Geçtiğimiz hafta küresel ekonomiye yön veren kim varsa hepsi İstanbul'daydı. İstanbul'da IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarına katılan dünya ekonomisinin patronları krize ve geleceğe dair yeni bir söylem ortaya koyamadılar.
Toplantının sonuç bildirisinde "İstanbul Kararları" adı altında bir dizi karar açıklandı. İstanbul kararları aslında önceki haftalarda ABD'nin Pittsburg kentinde yapılan G-20 zirvesinde alınan kararların teyidi niteliğindeydi. G-20'nin küresel ekonomideki başrol oyunculuğu İstanbul'da bir kez daha tescillenmiş oldu.
Krizin başlamasının ardından yapılan üç tane G-20 zirvesi, Davos vs. toplantılarının hepsinde gündeme gelen IMF'nin yeni dünya düzenindeki inşacı rolü ve güçlü bir IMF yapılandırılması İstanbul toplantılarının sonuç bildirgesinin de temelini oluşturdu.
İç basında toplantılar "çakma bir spor ayakkabı ekseninde" değerlendirilirken dış basında ise, önceki zirvelerden farklı bir sonuç ve söylem çıkmaması nedeni ile az yer buldu.
İstanbul'da yapılan toplantının sonuç bildirisinin özüne bakacak olursak, birkaç hafta önce ABD'de yapılan G-20 zirvesinin sonuç bildirisiyle birebir örtüştüğünü söyleyebiliriz.
İstanbul'da yapılan IMF-Dünya Bankası toplantılarının sonuç bildirisinde yer alan ana başlıklar ve nedenleri;
I-IMF'nin görev tanımının genişletilmesi: IMF önceki görev tanımı ile dünya finans sisteminde yeterince etkili olamıyordu. Yetkileri genişletilen bir IMF başta ABD olmak üzere batının istediği şekilde yeni dünya finansal düzenin bekçiliğini ve kaptanlığını yapabilecek.
II-IMF kredi şartlarının esnekleştirilmesi ve gözetim, denetim hakkının genişletilmesi: Şartları esnetilen bir IMF kredisine ulaşım, bugüne kadar IMF ile işi olmamış ülkeleri de IMF'nin kontrolüne dâhil edecek ve IMF kredilerinin kullanım şartlarını esnetilerek daha çok ülke IMF ile işbirliğine gidecek. Dolayısıyla, yeni dünya düzeninde daha güçlü ve kontrol ettiği alan daha genişlemiş bir IMF oluşturulacak. Buna bağlı olarak da dünya finansal haritasında IMF tek kontrol mekanizması olacak. Yaşanılan kriz sürecinde IMF ne kriz öncesi nede kriz döneminde gerekli uyarıları ve saptamaları yapmada "güdük" kaldı. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek yeni çalkantılarda ve krizlerde IMF'nin nasıl bir öncü haber verici olacağı merak konusu.
III-IMF kotalarında dengelerin yeniden belirlenmesi: IMF'de daha fazla temsil yetkisini elinde bulunduran gelişmiş ülkelerden, gereğinden az temsil edilen az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere temsil yetkisinde aktarım yapılması olarak özetlenebilir. Bunun ana nedeni de gelişmiş batı ekonomilerinin krizden çıkmak için gelişmekte olan ülkelerin desteğine, özellikle de Asyalı ülkelere ihtiyaç duymalarından ileri geliyor. Batılı gelişmiş devletler kendilerinin kurduğu mekanizmalarla önleyemedikleri krizin maliyetini ve krizle mücadeleyi globalleşen dünyaya yayıyorlar. ABD ya da diğer G-7 ülkeleri krizle tek başına mücadele edemiyorlar. Bunun içindir ki yeni dünya düzeninde daha geniş bir konsensüsle G-20 sürekli öne çıkarılıyor.
