- Her şehrin olduğu gibi Diyarbakır’ın da bir “Gazi Köşkü” var. Atatürk’ün Diyarbakır’a gelişinde kaldığı ve şimdi müze olan köşkün büyük bahçesinin bir köşesindeyiz.
Sabah saat 10.00... Karşımızda BDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Gültan Kışanak var. Bir de Osman Baydemir... Gazeteciler kadrosu ise Mehmet Altan, Kadri Gürsel, Oral Çalışlar, Nazlı Ilıcak, Nuray Mert, Ezgi Başaran gibi isimlerden oluşuyor.
- Önce saptamalar... Hem BDP cephesi, hem de gazeteciler cephesi şu konularda hemfikir: İşler çıkmaza girdi, seçimden önceki hava ile şimdiki hava arasında muazzam bir fark var, şiddet yeniden devrede, 90’ların havası yeniden gündemde...
- Peki kimdir bu işin sorumlusu? Neden işler bu hale geldi? Hükümet cephesine sorulduğunda bu soruların yanıtı belli... Deniliyor ki: “Biz bütün iyi niyetimizle çözüm için çırpınıp durduk... Ama ‘İmralı’ bizi oyaladı, ‘Kandil’ elini tetikten çekmedi, BDP ise oyunbozanlık yapıp Meclis’e bile gelmedi... Bu işin sorumlusu ‘İmralı / Kandil / BDP hattı’dır”.
- BDP’liler işte bu yaklaşıma şiddetle karşı çıkıyorlar. Diyorlar ki: “Asıl sorumlu hükümettir. Öcalan risk alarak çözüm için planlar sundu... PKK’nın silahsızlandırılmasını hedefleyen bir plandı bu... Fakat hükümet, seçime kadar oyalama taktiği uyguladı, sonunda da ‘Teröristle pazarlık yapılmaz’ klişesiyle yeniden güvenlik politikalarına döndü”.
- Sonuç? Bir çıkmaz söz konusu... İşin içinden nasıl çıkılacak? Bu konuda herkesin üzerinde durduğu ortak çözüm önerisi şu: “Müzakereler kesinlikle sürmeli”.
- Şiddetin alıp başını gittiği, her gün şehit haberlerinin geldiği, şehirlerde bombaların patladığı, sivillerin katledilip, ardından da “pardon” denildiği, yani kılıçların çekildiği bir ortamda yeniden müzakere masasına nasıl oturulacak?
- BDP’liler, bu konuda o kadar da karamsar ve umutsuz değiller... “İşlerin sarpa sarmasında kimin sorumluluğu var” meselesinin bir tarafa bırakılması gerektiğini söylüyorlar. Ardından da hükümetin bazı “güven arttırıcı önlemler” alması gerektiğini söylüyorlar... Mesela ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması... Mesela KCK tutuklamalarına son verilmesi... Mesela barajın düşürülmesi...
- Ve bir mesele daha: 1 Ekim’de Meclis açılacak, BDP Meclis’e girecek mi? BDP’liler bu konuda kararsız.
- Diyorlar ki: “Gidersek bizi CHP’nin durumuna düşürmeye çalışırlar. Gidersek tabanımızla ters düşeriz... Gidersek çözümsüzlüğün payandası oluruz... Gidersek daha şimdiden başlayan ‘Tükürdüklerini yaladılar’ yaklaşımına maruz kalırız”.
- Peki ya gitmezlerse? BDP’liler, işin bu noktasında da şunları söylüyorlar: “Gitmezsek siyaset alanını terk etmiş olacağız... Gitmezsek oyun dışı kalacağız... Gitmezsek bölgeye sıkışıp kalacağız...”
- BDP eski eşbaşkanı Filiz Koçali, bu konuda bulduğu formülü şöyle ifade ediyor: “Gidersek faydası yok / Gitmezsek zararı çok”.
- Gazetecilerin genel görüşü ise “Gidin / gitmelisiniz” yönünde... Gazeteciler “BDP’nin Meclis’te olmasının faydaları” başlıklı görüşler ileri sürüyorlar. Gözler BDP cephesine çevriliyor: “Hepsini değerlendiriyoruz. Çarşamba günü (yarın) grup toplantısı yapıp kararımızı olgunlaştıracağız”. (Hürriyet)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.