ABD'nin eski BM Daimi Temsilcisi John Bolton, "İran'ın nükleer silaha sahip olması durumunda, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkelerin de büyük olasılıkla nükleer silah edineceğini" öne sürdü.
ABD'nin muhafazakar düşünce kuruluşlarından American Enterprise Institute'un (Amerikan Girişim Enstitüsü) düzenlediği "İsrail İran'a Saldırmalı mı" konulu panelde konuşan Bolton, "İran'ın halen devam eden nükleer programını durdurmak için güç kullanımı gerektiğini, çünkü diğer seçeneklerin başarısız olduğunu ve gelecekte de başarısız olacağını" iddia etti.
"İran'ın nükleer silaha sahip olmasının muhtemel sonuç" olduğu görüşünü dile getiren Bolton, "Bence gerek Amerikan yönetiminde, gerekse Washington'daki çevrelerde birçok kişi, 'Soğuk Savaş sırasında Sovyetlere yaptığımız gibi, İran'ı da frenleyebilir ve caydırabiliriz' diye düşünüyor. Bu kesinlikle yanlış bir düşünce. İran eğer nükleer silaha sahip olursa, büyük tehlikedeyiz demektir. İran'ın frenlenebileceğine ya da caydırılabileceğine inansanız bile, İran aslında problemin en sonunda yer alıyor" dedi.
Bolton, "Gerçek zorluk, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye ve muhtemelen diğerlerinin de büyük olasılıkla nükleer silah edinebilecek olmaları. Dolasıyla 5-10 yıllık bir süre içinde Orta Doğu'da çok kutuplu bir nükleer ortamda üç boyutlu satranç oynayan yarım düzine nükleer ülke göreceksiniz. Bu sonucu engellemenin tek yolunun, İran'ın nükleer silaha sahip olmasını durdurmak olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.
"Rejim değişikliği için büyük fırsat kaçırıldı"
Tahran'a karşı "havuç-sopa" politikasının işe yaramadığını savunan Bolton, "İran'daki son cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından olası bir rejim değişikliği için etkide bulunabilme yönünde büyük fırsatın kaçırıldığını, bir daha da bu fırsatın gelmesinin zor olduğunu" öne sürdü.
"Askeri gücün işe yarar tek seçenek olduğu" görüşünü yineleyen Bolton," ABD'deki mevcut yönetimin bu seçeneği düşüneceğini bile sanmadığını, dolayısıyla kararın İsrail'in elinde olduğunu" belirterek, "Zor bir görev, ama İsrail'in askeri güç konusunda tereddüt edeceğini sanmıyorum. Biz daha iyisini yapabiliriz, yapmamız gerektiğini düşünmemin nedeni de bu. Ama İsrailliler de yapabilir" dedi.
Bolton, İran'a olası bir saldırıda bu ülkenin Hürmüz Boğazını kapatma girişiminde bulunacağı yönündeki görüşlere katılmadığını, İran'ın böyle bir durumda muhtemel yanıtının, Hizbullah ve Hamas'ı İsrail'e karşı harekete geçirmek olacağını savundu. İsrail'in İran'a olası bir saldırısında ABD'nin vereceği tepkiye dair de Bolton, İsrail'in Amerikan halkıyla değil, ancak ABD Başkanı Barack Obama yönetimiyle arasındaki ilişkilerde keskin bir kırılma olacağı görüşünü dile getirdi.
"Türkiye çok değişti"
Amerikan Girişim Enstitüsü uzmanı Michael Rubin de, "İsrail'in olası bir saldırısına sadece Suudi Arabistan'ın izin verebileceğini" belirterek, "Türkiye'nin ise böyle bir şeye izin vermesinin" beklenmemesi gerektiğini ifade etti.
Rubin, "İsrail'in İran'a yönelik olası bir saldırısının, 1981 yılında Osirak'a düzenlediği saldırıyla aynı olmadığına, İran'ın Irak'tan 4 kat büyük bir ülke olduğuna" dikkat çekerek, "böyle bir senaryoda sadece farklı nükleer tesislerin değil, aynı zamanda iletişim ağları ve Devrim Muhafızlarına ait uçaksavar bataryalarının da hedef alınması gereğinin doğacağını" söyledi.