Küresel ve bölgesel olarak yapısı gözden geçirilen IMF'nin çok taraflı gözetim fonksiyonunun etkinleştirilmesine çalışılıyor. Yani yeni dünya finansını yönetecek daha güçlü bir IMF oluşturuluyor…
İstanbul'da Timsah Gözyaşları
Aslında, İstanbul toplantılarının en dikkat çekici yanı; bu sefer krize sebep olan batılı gelişmiş ülkelerin çok daha fazla öz eleştiri yapmalarıydı. İstanbul toplantılarında ağlanıldı ve öz eleştiriler yapıldı. Çünkü gelişmiş ekonomilerin diğer geri kalmış ekonomilere, krizden çıkabilmek ve krizin faturasını dağıtabilmek için ihtiyaçları var. Bunun içinde biraz "timsah gözyaşı" dökmeleri gerektiğine inanıyor olsalar gerek…
II. Dünya savaşının ardından savaş galibi ülkelerin öncülüğünde kurulan Dünya Bankası ve IMF gibi kurumlar bugünkü adaletsiz gelir dağılımı ve bölgesel yoksullukta hiç suçu yokmuş gibi açıklamalar yaptılar ve mevcut dengesizliklere dem vurarak şikâyette bulundular. Toplantılarda 7 milyar insanın mutluluğu ve refahı için "değişim sözü"ne sürekli vurgu yapıldı. Bozuk dünya düzeninin mimarları iki yüzlülük içerisinde ağlarken, bu mimarların nasıl bir değişimle dünyadaki adaletsizliği giderecekleri ise belirsiz. Belki de batılı devletler günah çıkarırken daha büyük günahlara yol alacaklar…
Bugüne kadar ki düzenin küresel krizle birlikte bittiğine değinen Dünya Bankası başkanı Zoellick, eskiye nazaran "daha sorumlu bir küreselleşme oluşturulması" çağrısı yaptı. "Casino (kumar) kapitalizminden üretici bir sisteme geçilmeli" diyen Zoellick yeni dünya düzenin nasıl oluşturulacağını açıklamazken, eski dünya düzenini de kendilerinin inşa etmiş olduğunu unutmuş olsa gerek…
Diğer taraftan İngiliz bankacılık devi HSBC'nin başkanının "tüm bankacılık sektörünün dünyaya özür borçlu olduğunu ve mevcut krizden ders çıkarılacağı konusunda dünyaya söz verme borcu olduklarını " söylediğine şahit olduk. Ancak aynı bankaların, krizin sebepleri arasında gösterilen aç gözlü davranışlarının farklı şekillerde devam ettiğini de hatırlatmak gerekiyor.
IMF Başkanı Kahn, tüm iyi niyet tavırlarını takınarak "Toplumsal ve siyasal istikrarsızlık artacak. Yoksul ülkelerde savaş çıkabilir" diye üzgün bir şekilde Afrika ülkelerine uyarılarda bulundu. Yer altı zenginlikleriyle iştah kabartan Afrika havzasını sömürgeci zihniyetle son 100 senede kim bu hale getirdi? Belki bunu da birilerinin Kahn'a hatırlatması gerekiyor…
Önce Bomba Sonra Yardım
Afrika'ya son 50 yılda gelişmiş batılı ülkeler tarafından 1 trilyon doların üzerinde kaynak sağlanmasına karşın, bölgede halen iç savaşlar ve açlık kol geziyor. Aşağıda en fazla resmi kalkınma yardımı yapan ülkelerle, en çok yardım alan Afrika ülkelerinin karşılaştırmasına dikkat edilirse denklem çözülecektir. Önce bombala sonra yardım ver…
En fazla yardım yapan ülkeler
ABD
Fransa
Almanya
İngiltere
En çok yardım alan dünya ülkeleri
Irak
Nijerya
Afganistan
Sudan
"Yoksulluk Edebiyatı" Prim Yapıyor
Krizle birlikte yoksulluk edebiyatı prim yapıyor. IMF İstanbul'da yoksul ülkelerde savaşlar cereyan edebilirle korkuturken, Dünya Bankası da küresel kriz nedeniyle "2009'da 59 milyon kişi işsizler ordusuna dâhil olacak ve 90 milyon kişide aşırı yoksulaşacak" diye açıklama yapıyor.
Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl yapılan Oscar törenlerinde Hindistan'daki çarpık ekonomik ve sosyal yapıyı anlatan "Milyoner", "kenar mahalle iti" (Slumdog Millionaire) filmi 8 Oscar birden toplamıştı. Bu yılda İsveç akademisi tarafından verilen 2009 yılı Nobel edebiyat ödülünü yoksulların dünyasını tasvir ettiği için Herta Müller'e verildi.
Krizle mücadeleyi daha geniş bir zemine yaymak ve krizin faturasını bölüştürmek için psikolojik olarak dünya yoksullukla korkutuluyor.
Sonuç olarak İstanbul toplantılarında; küresel krize dair yeni bir şey söylenmezken toplantıya, işsizlik, yoksulluk, savaş, korku, gözyaşı, pişmanlık damgasını vurmuş oldu.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.