• BIST 9338.58
  • Altın 3899.104
  • Dolar 38.0158
  • Euro 42.7077
  • İstanbul 6 °C
  • Diyarbakır 4 °C
  • Ankara 2 °C
  • İzmir 10 °C
  • Berlin 8 °C

‘Hükümet istifa’ Kürtlerin sloganı olamaz

‘Hükümet istifa’ Kürtlerin sloganı olamaz
Cahit Mervan: Türk devleti adına PKK ile masaya oturan AKP hükümetinin istifasını istemek akil karı değil.

Bir grup çevreci ve insan hakları savunucusunun başlattığı Gezi Direnişi’nin bu noktaya geleceğini hiç kimse tahmin edemezdi. Demek ki toplumda kırılmaya hazır ciddi fay hatları oluşmuş. Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümetin uygulamaları, dili ve hayata dair yaklaşımı insanlarda tarifi zor bir öfkenin birikmesine neden olmuş. Öyle ki bir kıvılcım büyük öfke patlamasına yol açtı.

Herkesin Gezi Direnişi diye tanımlanan ‘başkaldırıya’ katılma gerekçesi ve ondan beklentisi çok farklı. AKP öylesine bir rüzgar ekmiş ki, fırtınayı bu şekilde biçeceğini hesaplamamış anlaşılan. Günlerdir halkın öfkesi dinmiyor. Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda öfkeyi yatıştırmaktan çok, onu tekrardan harekete geçiriyor. Sarsıntı daha bir şiddetli gelmeye başlıyor. Türkiye ilk kez bu kadar açıktan polis devletiyle tanışma fırsatını yakalamış oluyor!

MEŞRU DİRENİŞİN ÜSTÜNDE IRKÇI GÖLGE VAR

Ancak bu işte bir gariplik var sanki. Her şeyden önce Gezi Parkı’nda başlayan ve son derece meşru olan direniş garip bir şekilde hiçbir koşulda yan yana gelmeleri mümkün olmayan güçleri aynı anda harekete geçirdi. Dahası haklı ve meşru talepler etrafında harekete geçen milyonlar öncüsüz ve örgütsüz olunca AKP hükümetiyle iktidar kavgasında pozisyon almak isteyen güçleri bir anda umutlandırdı. Bu güçlerin başında da Ergenekoncu güçler, CHP ve Gülen Cemaati gelmekte.

Yitip giden iktidar hayalleri, darbecilik arzuları tekrardan canlanınca, meşru ve haklı direnişinin üzerine en az AKP kadar demokrasi karşıtı olan bu güçlerin gölgesi düştü. Haklı ve meşru direniş farklı iktidar oyunlarının neredeyse bir parçası haline geldi veya gelmek üzere.

Bu nedenle Kürt siyasi hareketi, sol ve demokratik güçler dikkatli olmak zorundalar. Tarihte çok kez görüldüğü gibi bir hareketin ve direnişin sadece haklı ve meşru olması yetmez. Ona kimin öncülük ettiği ve hangi hedeflere yöneldiği de en az çıkış noktası kadar önemlidir. Şimdi Gezi Direnişi diye adlandırılan ‘ayaklanma’ da gelinen nokta budur.

Görüne o ki ‘isyanın’ inisiyatifi demokrasi güçlerinin ve Kürt siyasi hareketinin dışına çıkmıştır. Bir bütün olmasa da ‘ayaklanma’ AKP iktidarıyla gizli ve açık iktidar savaşları yürüten güçlerin ‘öncülüğünde’ devam etmektedir. Ve haklı ve meşru hedeflerinin dışına çıkmakla yüz yüze kalmıştır. Direnişte birlikte ortaya çıkan kalpaklı Atatürk posterleri, Türk bayrakları ona ister istemez yer yer ırkçı ve gerici bir karakter kazandırmıştır. Demokrasi ve özgürlük taleplerinin üzerine ırkçı ve faşizan sembol ve sloganların gölgesi düşmüştür.

KÜRTLER TERCİHLERİNİ DOĞRU YAPMALILAR

Öte taraftan AKP elbette ki karakteri itibariyle demokrasiyi savunan, onun yerleşmesi için çalışan bir parti değildir. Esas olarak demokrasi diye bir derdi de yoktur. Kürdistan’da uyguladığı zülüm politikası ortadadır. Birkaç gündür İstanbul, Ankara ve diğer Türkiye şehirlerinde insanları hayretlere içinde bırakan polis terörünü Kürtler günlerce, aylarca, hatta yıllarca yaşadılar. Hem de Erdoğan’ın başbakan olduğu AKP iktidarı döneminde.

