MTV ‘DE KASKO İNDİRİMİ
Bugün öğrendim, Motorlu Taşıt Vergisi Kasko bedelinin %5’ ini geçemezmiş. Kapsamı şöyle: otomobiller, cip, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzeri taşıtlar yararlanabiliyorlar…
İstisnası : Kamyon, kamyonet, otobüs, minibüs, panelvan, uçak, helikopter, yat, kotra, her türlü motorlu tekneler yaralanamıyorlar…(Ruhsatta bunlar yazıyorsa yararlanamıyor )
2004 yılından bu yana hesaplanabiliyor. Her yılın kasko değerleri sigorta acentasından alınıyor, ödenen MTV ile karşılaştırılıyor, MTV , kasko değerinin % 5 ‘ inden fazla ise Nakil Vasıtaları Vergi Dairesi farkı geri ödüyor.
Dilekçe ve form ile başvurmak gerekiyor Nakil Vasıtaları Vergi Dairesine … Dilekçeye banka hesap numarası Yazılıyor. Formun adı da şöyle ‘’motorlu taşıtlar vergisi tutarına esas olan kasko sigortası değeri bildirim formu’’ yetkili sigorta acentanız düzenliyormuş… Ayrıca bu indirimden faydalanmak için aracın KASKOLU OLMASI ZORUNLU DEĞİLMİŞ.
SIRTTAN GİRENLER…
14-15 Yaşlarındaydım, bir rüya görmüştüm, onu anlatacağım epey ilginç… Rüyam şöyle; Güneşli bir gün, havada asılı duruyorum, kolum bacağım yok, bakan bir şeyim. Sağ tarafımda biraz uzakta, havada, kollu bacaklı , esmerimsi biri var, ne erkek ne kadın diyorum içimden… Sol tarafımda bir ağaç var, onun üst dallarını görüyorum. Sağımı, solumu bakmadan görüyorum ama arkamı göremiyorum… Ben aşağıda, tek katlı beyaz bir evde, camda oturmuş küçük bir kıza bakıyorum. Aniden aşağıya doğru hareket ediyorum ve tak kızın arkasında oluyorum. Sonra sırtından giriyorum… O kız oluyorum, elbise giymiş gibi bir rahatsızlık, bir darlık hissetmiyorum. Başımı sola çeviriyorum, mutlu, mesut, gülümseyen bir kadın evi süpürüyor süpürgeyle, yabancı diyorum içimden… Rüyam burada bitiyor.
Yıllar sonra 22 yaşlarında, üniversiteyi bitirmiştim, evde oturuyordum, oturma odasında koltukta… Birden bu rüya aklıma geldi, neye benziyorum acaba dedim, kendimi görememiştim, havada kolsuz bacaksız duran halimi merak ettim. O gece yine bir rüya gördüm. Rüyamda oturduğum koltuktan kalktım, yürüyordum, bu sefer kolum bacağım vardı ama dolunay ışığındaydı. Koridorda portmantonun kapısında ayna var, ona doğru gittim. Aynaya baktım ama ayna beni göstermedi, ben aynayı gösterdim. Ayna içinde ayna gördüm. Hani aynı iki aynayı birbirine tutarsın ya öyle… Uyanınca anladım ki ben bir aynayım ve bu dünyadaki aynalar beni göstermiyorlar, ben onları gösteriyorum, ayna kendini bende gördü yani… Aynayı bile gösteren aynayım… VE DOĞMADIM, DOĞAN SADECE BEDENİM….
ÇÖPÇÜLER
Cumartesi sabahıydı, camdan baktım, karşı yolda bir çöpçü yolun kenarını süpürüyordu… Hoşuma gitti, nedense çöpçüleri, otobüs şöförlerini severim... Hatta bir zamanlar sabah çok erken kalktığımda çöpleri alan çöpçülere bakar, bu işi yapabileceğimi düşünür, onlara özenirdim. Sabahın kör karanlığında çalışmak, çöpleri alıp, kalan artıkları süpürmek, kainatı temizlemek ne kadar ilginçti… O zamanlar iş tecrübem yoktu, çalışmıyordum, bu işin kas gücü istediğini ve farelerden (çünkü çıkabilir) korkmamak gerektiğini bilmiyordum..Sonra ileriki yaşlarda düşününce , iş tecrübesi edinince, çalışmaya başlayınca ortaya çıktı bu düşünce… Ama yine de çöpçüleri severim, çöp kamyonunun arkasına asılıp giden yolları süpüren, genelde akşamları çalışan çöpçüleri… Dünyamızı temizliyorlar…
NEFİS
İnsan üçten oluşmuştur, nefis, beden, can… Nefis ve can bu bedende tutsak iki ruhtur birbirinin zıttı… Nefis, bedeni yönetici, can, nefsi yöneticidir….Mevlana şöyle demiş mesnevisinde; İnsan nefsi bir ejderhadır!...Günah işlemek için fırsat beklemektedir. Nefis güçlense, fırsat bulsa, hemen firavunluğa başlar; Yüzlerce Musa’nın, Harun’un yolunu keser.
Nefis ejderhası; yokluğa, yoksulluğa, fakirliğe düşerse, küçük bir kuvvet haline gelir. Fakat mal, mülk,yüksek mevkii yüzünden nefis sivrisineği çaylak kesilir.
