Milliyet Gazetesi Yazarı Ece Temelkuran bugünkü köşesinde geçtiğimiz günlerde rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan ve tedavisi devam eden Kenan Evren için okuyucularına 'Hakkınızı helal eder misiniz?" diye soruyor.
İşte o yazı:
Ölülerin arkasından konuşulmayacağına dair genel kuralın gerekçesi nedir? Nasıl bir ahlaki meseledir bizi ölüye saygı göstermek zorunda hissettiren? Bugün, ölmek üzere olan ve hepimizin yakinen tanıdığı bir adam sebebiyle bu soru üzerine düşünüyorum. Ölümün herkesi, bütün günahları yıkayabilen bir mertebe olmasının nedeni ne?
Öyle sanıyorum ki yaşayanlar evrensel bir suçluluk duyuyorlar ölülerin karşısında. Saygı göstermelerinin nedeni bu. Hâlâ yaşıyor olmalarından dolayı kendilerini daha şanslı gördükleri için ölüleri, o ölüler ne günah işlemiş olurlarsa olsunlar affetmeye hazırlar.
Sıranın kendilerine gelmemiş olmasından o kadar sevinçliler ki belki ölünün bütün meselelerini kapatmaya hazırlar.
'ACİL ŞİFALAR DİLEMİYORUM'
Radyoda genç bir kadın haberleri okurken “Yoğun bakıma kaldırıldı” diyor. 20'li yaşlarında olmalı kız. Cıvıl cıvıl bir sesi var. Hiç düşünmeden, otomatik olarak ekliyor haberin sonuna:
“Acil şifalar diliyoruz!”
Niye? Ben dilemiyorum. Dilemeyen bir ülke dolusu, ölü ve diri insan var. Ama kızın sesi dümdüz başka bir habere geçiyor, yine cıvıl cıvıl. Bu yüzden de dilemiyorum şifa zaten.
Çünkü bu ülkede, geçmişte ve şimdide, ne olup bittiğinden habersiz milyonlarca insan var, milyonlarca daha insan olacak. Tıpkı radyodaki kız çocuğu gibi diktatörlere şifa dileyen çocuklar yaptılar bu ülkenin ölülerinden. Daha akıllı çocuklarından daha aptal çocuklar yaptılar. İşkencecileri kahraman; faşistleri 'sevimli dedeler' sanan çocuklar yarattılar.
Dileyen dilesin, ben dilemem şifa. Akıttığı kadar kanı aksın...
Sonra da, eğer bu işin sonu ölümse, hiç tereddütsüz söylüyorum:
Hakkımı da helal etmem! Hakkını helal etmeyenlerin tarafında dururum.
Şöyle olmalı. Cenazesine gidilmeli. Sevenlerine, ailesine saygılı bir biçimde içeri girilmeli, sessizce. Yan yana durulmalı, saf tutmalı.
Öylece durmalı ve bütün törenin olup geçmesini beklemeli. Çünkü nihayet imam soracak:
“Hakkınızı helal eder misiniz?”
Cemaatin içinde bağırıp çağırmadan sesimizi çıkarmalı:
“Helal etmiyorum”
Hakkınızı helal eder misiniz?
“Helal etmiyorum!”
Hakkınızı helal eder misiniz?”
“Helal etmiyorum!”
Türkçe, Kürtçe, Ermenice...
Sonra da kirli tarihin cenaze törenine hiç değilse üç kere ses vermiş olarak oradan çıkıp gitmeli. En azından bu. En azından... Onca ölü dost, anne, baba, kardeş, evlat, kız çocuğu, oğlan çocuğu için... En azından bu. Türkçe ve Kürtçe. Ermenice ve Lazca... Bu toprağın her dilinde “Helal etmiyorum” demeli. Neden mi?
'ÜÇ KERE'
Çünkü eğer ölülerin karşısında suçluluk duyacaksanız yaşadığınız için, o ölü, bu ölü değil. Onlar burada değilken hâlâ yaşadığınız için suçluluk duyduğunuz başka ölüler var, ölmemiş olması gereken çocuklar. Durulacaksa onların karşısında terbiyeli durulmalı. 'Ölüye saygı' diye bir sessizlik bastıracaksa onlar için susun. Bari onlar için 'şifa dileyenler'in, 'hakkını helal edenler'in içine katılmayın.
Bari bunu yapabilin.
Ve eğer ölüp gitmiş arkadaşlarınıza, bu ülkenin yok edilmiş bir nesline, düşündüğü için kafası kesilen onca insana... Yani bu memlekete birazcık saygınız, azıcık sevginiz varsa siz de hakkınızı helal etmezsiniz. Etmemeli. Hem de üç kere! Onu üç kere helallik vermeden göndermelisiniz...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.