Türkiye’de sadece Nurcu gruplar değil, İslami, laik, milliyetçi, Kemalist tüm tarikat ve cemaatler arasında siyaseten ve iktisaden ulusal ve uluslararası alanda en etkin olanı şüphesiz Fethullah Gülen hareketidir. Dünya çapındaki eğitim kurumları, medya grupları, banka ve en önemlisi etkin örgütlenme biçimiyle birçok grubun hayal edemeyeceği bir siyasi, toplumsal ve ekonomik güce sahiptir. Cemaatin lideri Fethullah, Hoca 28 Şubat darbesi nedeniyle bugün yaşadığı ABD’ye gidince daha önce lokal, milliyetçi-devletçi ve dışlayıcı olan cemaat uluslararasılaştı, evrenselci-hatta liberal ve kapsayıcı bir hüviyet kazandı. Bediüzzaman’ın “en kötü hükümet kaostan iyidir” tezinden etkilenen Fethullah Hoca otoriteye tam teslim olmasa da itaatsizlik de etmedi. 28 Şubat’ın zalim ve gaddar rejimine bile...
O zamanlar “cemaate halel gelmesin” endişesiyle bu tür açıklamaları anlaşılır gibiydi, fakat Wall Street Journal(WSJ) ve New York Times(NYT) gazetelerinde Gazze konvoyuna yönelik insanlık suçunu teşkil eden İsrail terörünü adeta hoşgören demeçleri çok tartışıldı, cemaatin tabanında bile hoşnutsuzluğa neden oldu. WST haberinde Fethullah Hoca’nın Gazze konvoyunu “otoriteye karşı gelmek, kafa tutmak“ anlamına gelen (defying authority) kelimeleriyle eleştirmişti. Cemaatin tabanından önemli bir kesimi, dindarları, demokratları ve liberalleri rahatsız eden de aslında bu otorite-itaat terkibidir. Zira hem uluslararası insan hakları hukukunda, hem siyaset biliminde, hem de İslam geleneğinde despot ve zalim otoriteye karşı direnme hakkı vardır. Hatta İslam’da zalim otoriteye karşı gelme bir haktan öte bir görevdir.
Zalim otoriteye direnme hakkı
J. Locke göre, insanların doğal durumda sahip olduğu insan haklarını ihlal eden otorite meşru değildir ve ona karşı vatandaşın direnme hakkı vardır. Aynı şekilde Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin giriş bölümünde “İnsanın baskıya, baskı yönetimine karşı son çözüm olarak ayaklanmak zorunda kalmaması için, insan haklarının bir hukuk düzeniyle korunması”nın bir zorunluluk olduğu” vurgulanmaktadır. Siyaset bilimcilere göre, zalim idareye karşı “direnme hakkı” İslam’da hem bir hak hem de bir ödevdir. Bir hadiste “en büyük cihad zalim otoriteye karşı hakikati, gerçeği söylemektir”. Başka bir hadiste “bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle düzeltiniz, buna gücünüz yetmezse dilinizle buna da gücünüz yetmezse kalbinizle buğz ediniz. Bu ise imanın en zayıf seviyesidir” denmektedir. Hz. Ömer halife seçildiğinde “ben adaletten ayrılırsam ne yaparsınız” diye sorar ve sahabe “sizi kılıcımızla düzeltiriz” der. Kısacası baskıya, zulme ve zalime karşı direnme İslam’ın esasıdır. Fethullah Hoca’nın özellikle İslam’da despot ve zalim otoriteye bilmemesi imkânsızdır. Peki, neden özellikle Filistin’de işgalci, zalim, despot ve gayrımeşru olan İsrail yönetiminin hem de uluslararası sularda insani yardım taşıyan gemiye haksız saldırısında Fethullah Hoca otorite-itaat terkibini kurdu? Amacı neydi? Kimlere mesaj vermek istedi? Kanaatimce Fethullah Hoca açıklamalarıyla dört merkeze mesaj vermek istedi: Amerika’daki Yahudi lobilerine, ABD Yönetimine, AKP’ye ve Türkiye’deki muhalefet partilerine. Bilindiği üzere Fethullah Hoca hareketinin Amerika yapılanması daha çok yeni: 10-15 yıllık geçmişi var. Amerika’da Yahudi lobisi çok güçlü, çünkü ABD’de 5-6 milyon Yahudi yaşıyor, yani toplumun %1.5-2’si fakat çok örgütlüdür. Bir konferansta bir tek Yahudi’nin bile yaşamadığı yerlerde derneklerinin olduğunu ABD’deki en büyük Yahudi kuruluşunun başkanından duymuştum. Ayrıca Yahudi toplumu çok eğitimlidir, ekonomi ve medyada da güçlüdür. Bu güce bir de toplumda oluşturulan “güçlü Yahudi” algısını da eklemek gerek. Zira algı çoğu zaman realiteden daha etkilidir. Bir Kafkasya ülkesinin büyükelçiliğinden gelen elçilik temsilcileri ve lobi şirketinin elemanları benim de hazır bulunduğum bir toplantıda bir senatörün danışmanıyla konuşuyorlar.