Ancak tüm bunlar Kürtleri için AKP rejim ile ırkçı-Ergenekoncu yapılar, örgüt ve kuruluşlar arasında bir tercihin nedeni olamaz. Barış ve çözüm sürecinde hiç olamaz.

Çünkü Kürt hareketi ‘düşmanımın düşmanı benim dostumdur’ yaklaşımına pirim veren bir hareket değildir. Olamazda. Kürt hareketi milyonların kaderini tayin etmek için yola çıkmış ve bu uğurda büyük bedeller ödemiş bir harekettir. İktidar savaşlarının parçası değil.

Yeri gelmişken belirtmek gerekiyor ki, iki noktanın açıklığa kavuşması gerekiyor:

Bir: AKP’nin düşmanları otomatik olarak Kürtlerin, demokrasi ve sol güçlerin dostu değildir. Böyle düşünmek, AKP rejimine duyulan öfke ve rahatsızlıktan dolayı bu yönde refleks göstermek Kürtleri ileride büyük ve telafisi mümkün olmayan yanlışlara götürür. Kürtleri ve demokrasi güçlerini cuntacılığın yedeğine iter. Ve Kürtleri iktidar savaşlarının bir parçası haline getirir. Bu nedenle esas dertleri demokrasi ve özgürlük olmayan statükocu güçlerle hangi nedenlerle olursa olsun yan yana gelmek yerine, araya bayağı kalın ve görünür bir kırmızı çizgi çekmenin tam zamanıdır.

İki: En az bu kırmızı çizgi kadar önemli olan başka bir nokta ise PKK’nin başlattığı barış ve çözüm hamlesi Kürtleri ve demokrasi güçlerini AKP’nin koltuk değneği yapmaz. Bunu böyle yorumlamak süreçten hiçbir şey anlamamaktır. Eğer AKP ve çevresi Kürtleri son süreçle birlikte yedeklediğini düşünüyorsa yaman bir yanılgı içinde olduğunu çok acı bir şekilde öğrenecektir. Kaldı ki Gezi Direnişi bunun için yeterli bir göstergedir.

KÜRTLER AKP İLE İTTİFAK DEĞİL, MÜCADELE HALİNDE

Barış ve çözüm sürecinin doğru anlaşılması için açıkça belirtmekte ve altını defalarca, ama defalarca çizmekte yarar var: Kürtler AKP ile ittifak yapmış değiller. Kürtler, yani İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan, PKK, BDP, DTK ve 15-16 Haziran’da Amed’te bir araya gelecek Kuzey Kürdistan Konferansı bileşenleri AKP ve Erdoğan ile bir ittifak yapmış değiller.

Yapılan ve yapılacak olan şey müzakeredir. Müzakere ise, çoğu kez silahsız sert mücadeleyi içerir. Bu nedenle Kürt hareketi Gezi Direnişi’ni meşru ve haklı görüp içinde yer almakla müzakere sürecine ters düşmemiştir. Hatta ağırlığını koyduğu yerde bu direnişin haklı ve meşru bir zeminde kalmasına yol açmıştır.

Kısaca Türkiye ve Kürdistan’ın en dinamik gücü olarak Kürt hareketi ne demokratik olmayan ve diktatörlük hevesi içinde olan AKP’nin ‘yedeği’ veya ‘koltuk değneğidir’, ne de Gülen cemaatinin karanlık iktidar oyunlarının, CHP ve Ergenekoncuların darbeci politikalarının destekçisi ve yardımcısıdır.

Gezi Direnişi bir kez daha Türkiye’nin gerçek manada demokratikleşmesinin ne kadar elzem olduğunu gösterdi.

Peki bu demokratikleşmenin öncüsü kim olacak? Rejime karşı kin ve öfke duyan milyonları kim demokrasi ve özgürlük için harekete geçirecek? Kim onların ortaya çıkan o muazzam enerjisini heba etmeyecek?

Yüzde 50 oy almasına rağmen demokrasi yerine, tek adam diktası kurma hevesi içinde olan AKP mi?

Yoksa ‘ordu göreve, hükümet istifa’ diye bağıranlar mı? CHP, İP, Ergenekoncu veya kirli iktidar oyunları içinde olan, son dönemlerde bürokraside yer yer tasfiye edildikleri için ‘canları’ hayli yanan ve son olarak İstanbul’daki aşırı güç kullanımında polisi alttan teşvik ettikleri söylenen Gülenciler mi? Elbette ki hayır.

‘HÜKÜMET İSTİFA’ KÜRTLERİN TALEBİ DEĞİL

Kaldı ki ‘hükümet istifa’ talepleri de bu güçlerin ortaya attığı ve ileri sürdüğü bir slogandır. Şuan itibariyle demokrasi güçleri açısından hiçbir manası da yoktur.

