Hükümet ve tutarlılık sorunu!
Bizim hükümetin çok ciddi bir tutarlılık sorunu var. Suriye’de diktatöre karşı çıkıyor ama Sudan’da hem Hıristiyanları, hem Müslümanları kırıp geçiren soykırımcı diktatör El Beşir’le hiç çekinmeden el sıkışıyor, işbirliği yapıyor.
Kemalizme karşı çıkıyor ama azınlıklar ve Aleviler karşısında Kemalist devletin bütün bilinen reflekslerini göstermekten geri durmuyor. Dün karşı çıktığı, yakındığı ne varsa bugün bunları kendisi yapmaktan geri durmuyor hükümetimiz.
Geçenlerde Türkiye’nin avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne verdiği bir cevabı okurken Ergenekon ve Askeri vesayet konularında da, hükümetin çifte standart uygulamaktan, burda başka orda başka şeyler söylemekten geri durmadığını gördüm.
28 Şubat müdahalesinden sonra dindar Müslümanların kurduğu 20 kadar vakıf inanılmaz derecede uyduruk gerekçelerle kapatılmıştı. Zehra Vakfı da bunlardan bir tanesi... Aralık 1999’da vakfın başkanı İzzetin Yıldırım Hizbullah tarafından kaçırılıp, feci şekilde işkence edildikten sonra öldürülmüştü.
İzzetin Yıldırım, Hizbullah’ın kaçırıp öldürdüğü diğer dindar Müslümanlar gibi, İslam ve din hakkındaki ılımlı görüşleri, şiddeti reddeden yaklaşımı nedeniyle hedef olarak seçilmişti. Yıldırım’ın kaçırılmasından birkaç ay sonra bu defa Vakıflar Genel Müdürlüğü bu vakfı hedef alıp bir soruşturma başlattı. Hizbullah’ın ılımlı görüşleri nedeniyle hedef aldığı Yıldırım’ın başkanlığını yaptığı vakıf sözde ‘radikal İslamcı’ görüşleri nedeniyle kapatıldı.
Bugün Ergenekon davasının eklerinde yer alan video kayıtlarından da biliyoruz ki, vakfı teftiş edip kapatılması yönünde rapor hazırlayan müfettişler, jandarma içindeki Ergenekoncularla bu davayı ve vakfın kapatılması meselesini düzenli olarak görüşüyorlardı.
Bugün AK Parti hükümeti AİHM önünde yaptığı savunmada bu vakfın kapatılmasını savunuyor, AİHM’nin vakıf için açılan davayı reddetmesini istiyor. Yani içeride Ergenekon ve 28 Şubat davalarını destekleyen AK Parti hükümeti, AİHM önünde askeri cunta kurbanlarının karşısına dikiliyor. Tutarsızlığın bu kadarı da insanı hayret içinde bırakıyor doğrusu...
Özkök, Ergenekon, AİHM
“Şeytan’ın yaptığı en büyük hile tüm dünyayı varolmadığına inandırmakmış”. Ne zaman Ergenekon üzerine kafa bulandırıcı sözler duysam, Olağan Şüpheliler filmindeki bu unutulmaz cümle aklıma geliyor. Ergenekon’un en büyük başarısı aslında hiç olmadığına dair bir fikri, şüpheyi yaratabilmesi oldu herhalde...
Hilmi Özkök’ün Ergenekon davasında ifade vermesinin ardından köşe yazarlarının yazıp çizdiklerine bakınca insanda ciddi bir hayret duygusu oluşuyor. Sanki Özkök bilinmeyen bir şeyler söylemiş, ya da onun söyledikleriyle olmayan deliller dosyaya girmiş gibi yorumlar yapılıyor. Halbuki Özkök’ün anlattıkları Ergenekon davalarının en somut, en sağlam delillerini içeren bölümlerine ilişkin. 2002-2004 arasında kuvvet komutanlarının hükümeti indirmek için ciddi bir arayış içinde olduğuna, Genelkurmay başkanının onayını alamayınca, bu defa Ayışığı ve Yakamoz gibi darbe planlarını yürürlüğe soktuklarına dair hiç kimsenin şüphesi var mı? Darbe günlükleri, yazılı planlar, power point sunumlar ve pek çok diğer delil yeterince somut bir şekilde bu girişimleri ortaya koymadı mı? Peki neden o zaman Özkök’ün ifadesinden sonra davanın yeni başladığına ilişkin yorumlar yapılıyor?
Özkök’ün ifadesi, çok uzun bir zamandan beri sulandırılan, çekiştirilen, bulanıklaştırılan ve bu nedenle neredeyse hayaletlerin ve hayali işlerin yargılandığı intibaı yaratılan bir davayı, tekrar ete kemiğe büründürüyor sadece...Bu davada ciddi bazı suçların yargılandığını hatırlatıyor. “Ergenekon yoktur” korosunun dikkatini dağıtıyor, ezberlerini bozuyor. Gerçek bir asker olan Özkök, o gün darbeyi engellediği gibi, bugün de darbecilerin maskesini indiriyor. Olan biten sadece budur...
Orhan Kemal Cengiz - Radikal
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.