Taksim’de önceki gün gerçekleştirilen terör saldırısını öğrendiğim anda, onun “PKK ile ilişkilendirileceğini” ve çatışmacı dil ve “savaş ortamı”nın bundan besleneceğini aklıma getirmiştim.
“İmralı trafiği”nin içeriğini bir nebze bilen ve Murat Karayılan’ın Ertuğrul Mavioğlu’na yaptığı ve Radikal’de yayımlanan açıklamaları doğru okuyan ve yorumlayanlar açısından söz konusu terör eyleminin PKK tarafından yapılmasının bir mantığı olamazdı. Gün boyu beni arayan yabancı basın ajanslarına görüşümü gerekçeleriyle anlattım.
Taksim terör saldırısının PKK’nın üzerine yıkılması şaşırtıcı gelmezdi. Nitekim, kimileri bu yönde görüş belirttiler.
Elde ettikleri bilgiler ve yaptıkları yorumlar için, genellikle “derin devlet”e bağımlı olanlar ise, Taksim terör saldırısını PKK’ya bağlamaya ve PKK yönünden gelen açıklamaları “taktik” olarak nitelemeye teşneydiler ve bu görüşlerini yansıtmakta gecikmediler.
31 Ekim günü süresi dolacak olan bir “eylemsizlik” kararı var iken ve İmralı’nın yeni değerlendirmesi beklenir ve İmralı ile Pazartesi günü yani dün görüşme yapılması söz konusuyken, Pazar sabahı PKK’nın Taksim’de “sivilleri” hedef alan bir terör eyleminin altına imzasını atmış olmasının, -hele Murat Karayılan’ın “artık sivillere zarar vermeyeceğiz” sözlerinin daha Radikal’deki mürekkebi kurumadan- mantığı yoktu.
PKK’nın önemli hamlesi
Nitekim dün öğle saatlerinde iki açıklama bir arada geldi; ilki “Taksim’deki olayla ilgimiz yok” ve daha da önemlisi “seçimlere kadar eylemsizlik kararı”.
İnanalım mı?
İster inanın, ister inanmayın; PKK adına önümüzdeki yaklaşık bir yılda, Türkiye’nin bir numaralı sorununun ele alınma sürecini belirleyecek önemde bir “siyasi hamle” ve “taktik inisyatifi” ele geçirme söz konusu.
İnanıp inanmamak, ortaya çıkan bu “siyasi gerçeği” değiştirmiyor.
KCK imzasıyla Behdinan’dan (bunu Kandil diye anlayabilirsiniz) yapılan uzun açıklamanın can alıcı başlangıç bölümü şu cümleler ile ifade ediliyor:
“Türkiye’de Kürt sorununun çözümü bugün çok önemli bir sürece girmiş bulunmaktadır... Son 30 yıldan bu yana Önder Apo’nun önderliğindeki çağdaş Kürt isyanını, Türk devleti uluslararası ve bölgesel güçlerin de desteğini arkasına alarak şiddet yöntemiyle çözmek istedi...”
İmralı istedi, Kandil “peki” dedi
Açıklama, bu tezden yola çıkarak, kendilerinin son dönemlerde attıkları adımlara gönderme yaparak, “İleri sürdüğümüz diğer hususlar da yerine getirilmezken bu dönemde kayda değer tek gelişme Önderliğimizle diyalogların sürdürülmesi olmuştur” diyerek şu görüşe yer veriyor:
“Eylemsizlik süresi boyunca yaşanan tüm gelişmeleri değerlendiren Önderliğimiz ve Hareketimiz, -her ne kadar AKP hükümeti ciddi ve olumlu bir karşılık vermemiş olsa da- sorunun giderek gündeme oturması, kamuoyunda tartışılması ve bazı çevreler ile devlet içindeki bir kesimin diyalog ve çözüm eğiliminde olması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Önderliğimiz bu eğilimi cesaretlendirmek, güç vermek, hükümette ve parlamentoda çözüm zihniyetini geliştirmek için eylemsizlik sürecini uzatmaşa dönük Hareketimize kapsamlı bir mesaj iletmiştir.
Yönetimimiz bunu değerlendirerek Önderliğimizin görüş ve perspektiflerini yerinde bulmuştur... 2011 genel seçimlerine kadar eylemsizliğin sürdürülmesine karar vermiştir.”
Kodlar anlaşılıyor herhalde; “Önderliğimiz” Abdullah Öcalan anlamına geliyor, “Hareketimiz” denilen ise PKK’nın silahlı güçleri.
Bu cümlelerden çıkan anlam ve sonuç ise şu:
Abdullah Öcalan, Kandil’e “devletle aramda bir diyalog var” bilgisini ileterek, bir tahlilden yola çıkıyor ve “2011 seçimlerine kadar silahları susturun” diyor. Kandil de buna karşılık, “Peki” cevabını veriyor.
Dudak bükmek mi gerekir?
Bu arada “kalıcı barış ve gerçek anlamda demokratik çözüm” için “beş şart” ileri sürülüyor ki, bu “şartlar”ın yüzde 80’i, zaten PKK’nın değil, başkalarının da şartları.
2011 seçimlerine “kanlı ve çatışmalı” bir ortamda gidilmemesi ve “parmaklar tetikten çekilerek” soruna çözüm aranması için önemli bir adım atıldı dün.
Buna “PKK’nın taktik manevrası” diyerek dudak bükmeli miyiz?
Öyle davranmanın Türkiye’ye yararı ne olacaktır.
Şu an sorulması gereken sorular bunlar.
Cengiz Çandar- Hürriyet
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.