Gördüğümüz kadarıyla Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin kısa ve orta vadeli talepleri ararsında ‘hükümet istifa’ diye bir talep yoktur. Ne var peki? Daha çok demokrasi ve özgürlük var. Çünkü burada esas olan hükümetin istifa edip yerine, onun siyam ikizi olan CHP-Ergenekon ittifakının veya Gülencilerin daha çok iktidara yerleşmesi değildir.

Esas olan daha çok demokrasi, daha çok özgürlüktür. Bunun anahtarı da Kürt sorunun demokratik çözümüdür. Defalarca söylendi, yazıldı, çizildi. Belki bir kez daha söylemekte yarar var: Kürt sorunu çözülmeden bu memlekete ne demokrasi gelir, ne özgürlük, ne de polis devlet son bulur.

Bu nedenle PKK lideri Abdullah Öcalan’ın başlattığı barış ve çözüm süreci Türkiye için, demokrasi ve özgürlük için yaşamsal değerdedir. Son çözüm sürecinin başarısızlığa uğraması herkes için felaket olacaktır. Açıkça söylemek gerekir ki, bugün çözüm süreciyle birleşmemiş bir direniş veya ayaklanma haklı ve meşru taleplerle başlamış olsa dahi iktidar savaşlarının bir oyuncağı haline gelmekten kurtulamaz. Şimdi statükocu güçlerin yapmak istediği budur.

İşte bazıları için garip gelebilir ve yanlış yorumlanabilir ama parçalanmış, iç sorunlar yaşayan veya istifanın eşiğine gelmiş bir hükümetin Kürt ve Kürdistan sorunu gibi bütün bir bölgeyi, hatta dünyayı ilgilendiren bir sorunda risk alması, çözüm için adım atması mümkün değildir. Bu aşamada her iki taraf açısında doğru olan şey müzakere masasında oturan muhataplarını güçsüz kılmak değildir. Taraflardan birinin iç problem yaşaması masayı devirmeye kadar gidebilir. Bu nedenle Türk devleti adına PKK ile masaya oturan AKP hükümetinin istifasını istemek akil karı değil. Kıran kırana bir müzakere ve adil, kalıcı bir çözüm için her iki tarafında yer aldığı masa şartta ondan.

Bu nedenle Gezi Direnişi ile birlikte daha çok statükocu güçlerin ‘hükümet istifa’ diye bağırmalarına Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin vereceği bir pirim olmamalıdır. Hızla, çekilmek istenen bu çemberin dışına çıkmak, direnişin öncüsü olmak, bu haklı ve meşru direnişi CHP-Ergenekoncu ve Gülencilerin manipüle edeceği bir eylem olmaktan çıkarmak demokrasi ve Kürt hareketinin önünde duran en önemli tarihsel görevdir.

Cahit Mervan - ANF

  • Yorumlar 11
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • mehmet04 Haziran 2013 Salı 12:34nutkum tutuldu

      oraya cemaati de eklemişsin ya bravo valla. cemaat ergenekonla niye aynı şeyi istesin. hükümetin yıkılması en fazla cemaate zarar verir.

      Yanıtla (0) (0)
    • ali serkani04 Haziran 2013 Salı 12:16merak

      sevgili yazar,
      sizleri ve ufuk ötesi bakışınızı tebrik ederim.
      umarım sizler gibi basiretliler kürt siyasetinin her kademesinde
      bulunuyordur ve söz sahibidir ve de olacaktır.
      bereketli bir ömür dilerim.

      Yanıtla (0) (0)
    • ALİ CAN GÜL04 Haziran 2013 Salı 12:44TAKSİM

      Editörün Notu: Değerli yorumcumuz,
      Büyük harflerle yazılan yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlerimize uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz...

      Yanıtla (0) (0)
    • derya04 Haziran 2013 Salı 14:19kıran kırana bir müzakere mi

      "Hükümet istifa" tabiki kürtlerin sloganı olmamalı. Bunu farketmeniz çok önemli bir aşama. Daha düne kadar bu hükümeti Cumhurriyet tarihinin en gerici ve faşist hükümeti olarak tanımlayıp devirmek için devrimci halk savaşı yöntemine başvurduğunuzda bu sitede defalarca yanlış yapıyorsunuz eey PKK liler ve ve şakşak takımları diye yorum yazdım. Hala arşivlerde duruyordur. Kıran kırana büyük bir müzakere olduğu iddianız ise gülünç. Üniter devletin ana eksende olduğu bir müzakere mi olur. Bu konuyu silahsızlanma sürecinin ana taşları yerine oturunca tekrar degerlendiririz.