Michael Rubin, "Eğer İsrail'in bu işin altından kalkabileceğine inanırsa, sadece Suudi Arabistan böyle bir şeye izin verebilir. Bir de Türkiye konusu var. Türkiye, şimdi İran'ın tarafında. Türk Genelkurmayı'nın bile İsrail'in bunu yapmasına izin vereceğine inanıyorsanız, geçmişte yaşıyorsunuz demektir. Türkiye çok değişti" ifadesini kullandı.
"Güç kullanımı masada tutulmalı, diplomasi dışlanmamalı"
ABD'deki diğer bir düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsünün uzmanı ve ABD'nin eski İsrail Büyükelçisi Martin Indyk de, İran'a karşı güç kullanımı seçeneğinin masada tutulması gerektiği gibi, diplomasi seçeneğinin de masadan hiçbir zaman kaldırılmaması gerektiğini" belirtti.
Indyk, İran'ın nükleer silaha sahip olmasının bölgede nükleer silahlanma yarışını başlatabileceği uyarısında bulunarak, bölgenin istikrarının ABD'nin çıkarları açısından elzem olduğunu ifade etti.
"İran'a yönelik diplomatik stratejide, İran'ın üzerinde önemli nüfuza sahip olması açısından Rusya'nın kilit önem taşıdığını ve bu konudaki sürece Moskova'nın da dahil edilmesi gerektiğini" kaydeden Indyk, İran'a yönelik tutumda İsrail'in de tercihinin diplomasinin işe yaraması yönünde olduğunu söyleyerek, bu ülkenin İran'a olası bir saldırısının "sadece 2-3 yıl zaman kazandırabileceği ve birçok soruna yol açacağı gibi, ABD ile de krize neden olabileceğine" dikkat çekti.
Indyk, "Sadece ABD'nin değil, İsrail'in bakış açısından da, diplomasi yürüterek zaman kazanmak, güç kullanarak zaman kazanmaktan daha iyi" diye konuştu.
İsrail Başbakan Yardımcısı: "Endişeliyiz"
Bu arada, İsrail Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom da, İran'ın şu anki uluslararası iyi niyet ortamını kullanıp bölgede nükleer güç olma amacına ulaşmaya devam edeceğinden endişe duyduklarını söyledi.
İsrail'in Bölgesel İşbirliği ve Kalkınma Bakanı da olan Şalom, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ile görüşmesinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Genel Sekreter Ban ile İran'ın nükleer programı, Lübnan ve İsrail-Filistin meselesini görüştüklerini belirtti.
Şalom "Genel Sekretere, İran'ın uluslararası toplumun iyi niyetini, asıl amacı olan nükleer güç olma ve Ortadoğu'da rejimleri değiştirmeye çalışma hedeflerine ulaşmayı sürdürmek için kullanmasından derin endişe duyduğumuzu söyledik" dedi.
"Biz İran'ın hiçbir zaman nükleer güç olma hedefinden vazgeçmeyeceğine inanıyoruz" diye konuşan Şalom, "Gerçek niyetlerini geçmişte sakladılar, bunu gelecekte de yapacaklar. Biz İran'ın denetim olmamasından yararlanarak nükleer gücünü geliştirmeye devam etmesi olasılığından çok endişe duyuyoruz" dedi.
"İsrail'in Orta Doğu'yu nükleer silahlardan arındırılmış bölge yapılması hedefine" onay verip vermeyeceğinin sorulması üzerine ise "şu anda bizi öldürmeye çalışanlardan kendimizi korumak zorunda olduğumuz bir durumdayız, eğer İran nükleer güç olma hedefinden vazgeçerse bu bölgeye istikrar getirecektir" diyen Şalom, bu durumdan en çok endişe eden ülkelerin arasında Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin geldiğini belirtti.
Şalom İran'ı, bölgede ılımlı Arap ülkelerinin rejimlerini zayıflatmaya çalışmakla da suçladı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.