İsviçre yolunda konuşan Gül, 'Seçim tarihi ortada yok. Silah susarsa adımlar özgüvenle atılır' dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İsviçre yolunda önemli açıklamalarda bulundu.
İsviçre ilginç bir ülke. Dünyada bankacılığın, tarafsızlığın ve kanton denilen küçük federatif bölgeler üzerinden doğrudan demokrasi yoluyla yönetimin simgesi. 7.5 milyon nüfus, üç resmi dil var. Bizim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile geldiğimiz Alman sınırına yakın kuzey bölgesi ilk manastırlara, üniversitelere ev sahipliği yapacak kadar Protestan, İtalyan sınırına yakın bölgeler Vatikan’a meşhur muhafızlarını verecek kadar Katolik.
Doğrudan demokrasinin bir sonucu olarak, dış politika üzerinde de seçmenin dünyada başka hiçbir ülkede olmadığı kadar etkisi var. Örneğin, İsviçre hükümetine yılda iki devlet başkanını davet etme yetkisi vermişler. İsviçre Federasyonu Başkanı Doris Leuthard da 2010 hakkını Almanya ve Türkiye için kullanmış.
Türkiye’den ilk ziyaret
Bu, Türkiye’den İsviçre’ye yapılan ilk ziyaret. Bu yönüyle Gül’ü de şasırtmış. “Cumhuriyet öncesinden bu yana aydınları çekmiş” diyor. O kadar ki medeni kanunu, ticaret kanununu İsviçre’den almışız. Lozan, Cumhuriyet Türkiyesi’nin bağımsızlığının; Montro; Boğazlar rejiminin, Zürih ve yenilerde Burgenstock iki önemli Kıbrıs anlaşmasının imzalandığı İsviçre şehirleri.
İsviçreliler bu ziyarete önem vermiş, Gül’ü çok iyi ağırladılar. Zürih’e indikten sonra Bern’e trenle geçtik ve resmi öğle yemeği özel olarak cumhurbaşkanlarına tahsis edilen trende yendi. İsviçre’nin meşhur dağ, ova, nehirlerini geçiyoruz, ama aklımız Türkiye’de ve az önce Cumhurbaşkanı’nın uçakta söylediklerinde takılı.
Üç generali biliyordu
Cumhurbaşkanı daha Ankara’dan yola çıkmadan önce, üç generalin açığa alınması konusunda “Hükümet yekisini kullandı” demiş, ama ayrıntıya girmemişti. Uçakta sorduk; açığa alma işleminden önceden haberi olmuş muydu?
“Tabii, biliyordum” dedi, sonra sorularımız üzerine şunları söyledi: “Bu olay belki ilk olması açısından önemli. Ama hukuk anlayışı, mevzuat açısından çok büyütülecek bir şey değil aslında. Böyle bir mevzuat var. Ve mevzuat daha önce Emniyet Genel Müdürü gibi daha üst düzey devlet görevlilerine uygulanmış.”
Peki Balyoz soruşturmasında çok sayıda subayın ismi geçerken, bu üç subay Yüksek Askeri Şûra sonrası dava açtıkları için mi açığa alındılar?
Gül kendisine eşlik eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile bir an göz göze geldi, sonra izah ettti: “Bu üç general 30 Ağustos’ta bekleme süreleri dolduğu için ya terfi edeceklerdi ya da emekli olmaları gerekiyordu. Yürütmeyi durdurma kararını 30 Ağustos’tan önce de verebilirdi mahkeme. Ama eylülde verdi...”
‘Türkiye normalleşiyor’
“Normalleşiyor Türkiye” diye devam etti Gül: “Normalleşme bir gecede, bir günde olmuyor.”
‘Bu konuları Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ile konuşup konuşmadığı sorusuna ilginç cevap verdi Cumhurbaşkanı; bu konular ne kadar ‘olgun’ halledilebilirse, o kadar memleketin faydasına olurdu.
Peki Cumhurbaşkanı üç subayın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne başvuruşunu nasıl değerlendiriyordu? Göreve iade alırlasa ne olacaktı?
Gül yine Atalay’la göz göze geldi: “Hukuk neyi söylüyorsa o... Bakanlar nasıl o tasarrufu yaptıysa, subaylar da mahkemeye müracaat haklarını kullandılar.”
BDP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in ‘Silahlar miadını doldurdu’ dediği için PKK’nın hem İmralı, hem Kandil’deki liderleri tarafından adeta çapraz ateşe alınması, gazetecilerin ortak merak konusuydu.
Gül, “Ben isimlere girmem, ama” diye başladı ve devam etti: “Silahla, tehditle hiçbir yere varılmaz, varılamaz. Ancak bu acılara sebep olur. Maliyeti olur tabii ki... ”
Baydemir’e dolaylı destek
Netice? Gül, Baydemir’in çıkışına şu dolaylı desteği verdi: “Siyaset yapan bazılarının bunu görüyor olması tabii iyi bir şey.”
Gül’e göre CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır-Şanlıurfa seyahati de ‘normalleşme’ işaretiydi. “Ana muhalefet liderinin Türkiye’nin bir şehrindeki gezisinden söz ediyorsunuz” dedi gülerek: “Bundan normal ne olabilir ki.”
Gül, bu konuyu kapatıp kalkmak isterken Bilal Çetin sordu. ‘Kürt meselesinde seçime kadar beklemeden adım atın’ diye hükümeti teşvik etmenizi beklerdim. Kürt meselesi seçime kadar beklemeli mi?
Gül bu soruya Süleyman Demirel’in ‘Turpun büyüğü heybede’ sözünü anımsatan bir cevap verdi: “Hayır. Bunlar her günün meselesi.”
Hükümetin (Anayasa, Kürt meselesinde atılacak adımlar, türban gibi) sorunları seçim sonrasına bırakmasını Gül nasıl değerlendiriyordu?
“Ben o kanıda değilim” dedi; “Her şey dursun kanısında değilim. Zaten daha seçim tarih ortada yok. Neyi bırakıyoruz? Ne kadar silah susarsa, şiddet durursa o kadar özgüven oluşur.” Böylece nur topu gibi bir ‘seçim tarihi’ konumuz da oldu.
‘Naipaul’ konusuna girmedi
Cumhurbaşkanı’na Nobel ödüllü yazar Naipaul’un İstanbul’daki bir edebiyat toplantısına İslami aşağılayan ifadeler kullandığı için kendisine yönelen tepkiler nedeniyle katılmamasını sordum. Bu konuya girmek istemedi.
Kırmızı Kitap
Kırmızı Kitap diye bilinen Milli Siyaset Belgesi değişti. Yeni hali eskiye göre nasıl?” sorusuna Gül’ün yanıtı: “Ortaya çıkan düzenlemelerin hepsi Türkiye’nin ulaşmak istediği yere göre yapılıyor. Nasıl değişecek Türkiye? Mevzuatlar değişecek, uygulamalar değişecek.Ülkelerin içeride dışarıda alacağı durumlar var. Yoksa naif bir duruma da düşebilirsiniz.”
Cumhurbaşkanı Gül’e son olarak ‘Hayata Dönüş’ operasyonunda mahpusların kimyasalla yakıldığı iddilarını nasıl değerlendirdiğini soruyoruz: “Bunları inceleyip bakacağız tabii. Savcılarımıza, emniyet teşkilatına, jandarmaya sorarız.”
Murat Yetkin - Radikal
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.