      Yanıtla (0) (0)
    • sipan agiri04 Haziran 2013 Salı 14:33ronoski ve gezi parkı

      kürtler yıllardır gaz jop ölüm içindeydi bugun ıstanbul roboskı ıcın ayaga kalkmıs olsaydı gezi parkı da olmaz dı kürt halkı dostunu dusmanını ıyı tanımalıdır bu gezı parkı cuntacılar ıcın bır arac halıne donustu var olan barıs surecını baltalamak ıcın dır

      Yanıtla (0) (0)
    • ahmethazo04 Haziran 2013 Salı 15:07rahat ol

      Kürtler ne tayip erdoğan nede ergenekon denilen faşist ırkçı oluşumlarla birlikte olmaz. kürtler, en politik olan yıllarca bu mecrada mücadele etmiş kimin dost kimin düşman olduğunu gayet iyi bilir. eyer Kürtler bunu anlamadıysa bundan sonrada başına gelecek olan şeylere müstahaktır. kürtler kendine yakın duran devrimci sosyalist hareketlerle dün olduğu gibi bu günde beraber olacaktır. ama dün onları satan komünist adı olan partileri iyi tanır ve ona göre hareket eder. eyer o hareket bizi tanırlarsa kürtlerde onu tanır yoksa ergenekoncuların yandaşının yanına koyar. rojavada olduğu gibi.

      Yanıtla (0) (0)
    • delil04 Haziran 2013 Salı 15:20neden gülen cemaati

      yaşı yetenler bilir 12eylül faşist darbesinin dokunmadıgı tek yapı gülen gurubudur. 28 şubat darbesini bu gurup desteklemiştir, kck operasyonlarını bu gurup polisleri tezgahlamıştır, buradan akp iyidir gülen kötüdür mesajı çıkmaz fakat bir manipülasyon var .Gülen le akp savaşı çıkar temellidir ,askeri vesayet dönemlerinde gülenin çıkarları kollanmıştır ,anlaşılan o ki yeni cemaat eski cemaatleri dışlıyor ve devletten yeterince pay vermiyor. bu iki gurup arasında israile yaklaşımda da bir fark gözleniyor.

      Yanıtla (0) (0)
    • ali aydoğan04 Haziran 2013 Salı 15:56sağlıklı bakış.

      kürt hareketi açısından son derece sağlıklı bir bakış açısı. ergenekon çetesine hayat öpücüğü vermemek lazım. barış sürecine ve demokratikleşmeye canla başla sahip çıkmalıyız. kürt'ler bu deneyime sahip bir halk.

      Yanıtla (0) (0)
    • Şeyda04 Haziran 2013 Salı 19:58Hem nalına hem mıhına

      O anarşist guruplar ki CHP ve İP'in yedeğinde oldukları eylem şeklinden, çevreye verdikleri zarardan, küfürlü pankart ve sloganlarından bellidir, Kürtleri onlarla birlikte harekete sevketmek kadar anlamsız ve içi boş bir uğraş olmaz. Süreyya bey ve onun gibilerin eylemiyle CHP-Cunta, Faşist-Ergenekoncuların piyonları olarak sokaklara salıverilmişlerle biz Kürdlerin talepleri biribirnden fersah fersah uzaktırlar. Asıl aktörlere bakılmalı. Kürtler yoluna, onlar yoluna. Kürt kamuoyunu solculukla nitelemek de doğru değil; demokrat olmakla solculuğu aynı kategoriye korsanız, CHP de soldur.

      Yanıtla (0) (0)
    • Oli Daro04 Haziran 2013 Salı 21:10Bu kadarmi isabetli yazilir !!!

      Yüzde yüz Dogru-Dogru-Dogru.. Haykirarak söylemek istediklerimi buldum bu Fikirde/yazida.. caniniza saglik..

      Yanıtla (0) (0)
    • zeydin ömeri06 Haziran 2013 Perşembe 10:36geziparkı bahanesi

      Elbette insanlar başkasına zarar vermeden demokratik haklarını talep edebilirler ama vurarak kırarak değil . Gerçek düşüncemi söylemem gerekiyorsa bunların büyük bir kısmı ülkede esen barış rüzgarların engelleme hevesinden başka bir şey değildir . Kürt halkı bu oyuna gelmemelidir .AKP düşerse kürtler barışı hangi partilerle yapacaktır. Ondan sonra sayın S Süreyya Önderin yaptığı her şey mutlaka doğru değildir.

      Yanıtla (0) (0)
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89