'Bu aydınlar yıllarca marka isim peşinde koştu. Ama Kürt kökenli vatandaşlarımız marka değil, hizmetkar arıyor. Biz o hizmetkarları bulup çıkardık.'
'Bölge' listelerini beğenmeyenlere karşı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın söylediği bu cümle, çok şey anlatıyor. Hepsinden önemlisi, esaslı bir yaklaşım değişikliği. Ama önce, bu tespiti berraklaştıracak notlar:
VEKİLLERİ SAYIP NİTELİKLERİNİ ÖVDÜ
Başbakan, 'Hükümetin Kürt sorununa çözüm iradesi zayıfladı' diyen, 'bu aydınlar'a çok içerlemiş... O kadar ki, Strasbourg'daki Avrupa Konseyi binasının 40 No'lu odasında, Diyarbakır adaylarını 'bir, iki, üç dört, beş, altı' diye tek tek sayıp niteliklerini övdü. Oğlunu PKK saldırısında kaybeden Oya Eronat'ın davetlerini kabul etmesinin kendisini çok duygulandırdığının altını özellikle çizdi.
Üstelik anlatma ihtiyacı, Diyarbakır'la da sınırlı kalmadı: 'Bize neyi örnek olarak gösteriyorlar? Batman mı? Mehmet Şimşek'i boşuna koymadık. Batman artık bir bakanla temsil edilsin. Gaziantep? Hüseyin Çelik, Kürt orijinli bir arkadaş. Birikimse birikim; derinlikse derinlik. Şanlıurfa? Faruk Bey'in de bir anlamı var. Orada da bir bakan olsun ve birlik beraberlik katkısı bulunsun.'
DEĞİŞİMİN SOMUT İPUÇLARI
Ne var ki, bu ayrıntılı izaha rağmen, tablo açık: Başbakan Erdoğan, Kürt sorununa, bir yıl önce baktığı yerden bakmıyor. Ülkenin bu en yakıcı ve karmaşık sorununa çözüm süreci, ilk çıkış noktasından çok farklı olarak 'ekonomik sorun çözümüne' indirgenmiş görünüyor. Aslında tek başına, 'marka değil hizmetkar' tarifi bile değişimin somut bir kanıtı. Ama bu tespiti güçlendirecek, -aynı toplantıdan- başka ipuçları da var:
- PKK'dan 'dağ', Öcalan'dan 'ada' diye söz etti.
- BDP'nin sivil itaatsizlik eylemini çok sert eleştirdi: 'Biz de o yollardan geldik, biz de eylem yaptık ama yasalara karşı çıkmadık.'
- Buna karşın BDP eylemlerine karşı 'yumuşak' tavır sergileyen polislerin sabrına övgüsü. İçişleri Bakanı'na 'sabır telkin' etmesi.
- ''Diyanet'in imamlarını tanımıyoruz' böyle kampanya mı olur. Dinimizi bölüp parçalamaya dönük bir adımdır' tavrı.
- 'KCK'lılar siyaset yaptığı için tutuklanmadı. Başka şeyler var ama söylemek benim işim değil' sözü.
Sonuç olarak Başbakan'ın kimlik, dil, ifade özgürlüğü, birikmiş şiddet gibi, Kürt sorununun diğer unsurlarını anmadan geliştirdiği 'hizmetkar' söylemi; kısa vadede, seçimle bağ kurulduğu belli bir yaklaşım değişikliğinin sonucu. Bu zorunlu değişim de yola ilk çıkıldığı zamanlardaki iddialı ve kavrayıcı politik sunumunun çok gerisinde. İşin ilginç tarafı, ekonomik kalkınmaya daraltılmış bu yeni sunum, bir yerlerden tanıdık... Başbakan'ın 'hizmetkar' tanımı, söylemi farklı olsa da CHP'nin ekonomik temelli bakışına yakın düşüyor.
Başörtülü adaylar bir dönem daha bekleyecek
Bu söz, Başbakan Erdoğan'ın ağzından bu haliyle çıkmadı. Ama, Strasbourg'da sorularımıza verdiği cevapların meali tam da buydu. Bir önceki yazımda, AKP listelerinde, başörtülü aday yokluğunu, 'Erdoğan, ikinci bir Merve Kavakçı krizi istemiyor' diye yorumlamıştım. Başbakan'ın, konuya dair sorumuza 'Gerilim istemiyoruz' cevabı, teyit edici oldu. Fakat asıl vurgulanması gereken şu ki, Erdoğan, 'kendisinin ve ailesinin yaşam biçimine bakılarak' bu durumun 'bir tercih değil mecburiyet' olduğunun iyi anlaşılmasını istiyor. Fakat 'şimdilik'... Neden mi? Dünkü haberlerde Başbakan'ın vekil olmak isteyen küskün başörtülü seçmene 'yakışıksız kampanya' mesajı öne çıktı. Ancak bu Erdoğan'ın zihinsel arka planını yansıtan asıl ifade değildi. 'Başörtülü adayların bir dönem daha beklemesi gerektiği' yorumuma açıklık getiren o cümle şu: 'Bugün dünden iyi, yarın bugünden iyi olacak. Bu mesele önümüzdeki süreçte çok daha sağlam bir zemine oturacaktır.' Strasbourg gezisi, Başbakan'ın aday listelerine dönük kamuoyundan yükselen iki temel eleştiriye dair yaklaşımını, daha önemlisi arka planını öğrenmeye vesile oldu. Son bir not: Mesajlar kağıda ve söze dökülünce sert yansıyor. Ancak not etmeli ki, Başbakan bu değerlendirmeleri, o salonda son derece sakin bir üslupla ve tane tane yaptı.
Çiğdem Toker-Akşam
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.