partiye bağlısın, yani sen Bolşevik misin?’ diye sordular. Ben de onlara, ‘Kürdüm, Bolşevik-molşevik tanımıyorum, sadece Hayastana (Ermenistan'a) gitmek istiyorum’ dedim. Bir miktar para ile onlarla gitmemi kabul ettiler. Kişi başı 150 liraydı. Değerli eşyalarımızı da sattık. Eşimle birlikte Binbir zorlukla 1946'da Ermenistan'a ulaşabildik.
Bu ülkede de elin hizmetçisi oldum. Ölmemek için herkesin hizmetçiliğini yaptım. Bir gün orada, bir gün burada, şurada burada uyuyordum. Başıma gelmeyen kalmadı.
KİLİSEDE BİLE KLAM OKUDUM
Çocuktum, kör bir aşık vardı. Adı Şako'ydu. O kör aşıkın klam okunduğunu duymuştum, zaten o zamanlar kaset-maset olmadığı için herhangi bir şekilde klam dinleyemiyorduk. Kendi kendime klam söylemeyi öğrendim. O vakit Kürtlerin tarlalarını ekiyordum, buğday biçiyor, pala yapıyor ve sürülerini güdüyordum. Pazar günleri Ermeniler çalışmıyordu. Fakat patronum o günlerde bile beni sürüyü gütmem için gönderiyordu. Ama kiliseye gittiğim zamanlarda bile klam söylüyordum.
Bütün klamlarımı Kürtçe söyledim. Tek bir klamımı bile Kürtçe dışında başka bir dilde söylemedim. Ermenice de söylemedim. Hiçbir zaman para için klam söylemedim. Para için klam söylemek çok ayıp bir şey, Dengbêjlikte para için klam söylenmez. Hiç durmadan bir ay gece gündüz boyunca klam okuyabilirim...
ERİVAN RADYOSU YILLARI
1950 yılında Erivan radyosunun Kürtçe bölümüne çalışmaya başladım. Sovyet sistemi döneminde ağalar, beyler ve ‘Allah’ üzerine klam söylemek yasaktı. Klam söylemek istediğimde müdahale edip ‘bunlar ağalar üzerine, bunlar beyler üzerine, Allahın ismi geçiyor, bunları söyleme bunlar yasaktır’ diyorlardı. Ben de onlara, ‘peki ben ne üzerine klam söyleyeceğim?’ diyordum.
Radyoya gittiğim zamanlar Kürtler, ‘Karapêt dayı bize klam söyle’ diyorlardı. Fakat sansür ve yasaklamalardan dolayı onların istediği klamı söyleyemiyordum. Eve döndüğüm zaman kızarak, ‘Kıro Karapêtê, malmirat neden istediğimiz klamı bize radyoda söylemedin?’ diye söyleniyordular. 1945'ten 2000’li yıllara kadar Erivan radyosunda çalıştım.
Benim müziğime ilk kez eşlik eden Egidê Cimo'ydu. Fakat maalesef benim klamlarımla onun yaptığı müzik arasında bir uyum olmuyordu. Bir klamı hazırlamak için prova yapmamız gerekiyordu. Bir araya gelmek için de devletin bize izin vermesi gerekiyordu, fakat devlet izin vermiyordu. Sadece radyoda klam söylediğim zaman Egit'le birbirimizi görebiliyorduk. Ben lo lo lo lo derken, o müziğiyle bu makamımı tam çıkaramıyordu, işte arkadaşlığımız da böyleydi.
Zavallı Egit bana ulaşabilmek için saatlerce yürümek zorunda kalıyor, bana ulaşınca da ‘Bugün radyoya gidip konser vermemiz gerekiyor’ diyordu. 50 yıllı aşkın radyo yolunda gidip geldik. Bizim yaşamımızın makamı da böyleydi.
Ben kasetlerimi bütün dünyaya veriyorum. Gelen herkes kasetlerimi alıp götürmüştür. Sayılarını bile bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla Suriye'de, Avrupa'da, Kürdistan’da yüzlerce olduğunu iyi biliyorum. Kasetlerim herkesin eline geçmiştir.
Mehmed Arif'in tanburu çok güzeldir. Fakat ondan önce başka bir arkadaşım vardı. Adı Seyidê Cizîrî'ydi. Benimle birlikte Fransız ordusundaydı. Botan halkındandı. Kırsalda biz bütün askerler tatbikat yaparken Seyit'le birlikte klam söylerdik. Seyit bana ‘Senin şivenden bir şey anlamıyorum’ derdi. Ben de ona "Malmirato (evin yıkılası) Seyit, bütün askerler Kürt’tür, hepsi de dilimden anlıyor. Fakat yemin ederim ki ne ben, ne de bu askerler senin söylediğin tek kelimeyi bile anlamıyor’ dediğimde Seyit kızıyordu. Buna rağmen iyi dosttuk.
KÜRTLER BENİ SEVİYOR
Kürtlere beni çok seviyorlar... Değerimi biliyorlar, o kadar uzak yoldan beni sürekli görmeye geliyorlar.
Doğduğum topraklarda dengbêjler çoktu. Ama bu ülkede (Ermenistan'da) büyük dengbejler yoktu. Bazı Ezidi Kürt dengbejler vardı. Fakat öyle ahım şahım klamları yoktu. Şêro'yê Biro'nun da bir klamdan başka söyleyeceği bir şeyi yoktu. Fakat onları ben alıştırdım, birçok yeni klam verdim. Onlara klamların nasıl söylendiğini öğrettim, şimdi de maşallah herkes kendine klam söylüyor. Bu da Kürt klamlarının gelişmesi için iyi bir şey. Bu bana mutluluk veriyor. Belki bir gün birileri ‘Allah rahmet eylesin, O iyi bir adamdı’ derler.
Dengbêjlik kolay gelişmeyen bir sanat. Herkes dengbêjlik yapamaz. Yapan kişinin bunun hakkından gelmesi gerek. Örneğin; şu anda zindanda olan o yiğit insan üzerine bir klam yapmak isterse; doğru dürüst bir klamla değerini yaratamazsa o zaman o kişiye yalancı denilir. Kürtlerin iyi dengbêjlere ihtiyacı var.
ROMA REŞ BENİ ÖLDÜRÜR
Birçok kişi Türkiye’ye gelmemi teklif etti, fakat ben gidemiyorum. Zaten ihtiyarlamışım, gücüm takatim kalmadı. Neye gidip rezil olacağım ki, Roma Reş beni öldürür. Hele Avrupa benim gibilerin yeri değildir. Ben burada ölmek istiyorum. Yerim burasıdır.
Benim çok sevdiğim bir kız vardı, adı Yeva'ydı (Havva) Xarapetin diliyle Melokyi'ydi. Hakub Azizyan'ın kızıydı. Ben o zamanlar Fransızların askerliğini yapıyordum, yıl 1936'daydı. Qamişlo'da düğün yaptık. Ben onu çok ama çok seviyordum. O da yaşamın bütün acılarını, trajedilerini ve zorluklarını benimle paylaşıyordu. Ondan başka yüreğim kimseyi tanımadı. 1976'da can arkadaşım beni yalnız bıraktı, dönüşü olmayan yolculuğa çıktı ve bir daha da gelmedi. Ölümünün üzerinden bu kadar yıl geçmesine rağmen, ben hala da ona aşığım ve O'nu yüreğimde her zaman yaşattım, yaşatacağım.’ (anf-2012)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.