Ülkelerini Rusya’ya karşı daha güvende hissettirmek için Senatörün yapacağı bir konuşmada “Enerji, Hazar denizi ve geldikleri ülkenin de ABD için” önemli olduğunu söylemesinin istiyorlardı. Bunun üzerine kendisi de bir Yahudi olan danışman, senatörün bunu söyleyebileceğini çünkü Yahudilerin de böyle bir görüşü desteklediklerini defaten söyledi. Daha önemlisi darbölge sistemiyle seçimlerin yapıldığı ABD demokrasisinde bir oy değerliyken 5-6 milyonluk bir nüfusun ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Bu örgütlenme, medya ve ekonomik güç sayesinde ABD’de özellikle karar alma mekanizmasında çok güçlüdür. Örneğin, toplumun %1,5- 2’sini oluşturmalarına rağmen Kongre’de 45 üye ile %7,8 ve Senato’da 13 üye ile yani %13 ile temsil ediliyorlar. Bu bilgiler ışığında bakıldığında ABD’de okullar, yurtlar ve kurslar açmak isteyen Fethullah Hoca hareketi gibi bir hareket, Yahudi lobisine rağmen tutunamaz. Dolayısıyla Fethullah Hoca’nın ilk mesajı bu lobiyedir. Yani Fethullah Hoca bütün bildikleri ve inandıklarını yine cemaatin selameti için bir kenara koyarak Yahudi lobisine “Benden size zarar gelmez. Ben otoriteye başkaldırmam. İHH ve demeçleriyle onun yanında yer alan AKP ile de aynı düşünmüyorum. Aksine onları tasvip etmiyorum” diyor. Bu görüşü destekleyen diğer bir delil de şudur; Fethullah Hoca hareketi içinde yer alan “Kimse Yok mu Derneği”, 2006 yılından beri Filistin’e 6 milyon dolarlık yardım yaptıkları halde İsrail’le bir sorun yaşamadıklarını açıkladı. Bu açıklama ile Dernek hem Fethullah Hoca’yı Türkiye kamuoyunda özellikle Hoca’nın açıklamalarından rahatsız olan Cemaat tabanına mesaj veriyor, hem de Yahudi lobisine göz kırpıyor.
Fethullah Hoca’nın mesaj vermek istediği ikinci adres ABD Yönetimi’dir. İran ile yapılan uranyum sözleşmesi ile ABD’ye ters düşen AKP, Gazze çıkışıyla da dolaylı olarak yine ABD Yönetimi ile ilişkileri gerdi. Daha önemlisi son yıllarda Rusya ile geliştirilen ilişkiler, İran, Hamas ve Suriye gibi ABD ile sorunlu güçlerle olan bağlantılar nedeniyle AKP ve ABD Yönetimi ilişkilerinde derinden bir gerilme var. Son yıllarda iç politikada AKP ile adeta özdeşleşen Fethullah Hoca cemaati, ABD Yönetimi’ne AKP ile özdeş olmadıklarının mesajını vermek istemiş olabilir.
AKP’ye yakın gözükmek...
Fethullah Hoca’nın mesaj vermek istediği diğer odaklar ise AKP ve muhalefet partileridir. Son yıllarda başta Ergenekon davası olmak üzere cemaatin basın yayın organları AKP politikalarını çok açık ve güçlü bir şekilde destekledi. Doğrudan siyasetten rahatsız olmayan cemaatin, bir parti ile bu kadar yakın olması, hatta kimisine göre özdeşleşmesi Hoca’yı rahatsız etmiş olabilir. Bu mesaj ile cemaati AKP’den teorik de olsa kalın çizgilerle ayırmış oldu. AKP’ye yönelik diğer mesaj ise şu olabilir; Fethullah Hoca geleneksel bir suni İslam âlimidir. Ayrıca milliyetçi hassasiyetleri, son yıllarda ABD’de yumuşadıysa da, çok güçlüdür. Bu nedenle, Şia ve İran olmak üzere şia yönetimleri bir tehdit olarak algılanır. AKP’nin İran ile ilişkileri iyi tutması onu rahatsız etmiş olabilir. Bu nedenle, açıkça AKP’yi dolaylı yönden uyarmak istemiş olabilir. Uluslararası bir aktör olduğunu ve gerektiğinde AKP dış politikasını etkileyebileceği mesajını vermiş olabilir. AKP bu mesajı sineye çekti, zira Fethullah Hoca’nın işaretiyle AKP’den kaçacak hatrı sayılır oy olduğu aşikârdır. Fethullah Hoca son olarak muhalefet partilerine, AKP ile cemaatin özdeş olmadığını, gerektiğinde farklı düşünebileceğini hatta ayrı hareket edebileceği mesajını veriyor. Böylece, düşük ihtimal bile olsa yakın gelecekte hükümet olabilecek muhalefetle olası uzlaşma zemini hazırlıyor olabilir.
Özetle, 28 Şubat’ta ve daha öncesinde de cemaatin selameti için otoriteye haddinden fazla değer veren Fethullah Hoca, bu defa da ABD’deki güç odaklarına sorun çıkarmayacağı mesajını vermiştir. Bu nedenle, cemaat tabanında ve toplumun diğer kesimlerinde ufak tefek kırgınlıklara rağmen, fazla tepki çekmemiştir.
Nezir Akyeşilmen
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.