Onu mat et de mat olmaktan, manen ölmekten emin ol! Ona acıma; o acımaya ve iyiliğe layık değildir. Çünkü baskın şehvet güneşinin harareti vurunca, o pis baykuş kanatlanır, uçar! Onunla yiğitçe savaşa giriş de buna karşılık Allah, sana manen kendisi ile buluşmayı ihsan etsin!
Sen o nefsi terbiye altına almadan, onu uslu, vefalı bir halde tutmayı mı umuyorsun?
Her soysuz ve aşağılık kişiye nefsi zapt etmek nasip olur mu? Ejderhayı öldürmek için Musa olmak gerek!
Kaynak; Mesneviden Seçmeler, Dr Yusuf Çetindağ.
HIRSIZ
Soğuk bir kış günü, işyerindeyken, cebim çaldı. Telefondaki ses polis olduğunu, evimize hırsız girdiğini, komşularla beraber evde olduklarını söyledi. Ben 1,30-2.00 saat içinde geleceğimi söyleyip telefonu kapattım.
İşyerim Büyükçekmece’de Mimar Sinan Koleji’nin altındaydı. Yemek şirketiydik, ben muhasebeciydim. O ara tedarikçilerden biri firmaya mal getirmişti… Ben düşünemiyordum, soğuk kanlı olmaya çalışıyordum ama kafam durmuştu. Tedarikçinin beni Avcılar’ a bırakabileceğini söylediler. Ben arabaya bindim, yolda giderken aldı mı beni bir düşünce… Kış günü, hava soğuk, annem evdeyse, anneme bir şey olduysa, bana söylemedilerse diye… Mideme bir acı saplandı, yol boyunca bu acı hiç gitmedi. Nasılsa Şirinevler’e geldim. Eve yaklaştıkça , korkum artıyor, çevrede bir kalabalık arıyordum… Kötü bir şey oldu mu diye… Kalabalık yoktu, apartman çevresi sakindi, eve çıktım kapı yarı aralıktı… İçerden annemin sesi geliyordu… İçeri girdim, annem de dışarıdaymış Allah’tan…. Doğum yapan bir komşuya süt götürmüş bir arkadaşıyla… Yeni gelmişti eve, babam da içerdeydi. Hırsız çelik kapıyı esnetip girmiş, kapının kilit tarafı ezilmişti. Yatak odasını, benim odamı karıştırmış, başka odalarda bir şey yoktu… Pasaportumun içinde biraz markım vardı, odama gidip, pasaporta baktım. Onu da alıp atmıştı hırsız ama nedense içindeki markı görememişti…
Param yerinde duruyordu. Annemin cüzdan içinde o zamanlar 500 TL parası varmış, onu almıştı. 1 milyar yapıp bankaya yatırmak istemiş, bize söylememiş, biriktiriyormuş. Benim odamda bir çeyrek altın ve İngiltere’den alınan kahverengi hırka kazağımı almıştı hırsız… Sonra polisler geldi. Parmak izi aldı, evi siyah toz boya ile lekelediler, halıları filan ama bir sonuç çıkmadı…
Ben sevindim, üzülmedim, anneme bir şey olmamıştı çok şükür. Hırsızdan sonra oturma odasında oturuyordum, birden bana bir ilham geldi. Oturma odasını parke yaptırabilirim diye düşündüm, mark hırsızın elinden geçmişti onu harcamam gerekiyor diye düşünüyordum… Sonra salonun marleyleri daha eski ve bakımsızdı orayı yaptırmaya karar verdim ve araştırmaya başladım. Parkeyi Bauhaus’tan alıp işçiliği parkeciye yaptıracaktım. İşçilik fiyatı araştırdım, bir iki parkeciden fiyat aldım. Düşük fiyat söyleyen evimizin yakınındaki parkeci ,‘’ hepsini biz yapalım abla ‘’ deyince ben de parkeleri Bauhaus’tan almaktan vazgeçtim ve parkeci ile iki takside anlaştım. Parkeci bir günde salonu bitirdi, yirmi yıllık bakımsız salon bir günde değişmiş, aydınlanmış genişlemişti, herkesin hoşuna gitti… İçerdeki eşyaların dizaynını da değiştirdik, bunun da etkisi oldu değişime… Daha sonra oturma odasını ve koridorları parke yaptırdık, abim para göndermiş annem de yardım etmişti… O sene içinde banyoyu, mutfağı da yaptırdık; mutfak küçüktü, yanındaki ikinci tuvaleti mutfağa kattık, yerine köşe masa aldım taksitle onu koyduk, kapısını genişlettik, ferah aydınlık bir mutfak oldu… Banyoya duşa kabin koyduk, bunu annem ödedi, babam klozeti aldı, elbirliği ile evi değiştirdik... O karanlık basık,sıkıcı ev gitmiş yerine aydınlık ferah bir ev olmuştu, herkes çok şaşırdı…Eeee bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur demişler! … Diyeceğim eve hırsız girmesi hayra vesile oldu. Bir musibeti hayra çevirdik çok şükür….
Meral Durgun
Gözlemlerim (1)
Gözlemlerim (2)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.