Usta gazeteci Hasan Cemal, İlker Başbuğ'un açıklamaları sonrası ertelediklerini yazmış bugün.cemal Taraf'ın manşetinin altına da imzasını atıyor.
Yoksa bende asker takıntısı mı var?..
Genelkurmay Başkanı...
İlker Başbuğ Paşa...
Yanında kuvvet komutanları...
Hepsinin sırtında savaş üniformaları, bir savaş gemisinin güvertesine çıkmışlar, topların altına dizilmişler, gözlerimizin içine baka baka neyi, nasıl yapmamız gerektiğini bize söylüyorlar.
Biz nasıl yazacağız?
Gazeteci milleti nelere dikkat edecek?
Medya nasıl davranacak?
Savcılar ne yapacak?
Yargının askerle işbirliği nasıl olacak?
Edepli akademisyen ne demek?
Siyasetçi ne yapmalı?
Savaş gemisinin güvertesinde, topların altında, Başbuğ Paşa’yı o kendine has biraz da sinirli başöğretmen edasıyla konuşurken gördükçe, itiraf edeyim, vücut kimyam gitgide bozuluyor.
Benim neyi nasıl yazacağıma karışabiliyor. Savcılara askerle nasıl işbirliği yapmaları gerektiğini söylüyor. Akademisyenlere, siyasetçilere sallıyor vs...
Hangi yetkiyle?..
Nereden alıyor bu gücü?.. Omuzundaki yıldızlardan mı, elindeki silahından mı, altında durduğu toplardan mı?..
Bunların hiç biri kendisine böyle bir hakkı veremez. Benim ne yazmam gerektiğine karışamaz. Savcılara talimat veremez. Siyasetçileri suçlayamaz. Akademik dünyaya karışamaz. Medyaya nizam vermeye kalkışamaz.
Bunların hiç birini yapamaz.
Askerin siyasetle işi yoktur.
Başbuğ Paşa siyaset yapıyor.
Yani suç işliyor.
Kaçıncı defadır yapıyor bunu. Ve asıl askeri yıpratmak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak budur.
Başbuğ Paşa’nın bize ne yapacağımızı anlatmak yerine, başında bulunduğu kendi kurumunun içine dönüp onu adam etmesi, bazı açılardan temizlemesi gerekir. Silahlı Kuvvetleri, devlet içinde devlet konumundan kurtarıp demokrasilerde olması gereken yere oturtmaya çalışması gerekir.
Bunları yazınca rahatladım.
Bende ‘asker takıntısı’ yok, biliyorum, bende demokrasi takıntısı var.
Taraf’ın manşeti güzeldi:
“Paşa, sen bize Kafes’i anlat!”
İyi pazarlar!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.