* Tarihe bakışta elmalarla armutları karıştırmak (Sedat Ergin – Hürriyet)
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Dersim katliamıyla ilgili sözlerini analiz eden Sedat Ergin, Öymen’in açıklamasındaki temel sorunun, “Şeyh Sait isyanı, Dersim isyanı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı ve bugün PKK terörüne karşı verilen mücadele olmak üzere tam 6 ayrı olayı aynı kefeye koyarak değerlendirmiş olmasıdır” dedi. Tarihi olayların farklı mahiyette olmasının yapılan benzetmeleri bazen çok sıkıntılı kılabildiğine işaret eden Öymen, “Analar söz konusu olduğunda, evlatlarını kaybettiği için gözyaşı döken analar olduğu gibi, örneğin Dersim isyanında siviller de hedef alındığı için evladına ağlayan değil, doğrudan hayatını kaybeden analar da olmuştur” dedi.
Bütün tarihi kaynakların Dersim’de isyancılarla birlikte onların ailelerinin, her yaştan ve cinsiyetten yakınlarının hep birlikte hedef alındığı ve topluca öldürüldüğü katliamların gerçekleştiğini gösterdiğini belirten Ergin, yazısında şu görüşlere yer verdi:
“(…) Dersim, Cumhuriyet tarihinin bugün iftihar edebileceğimiz bir sayfası değildir. Bölgedeki nüfusun yapısı ağırlıklı olarak Kürt Alevisi olduğu için, bugün hem Kürt, hem de Alevi vatandaşlarımıza ıstırap vermeye devam eden bir “yas” konusudur. Ülkede yaşayan vatandaşların bir bölümünü yaralayan travmatik bir olayın bugünkü bir siyasi tartışmanın konusu yapılmasının bu vatandaşlarımızı rahatsız etmesi, yaralaması kaçınılmazdır. Sadece onları değil, hepimizi yaralamalıdır.
* (…) Ve nihayet Öymen’in sözleri sosyal demokrat olma iddiasındaki bir partinin söylemi açısından da problemli bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim kendisinin kuzeni CHP’nin eski Genel Başkanı Altan Öymen’in, Taraf’tan Tuğba Tekerek’e mülakatında’CHP’liler hiçbir zaman Dersim’i savunmadılar, hep eleştirdiler. Çünkü Dersim yürekler acısı bir şeydi. Kimse iyi ki böyle oldu diyemez’ diyerek, CHP’nin geleneğiyle de bağdaşmadığını kayda geçme ihtiyacı duymasının altı çizilmelidir.
* Dersim dersleri (Taha Akyol- Milliyet)
Taha Akyol, Türkiye’de toplumsal kesimlerin birbirlerine karşı önyargılarının köklü olması nedeniyle çelişkilerin kolayca alevlenebildiğini ifade etti. Bu nedenle herkesin ötekiyi dışlayan söylemler kullanmamasının önemli olduğunu kaydeden Akyol, bu açıdan Onur Öymen’in sözlerinin talihsizlik olduğunu savundu. Akyol şunları yazdı:
“(…) 1937 Dersim isyanı ise, siyasi bir ayaklanma bile değildi; laik cumhuriyetle hiçbir sorunları yoktu. Gerilim, merkezi devletle aşiret hayat tarzının sürüp gelen çatışmalarından biriydi. Fakat 1935’ten beri ‘Dersim’i Islah’ peşinde olan cumhuriyet, Kürt isyanlarının yarattığı kaygıların da etkisiyle, Dersim’e çok sert ve acımasız bir şekilde girdi. O zamanki gazeteleri okurken bile yüreğinizin ağrıdığını hissedersiniz.
(…) Fakat Öymen, bilinçaltındaki otoriter devlet algısı yüzünden, ‘isyan bastırma’yı yüceltirken, isyanı bastırma sırasında uygulanan ölçüsüz şiddeti ve bunun yarattığı hassasiyetleri aklına bile getirmedi.
Yarattığı tepkiler ortada olduğu halde, Öymen hatasında hâlâ ısrar ediyor, ‘Atatürk’ü mü eleştiriyorsunuz, CHP Atatürk’ün yaptıklarını eleştiremez’ diye konuşuyor.
(…) Öymen’in talihsiz konuşmasından çıkardığım “Dersim dersi” şudur: Fay hatları çok olan bir milletiz. Özellikle de itikadi veya etnik “öteki”lerimiz hakkında konuşurken dikkatli, saygılı olmalıyız. Alevi, Sünni, Türk, Kürt yahut ideolojik olarak şucu, bucu; birbirimiz hakkında özenli bir dil kullanmalıyız.
Siyasette ise, Ak Parti laik kesimleri, MHP Kürtleri, CHP muhafazakârları, DTP de ülke çoğunluğunu tedirgin edecek söz ve davranışlardan sakınmalıdır.
Bu hem vatanseverlik, hem insanlık borcudur.”
