Guardian, manşetinde, Moore'la birlikte dört diğer İngilizin daha rehin alınması olayında İran'ın parmağı olduğunun ortaya çıktığını yazıyor. Gazete, İran ve Iraklı bazı yetkililerin aktardığı bilgilere dayanarak, beş İngilizin İran Devrim Muhafızları'nın yürüttüğü bir operasyonla rehin alındıklarını öne sürüyor. Haberde, rehinelerin Bağdat'ta kaçırılmalarından bir gün sonra İran'a götürüldükleri ve İran'da El Kuds güçlerine bağlı hapishanelerde tutuldukları belirtiliyor. Gazete, bir yıl sürdürdüğü araştırmalar neticesinde, Moore'un bir bilgi işlem uzmanı olduğu için kaçırıldığının anlaşıldığını, zira yaptığı çalışmalar sonucunda Irak'a gönderilen uluslararası yardımdan büyük miktarların nasıl İran'daki militanlara aktarıldığının ortaya çıkmasından korkulduğunu yazıyor. Haberde, öldürülen diğer rehinelerin işkenceye de uğradıklarının tespit edildiği belirtiliyor.
Independent muhabiri Patrick Cockburn, konuyla ilgili bir analiz yazısı kaleme almış bugün. Cockburn, Peter Moore'un militan Şii lider Qais el Khazali'nin serbest bırakılması karşılığında salıverildiğine dikkat çekiyor. 2007 yılında Kerbela'da 5 Amerikan askerinin öldürüldüğü saldırıdan sorumlu tutulan El Khazali, Amerikalıların elindeydi ve Washington kendisini Iraklı yetkililere teslim etmeyi kabul etmiş durumda. Moore'la birlikte kaçırılan rehinelerden üç ya da belki de dördünün öldürüldüğüne dikkat çeken Patrick Cockburn, Moore'un serbest bırakılmasının ise Şii milislerin bakış açısında bir değişikliğe işaret ettiğini yazıyor.
Konu, Times'ın da başyazılarından birinde işleniyor bugün. Gazete, Moore'un serbest bırakılmış olmasının militanlarla pazarlık yapma seçeneğinin yanlış bir yol olduğu gerçeğini gölgelememesi gerektiği yorumunda bulunuyor. Moore'un Şii militan El Khazali karşılığında serbest bırakılmış olduğunun anlaşıldığını hatırlatan gazete, buna karşın Dışişleri Bakanı David Miliband'in İngiliz hükümetinin militanlarla hiçbir pazarlığa girilmediği şeklindeki sözlerine de yer veriyor.
Misilleme planları
Guardian'daki bir habere göre, Amerikan istihbarat birimleri, Detroit'teki saldırı girişiminin ardından Yemen'deki El Kaide milislerine yönelik misilleme planları yapıyor. Saldırı girişiminde bulunan Ömer Faruk Abdülmutallib'i kimlerin yönlendirdiğini tespit etmenin ilk öncelikleri olduğunu söyleyen istihbarat yetkilileri, ardından Obama'nın yetki vermesiyle harekete geçebileceklerini, ancak bunun kısa süre zarfında gerçekleşmeyeceğini belirtiyor. Gazete ayrıca, Detroit'teki saldırı girişimiyle ilgili istihbarat zafiyetlerinden ötürü İç Güvenlik Bakanlığı'nın yanı sıra CIA'in de eleştirilerin odağında olduğuna dikkat çekiyor.
Independent muhabiri Patrick Cockburn, bu konuyla ilgili bir yorumda da bulunuyor bugün. Cockburn, Washington'un Yemen'de askeri harekatlar düzenlenebileceği şeklindeki tehditlerinin, tarihten ders almadığını gösterdiğini savunuyor ve "ABD hayret verici bir şekilde Irak ve Afganistan'da yaptığı hataları aynen tekrarlıyor." diyor.
Hedefi hedef almak
İran'da on binlerce hükümet yanlısının yaptığı gösteriler ise İngiliz gazetelerinde çok geniş yer bulmuyor bugün. Guardian, gösterilerin devletin desteğiyle yapıldığına dikkat çekiyor ve göstericilerin muhalefet liderlerinin infaz edilmesi taleplerini haberinin başlığına taşıyor. Independent da göstericilerin otobüslerle protesto alanlarına getirildiğine vurgu yapıyor.
Financial Times, başyazılarından birini İran'daki gelişmelere ayırıyor. "Yaptırımlar dikkatli bir şekilde İran'daki baskıcı yönetimi hedef almalı." diye yazan gazete, "Dış kuvvetler İran halkını diktatörlüğün boyunduruğu altından kurtaramaz, bunu ancak İran halkı kendisi yapabilir. Ama ABD ve AB'nin yapabileceği ve diğerlerinin de örnek alabileceği şey, kararlı bir şekilde bu cesur direnişin hedefindeki kişileri hedef almaktır." yorumunda bulunuyor.
Neo-Nazi planları
Basın özetlerimizin sonuna yaklaşırken Guardian'dan bir haberi aktaralım. Habere göre, Auschwitz toplama kampının kapısında yer alan tabelanın çalınmasının ardında bir neo-Nazi saldırı planı yatıyor. Danimarka'da yayımlanan Aftonbladet gazetesinin iddialarına yer veren Guardian, bu iddialara göre, tabelanın aşırı sağcı bir radikale ya da bir koleskiyoncuya satılmasının, ele geçirilecek parayla da İsveç'in başkenti Stockholm'de bir dizi saldırının düzenlenmesinin planlandığını belirtiyor. Haberde, Polonyalı yetkililerin de hırsızlık olayının İsveç'le bağlantısı bulunduğunu açıkladıkları ifade ediliyor.
BBC
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.