Taraf gazetesi Wikilieaks belgelerindeki Türkiye kriptolarını yayınlamaya başladı. Taraf, İlk günü Fethullah Gülen ve Gülen hareketine ayırdı. Belgelerde 4 konu başlığı öne çıkıyor; "ABD Gülen'i koruyor mu?", "Gülen hareketi ve polis", "Türk liderlerin cemaatle ilişkileri" ve "Azınlıklar ile Gülen cemaati ilişkileri."
İşte Taraf'ta yer alan Fethullah Gülen'in adının geçtiği WikiLeaks belgeleri:
Başbakan Erdoğan 12 Eylül 2010 gecesi, anayasa değişikliklerine ilişkin referandumdan “evet” sonucu çıkmasını kutladığı ve bu sonuç için çalışanlara teşekkür ettiği konuşmasında, “Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum” dediğinde, kimi kast ettiğini herkes anladı. Türkiye’nin kendine özgü siyaset ve medya sözlüğünde, “okyanus ötesi” teriminin karşılığına baktığımızda Fethullah Gülen adını görüyoruz. Boşuna değil; Fethullah Gülen, Mart 1999’dan beri ABD’de yaşıyor... Bu tercihte, Gülen’in sağlık sorunları kadar, hakkında açılan davalar da rol oynadı.
Türkiye’ye dönüşünün önünde şu anda yasal engel bulunmasa da, Gülen muhtemelen böyle bir dönüşün siyasi ve toplumsal sonuçlarını göz önünde tutarak, dönmemeyi tercih ediyor. Gülen’in, Pennsylvania eyaletinde yaşamayı sürdürmesi ise, “Amerika Gülen’i destekliyor” yorumlarını besliyor.
Acaba ABD, Fethullah Gülen’i gerçekten destekliyor mu; Washington, Gülenci cemaatin siyasi duruşuna, faaliyetlerine nasıl bakıyor?
“WikiLeaks Türkiye Belgeleri”ni kafamızda bu sorularla taradığımızda, ABD’nin, cemaatin görüş ve faaliyetleriyle yakından ilgilendiğini gördük. Büyük çoğunluğu 2000’li yıllara ait olan 11 bin civarındaki telgraf arasında, yirmiden fazlası, doğrudan doğruya Gülen cemaatine ayrılmıştı; bunları okuyup incelemek, Amerikan devletinin zihnindeki Fethullah Gülen imajının çizgilerini bizim için netleştirdi. Bugün, WikiLeaks belgeleri arasındaki Gülen telgraflarının büyük bir bir bölümünün dökümünü ve değerlendirmesini sunuyoruz.
Olağanüstü yetenekli yabancı statüsüyle...
Fethullah Gülen halen Amerika’da “sürekli mûkim” statüsünde yaşıyor. Ama bu statüyü elde etmesi kolay olmadı. 1999’da “turist” vizesiyle ABD’ye giden Gülen, bu vizeyi daha fazla uzatmasının mümkün olmadığı noktada, bu kez farklı bir statüyle, dinadamlarına verilen “R” vizesi ile ikâmetini sürdürdü. “R” vizesinin de sınırına dayanınca, Gülen’in avukatları, sürekli oturma izni (Yeşil Kart) için başvuruda bulundular. Bu başvuru, önce Amerikan Vatandaşlık ve Göçmenlik Hizmetleri Bürosu tarafından reddedildi. Daha sonra, yine Gülen’in avukatları, Amerikan hükümetinin “ret” kararına karşı Amerikan mahkemelerine itirazda bulundular ve davayı kazanarak müvekillerinin 2008’den itibaren “Yeşil Kart” sahibi olmasını sağladılar.
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, WikiLeaks belgelerine yansıyan bir basın değerlendirmesinde bu durumu, “Gülen, Yeşil Kart’ını hükümet kararıyla değil, ABD mahkemelerinin kararıyla aldı. ABD hükümeti onu korumadı. ABD hükümeti, Gülen’in Yeşil Kart talebini reddedince, o kişisel olarak ABD mahkemesine başvurdu ve mahkeme kararıyla Yeşil Kart’ını elde etti” diye özetliyor.
Hem ABD'nin Gülen'e nasıl baktığına ilişkin bir belge hem bu bakışın daha sonraki yıllarda nasıl değştiğini görmek için "baz" olarak ABD'nin Başkonsolos Vekili Simith'in 4 Ağustos 2005 tarihli yazılı telgrafının bir bölümü:
"Gülen'in kamuoyuna verdiği hoşgörü, ve diyalog mesajını ve buna paralel olan İslam'ı bilim ve moderniteyle uzlaştırma çabasını hesaba katan, bazı batılı gözlemciler onu Müslüman bir eğitimci (ya da "Hoca") olarak benimsiyor ve onu "ılımlı İslam"ın sesi olarak görmeyi tercih ediyorlar. Gülen sıklıkla terörizme karşı konuşuyor (kur'an'ın bazı tesfirlleriyle İslam adına uygulanan terörist şiddet arasındaki bağlantıyı iredelemek konusunda dikkatli davranmasına rağmen...) Gülen ayrıca Yahudi cemaatince kendi varlığına destek olarak algılanan tavırlar da sergiliyor.