* Şivan Perver Türkiye'ye gelirse; Şivan Perver Türkiye'ye gelince... (Cengiz Çandar – Radikal)
‘Şivan Perver Uluslararası Kültür Merkezi’nin açılışına katılan Cengiz Çandar, yazısında izlenimlerini okuyucularıyla paylaştı. Şivan Perver’in, şimdilerde Türkiye’nin ‘iç barışı’ ve ‘toplumlararası uzlaşma’ için paha biçilmez bir ‘sermaye’ olduğunu vurgulayan Çandar, yazısını şu satırlarla bitirdi:
“Şivan Perver ismi ve simgesi, tam da bu nedenden ötürü özellikle önemli. Şivan Perver’in Türkiye’ye dönmesi, Avrupa’daki on binlerce Kürt vatandaşımızın yurtlarına dönmelerinin de önünü açacak; enerjilerini Türkiye’de Türkiye için yoğunlaştırmalarını sağlayacak.
Şivan Perver’in Türkiye’ye dönmesi öyle önemli ki, bu:
1. Dağdan inişin yolunu hızlandıracak;
2. Dağa gidişi durduracak.
Yani, bir büyük ‘iç barış’ olayı gerçekleşmiş olacak.
Peki, Şivan Perver gelecek mi?
‘İşler’ bugüne kadar olduğu haliyle giderse...
Evet, gelecek...”
* Ergenekon, Davutoğlu, İspanya ve dönüşüm… (Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak)
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'yla birlikte İspanya'ya giden Ali Bayramoğlu, İspanya’nın Ocak 2010'da AB dönem başkanı olacağını anımsatarak, Davutoğlu’nun gezisinin bu açıdan önemli olduğunu ifade etti. Davutoğlu’nın İspanya’dan, “Kimi sorunlarda ön almasını, birkaç dosya başlığının açılması için inisiyatif kullanmasını, Kıbrıs meselesinde diğer üyeleri etkilemesini” beklediğini kaydeden Bayramoğlu, şu görüşleri dile getirdi:
“(…)Türkiye'nin dış politik ilişkilerinde uyguladığı yöntem başka bir güç ve özgüven mekanizmasını pekiştiriyor, ancak bu pekişmenin de içeride yaşanan gelişmelerle, Türkiye'nin değişim istikametinde attığı adımlarla, demokratik olgunluk süreciyle çok yakından ilgisi var.
Davutoğlu'yla İspanya yolunda yaptığımız İran'dan Ermenistan'a, Rusya'dan Orta Doğu'ya ve AB'ye uzanan birkaç saatlik ufuk turu iç ve dış dinamiklerin etkileşimi fikri etrafında dolaştı. Örneğin Suriye'yi hızla dünya sistemine iten Türkiye'nin, İran'la Batı ilişkilerinde Türkiye'nin Davutoğlu'nun deyişiyle tam aracı ve algı değiştirici olmasının temeli bu etkileşimden kaynaklanıyor.
Türk Dışişleri Bakanı Madrid'te yaptığı konuşmada küresel kültür, küresel ekonomi ve küresel siyaset olmak üzere üçayaklı bir düzenin ya da yapının önemini ve yeniden kurulması gerektiğini anlatırken, Türkiye'nin bu düzene katkısının ne denli büyük olacağını, Türkiye olmadan bu yeniden yapılanmanın imkânsızlığını anlatıyordu…
Kuvvetliydi Davutoğlu, git gide kuvvetlenen bir ülkenin temsilcisi olarak…
Böyle giderse, Türkiye, cumhuriyetin 100. yılını kutlarken bugün yaşadıklarına gerçekten tebessümle bakacak…”
* Her gün 3 bin 322 kişi evine ekmek götüremiyor (Meliha Okur – Sabah)
Meliha Okur, işsizliğin geldiği boyutu ele aldığı yazısında, “Türkiye'de resmi rakamlara göre, her gün 3 bin 322 ailenin ocakta kaynayan tenceresi söndü. Her gün 3 bin 322 aile reisi evine ekmek götüremedi” diye yazdı. 2000'de işsizlik oranı yüzde 7, işsiz sayısı 1 milyon 650 bin civarındayken, bugün işsizlik oranının 13.4’e çıktığına işaret eden Okur, şunları yazdı:
"(…) Görünen o ki; turizm, tarım ve bir ölçüde inşaat sektöründeki mevsimselliğin etkisiyle işsizlik tırmanacak. Ama beni asıl üzen konu, işsizlikteki tırmanış değil, bu konuya Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin bu kadar duyarsız kalışı!.. Ne; "Demokratik açılım" için bas bas bağıran AK Parti-DTP... Ne; her koşulda "Açılıma karşıyım" diyen CHP-MHP... Tekmili birden "İşsizliği" kabullenmişler. İşsizlik konusunda adım atmıyorlar. Eğer böyle olmasaydı, TBMM çoktan "İşsizlik Açılımı" için toplanır, iktidar ve muhalefet partileri, "İşsizlik nasıl aşılır?" diye birlikte çözüm arardı.
İşte o zaman hep beraber dağdan ineni de, sokakta yürüyeni de kucaklar, toplumsal refah kültürünü yaratma konusunda samimi olurduk. Şimdi sadece konuşuyoruz. Oysa her gün 3 bin 322 ailenin ocağında tencere kaynamıyor!...”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.