12 Eylül öncesi TBMM'de son söyleşilerinden birini yaptığım Necmettin Erbakan'la darbenin ardından aynı hapishaneye kapatılmıştık.
Bismillahirrahmanirrahim...Bismillahirrahmanirrahim...Bismillah... Uzun boylu, iri yarı adam, hüzünlü bir yüzle koridorda volta atıyordu. Bayramdan üç gün önce tutuklanmasından bu yana sürekli abdest alıyor, namaz kılıyor, dua ediyordu.. Kalan vakitlerinde de Dil Okulu’nun koridorlarında, bahçesinde besmele çekiyordu.
“Liderler Hapishanesi” kitabında bu cümlelerle kendisinden söz ettiğim kişi, cezaevi arkadaşım Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı…
12 Eylül 1980 darbesi önce-si TBMM’de son söyleşilerden birisini yaptığım Necmettin Erbakan’la darbenin ardından aynı hapishaneye kapatılmış, aynı salonda yemek yemiş, aynı havalandırmada volta atmış, bitişik odaları paylaşmıştık.
Necmettin Erbakan cezaevinde TV izlemekten hoşlanmaz, odasından pek dışarı çıkmazdı. Önemli günlerde ise diğer partilerin (MHP-CHP) yöneticilerine tıpkı dışarıdaki günlerdeki gibi resmi ziyaretler yapmayı tercih ederdi. Çocuklarına çok düşkündü. Ziyaret günleri onlar gözden kayboluncaya kadar cezaevinin penceresinden ayrılmazdı.
İlk partisi Milli Nizam Partisi 12 Mart 1971 askeri darbesi sırasında kapatılmıştı. İkinci partisi MSP ise 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından yasaklanmış ve Erbakan da partisinin yöneticileriyle birlikte tutuklanmıştı.
10 aylık tutukluluğun ardından Erbakan’ın da arasında yer aldığı MSP yöneticileri 1981 Ağustos’unda serbest bırakılmıştı. Hemen sonra ise, belli ki cuntanın paşaları onun serbest bırakılmasından hoşlanmamış, bir bahaneyle bayram öncesi tutuklanmasını sağlamışlardı. Bu ikinci tutuklama çok zoruna gitmişti. Bir haftalık tutukluluğun ardından serbest bırakılmıştı, ama bayramı içeride geçirmişti.
Kurduğu partiler hep kapatıldı
Hatırlarım, siyasete ilk başladığı yıllarda, Ankara Tandoğan Meydanı’ndaki bir mitingine solcu gençler katılmış, “Başbakan Erbakan” diye tempo tutmuşlar, onun da ilgi gösterdiğini görünce “şaka yaptık, şaka yaptık” diyerek onu kendilerince alaya almak istemişlerdi.
Erbakan, renkli, değişik bir üslubu olan, dindarların siyaset alanında ilk kez kendi kimlikle-riyle yer almasını gerçekleştiren sıradışı bir politikacıydı. Başlangıçta, egemen güçlerin pek ciddiye almadığı Erbakan, bu ülkenin başbakanlığına kadar tırmanacak bir siyasi başarının temsilcisi oldu.
Siyaset ve cezaevi
Necmettin Erbakan, zor dönemlerin siyasetçisiydi. Onun siyasetle uğraştığı dönemde üç askeri darbe, bir postmodern darbe gerçekleştirildi. 12 Mart darbesinde partisi kapatıldı. Kendisi yurtdışına gitti. 12 Eylül’de tutuklandı, hapis yattı, partisi kapatıldı. 28 Şubat postmodern darbesinde ise asker zoruyla iktidardan düşürüldü, partisi kapatıldı, kendisi siyaseten yasaklandı.
Bütün bu tarihi iniş-çıkışlar boyunca, kendine güvenini hiç yitirmedi. Çok eleştirilere uğradı, çok tepki gördü. Bunların ne kadarı haklıydı, ne kadarı önyargıların ürünüydü, bunu tarih yargılayacak. Ben kendisine birçok kez haksızlık yaptığımızı düşünüyorum. 28 Şubat’ta darbecileri eleştirmekten çok onun hatalı olduğu yönlerine daha çok vurgu yapanlardan birisiydim. Dindarların siyaset yolculuğu ve siyasetin normalleşmesi konusundaki rolünün küçümsenemeyeceği kanaatindeyim.
Son dönemde ise değişen Türkiye’yi ve değişen dünyayı anlamakta zorluk çektiğini düşünüyorum. Yeni siyasetleri okuyamadı ve giderek marjinalleşti. Çektiği bunca sıkıntının, dışlanmanın da bu yanlış okumada mutlaka payı olduğunu düşünüyorum.
Necmettin Erbakan son 50 yılımıza damgasını vurmuş önemli bir siyaset adamı ve renkliliği tartışılamayacak bir toplumsal figürdü. Teraziye koyduğumuzda Türkiye’nin demokrasi yolculuğunda önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.
Bir hapishane arkadaşı olarak onu saygıyla anıyor ve rahmetler diliyorum...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.