Ancak Gülen hareketinin nihai niyetleri konusunda derin ve yaygın kuşkular hala geçerli. Bu hareketin bünyesidneki çeşitli çevrelerin içine çektiği insanlar üzerine uyguladığı baskıya ilişkin ipucu veren anektodlara sahibiz; işadamlarına Gülenci okulları ve diğer faaliyetleri desteklemek için para vermeyi sürdürmeleri yönünde yapılan ağır baskı buna örnek. Gülencilerin kendi okul ağlarını (buna ABD'deki düzinelerce okulları da dahil) din propagandacısı haline getirilmeye müsait buldukları öğrencileri büyük bir dikkatle seçmek için kullandıkları hakkında çok sayıda güvenilir rapor elde ettik ve bu okullardaki yatılı öğrencilerin beyinlerinin yıkandığını da defaatle işittik.
Bu gerçekler, Gülencilerin Türk Miili Polis Teşkilatı dahil (İstanbul'daki 'legat'la yaptıkları toplantıda ortaya çıktığı gibi -- Ankara bu gelişmenin polisini terörizmle mücadele çabalarına etkisini ayrıca ele alacak) Birçok devlet kurumuna sızmalatrıyla birleştiğinde yüzeyin altında çok daha katı bir çizginin, dünya çapında bir İslamcı yayılma propagandası misyonunun yattığına işaret ediyor.
Kısacası, Gülencilerin sahip oldukları uluslararası okullar ağı ile gelecek nesillere şekil verme çabaları ve sadece Türk iş dünyasına değil, resmi kurumlara da sızma konusundaki belgeli gayretleri, Türk İslamı için de baskın bir ses haline gelmeleri halinde, ılımlı tavırlarının sürüp sürmeyeceği konusunda soru işaretleri doğmasına yol açtı. Bu nedenle Haleva'nın temkinli tutumu doğru bir tavır olarak görünüyor.
"Gülen o kadar sakıngan ki bu hareket devlete karşı tehlike oluşturmamaktadır"
ABD'nin Fethullah Gülen'e bakışını genel hatlarıyla yansıtan "KİŞİYE ÖZEL" bir diğer telgraf 11 Kasım 2003 tarihini kapsıyor. Bu tarihte Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Fethullah Gülen davasının kesin hükme bağlanmasını 4616 sayılı Şartla Salıverme ve Dava ve Cezaların Ertelenmesi yasası kapsamında 5 yıl süreyle ertelemişti. Zaten dönemin Ankara büyükelçisi w. Robert Pearson'ın yazdığı telgrafın başlığı da, "Türk Sivil Toplumu: İslamı lider Fethullah Gülen aleyhindeki hüküm ertlendi" Pearson Gülen'i şöyle tarif etmiş: "1970'lerde işe başlağımda çok daha militan olan Gülen, ekümenik (evrensel) bir anlayışla ilgilendiğini iddia eden ama kökleri yoğun biçimde İslami olan bir ruhani liderdir.
Bu hareket diğer İslami tarikatlar gibi çalışıyor ama nispeten daha hiyerarşik ve daha disiplinli. Gülen ve takipçileri eski cumhurbaşkanı Demirel ve baş-laikçi- milliyetçi eski Başbakan Ecevit dahil olmak üzere kendi içindeki çok geniş bir yelpazedeki Türk siyasetçileriyle iletişim halinde ve onlardan kamuoyu önünde destek almış durumda"
Bu telgrafın sonundaki "YORUM" bölümünü ise aynen aktarıyoruz: "Her ne kadar tecrübelerimize göre bu hareket (Gülen hareketi) devletin baskısı altında gizemli bir hale geldiyse temsilcileri bize karşı daha temkinli davranıyorsa, ve dolayısıyla hedeflerini okumak daha zor oluyorsa da devletin Gülen'e yönelik tacizi bize bulanık ve keyfi şekilde yorumlanmış bir dizi delile dayalıymış gibi görünüyor. Ayrıca daha militan İslamcıların Türkiye'deki bazı Gülen yapılanmalarına girdiklerini de tecrübe ettik. Ama Gülencilerle kapsamlı ve sürekli temaslarımıza dayanarak şu sonuca varıyoruz:
Gülen'in yaklaşımı öylesine tedricî ve onun kurmayları militan olarak karalanmamak konusunda öylesine sakıngan ki, bu hareket devlete karşı açık yakın bir tehlike oluşturmamaktadır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.