-Almanya Parlamentosu 1915 olaylarına ilişkin tasarıyı onayladı. “Sorunları azaltmak, dostları çoğaltmak lazım” demiştiniz. Mesela bu durumda nasıl mümkün olacak bu?
Biz, “Niyet hayır, akıbet hayır” diyoruz. Dolayısıyla bizler dostlarımızı çoğaltmanın gayreti içinde olacağız. Ama aksi şekilde davrananlar, önemli bir dostlarını kaybetmiş olurlar. Oradaki parlamentoda yapılan tartışmaların notları bana ulaşmış değil. O notlar üzerinden bir değerlendirme yapacağız. Almanya Parlamentosu’nda alınan o kararın, esasen bir kıymeti harbiyesi yok. Bizim 1915 olaylarıyla ilgili yaklaşımımızın ne olduğu ortada. Birileri o tür bir karar aldı diye tarihimiz değişecek değil. Farkında olmadıkları konu şu: Türkiye gibi bir dostu kaybetme riskiyle karşı karşıyalar.
-Kararı, Türkiye’nin mülteci politikasına karşı bir adım olarak yorumlamak mümkün mü?
Geri kabul anlaşması, vize serbestisi gibi meseleler, AB’yle ilgili konular. Bizim bu konulardaki tavrımızın ne olduğu da belli. Bunu Şansölye Merkel’e de anlattım. Söz konusu iki konu eşzamanlı olarak yapılmak durumundadır.
-Peki Türkiye, karara karşı ne gibi adımlar atacak?
Almanya Parlamentosu’nun kararı hayra alamet bir adım değil. Önce gereken değerlendirmeleri yapmamız lazım. Öfke ile kalkıp zararla oturmak bize yakışmaz.
-Almanya’ya karşı ekonomik tedbirler gündeme gelebilir mi?
Bu tür şeyleri konuşmak için erken. Oturup olayı iyi değerlendirmemiz lazım. Ama enteresan olan bir şey var. Burada da bir üst akıl var. Oylamada bir ret, bir de çekimser, bir de oylamaya katılmamış olanlar var. Almanlar için bu kadar milli bir mesele mi bu? Geçen sene 1915 olaylarının 100’üncü yılıydı. Böyle bir tasarı niye geçen sene oylanmadı da bu sene oylandı? Bunlar düşündürücü tabii! Üst akıldan kendilerine böyle bir talimat gelmiş olmalı ki böyle bir adım attılar. Şimdi merak ediyorum: Alman yöneticiler böyle bir karardan sonra benim şahsıma, Başbakan’ımıza hangi yüzle bakacaklar acaba?
-Merkel’in oylamaya katılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaptığımız telefon görüşmesinde, elinden geleni yapacağını söylemişti. Ben 40 yıldır siyasetin içindeyim. Grubun ikna edilememesini anlayamıyorum. Keşke katılıp oyunu verseydi.
-Karar, günlük mülteci konusuyla ilgili olabilir mi? AB ile müzakereler etkilenir mi?
Mülteciler meselesi Avrupa Birliği ile alakalı. Almanya’yla olan hadiseye, Almanya’yla alakalı bir mesele olarak bakmak lazım. AB olayını ayrı değerlendirmek lazım.
-Almanya’ya yönelik bir operasyon gibi de görülebilir mi? Türkiye ile ilişkiler sabote ediliyor.
“Alman ekolü” diye bir ifade kullanmıştım. Bu ekol şu anda Türkiye üzerinde bazı operasyonların içinde, peşinde. Bu konuda Alman medyası da bir hayli aktif. Türkiye’de bağlantıları da var tabii.
-İsrail’le görüşmeler ne aşamada?
Mayıs sonuna doğru neticeye bağlanır diye düşünüyordum. Bazı gelişmeler sebebiyle bir sarkma oldu. Bu konudaki şartlarımızın ne olduğunu biliyorsunuz. Özür, tazminat, Gazze’ye ambargonun kaldırılması. Özür ve tazminatın ardından, ambargonun nasıl kaldırılacağının netleşmesini bekliyoruz. Mutabakat sağlandığında görüşmeler neticelenmiş olacak.
-Suriye konusunda “ABD taahhütlerini yerine getirmezse, kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” diyorsunuz. Neyi kastediyorsunuz?
Bizim gerek Suriye’de, gerek Irak’ta, NATO müttefikleri olarak ABD ile ortak çalışmalarımızın olması gerekir. Genelkurmayları ile bizim Genelkurmay’ımız görüştü. Görüşmeler olumlu gelişiyor. En son Münbiç’i DAEŞ’ten arındırma meselesiyle ilgili olarak da görüşmeler oldu. Türkiye olarak biz hassasiyetimizi, kararlılığımızı muhataplarımıza söyledik.
-Münbiç’te son gelişmelerle ilgili olarak size gelen bilgiler ne yönde?
Bize gelen bilgilere göre 12 köy DAEŞ’ten alındı. İlerleme her geçen gün devam ediyor. Münbiç Kürtlerin değil, Arapların yaşadığı bir yer. Kürtlerin gelip oraya yerleşmeleri gibi bir mantık olmaz. Teşrin Barajı’nın doğusu-batısı meselesi var. YPG’nin batıya geçmesini istemiyoruz. ABD ise “Lojistik için gelseler de geri dönecekler” diyor. Dedikleri gibi mi olacak, izliyoruz. Aksi bir gelişmeye, Araplar da müsaade etmez.
-Türkiye-Rusya ilişkileriyle ilgili Putin’in ve sizin pozitif açıklamalarınız oldu. Diğer Rus yetkililer ise farklı şeylerden söz ediyor.
-Putin’in açıklamalarına itibar edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Negatif yaklaşımlar sergilemenin doğru olmadığını düşünüyorum. İyi siyaset, Rusya ile Türkiye gibi iki büyük ülke arasındaki ilişkilerin önünü tıkamayı değil, önünü açmayı esas almalıdır. Dolayısıyla olmayacak taleplerden söz etmek doğru değil. Biz Türkiye-Rusya ilişkilerinin böyle bir hadiseye kurban edilmemesi gerektiği kanaatindeyiz.
'PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI VE BAŞKANLIK ÇOK DA FARKLI DEĞİL'
-Başkanlık sistemi mi partili Cumhurbaşkanlığı mı? Hangisi daha olası?
Parlamentonun yol haritasında bazı öncelikleri var. Arkadaşlar, “İç tüzüğün mutlaka değişmesi gerekiyor” diyorlar. Başbakan’lığımın son 5-6 yıllık döneminde, aslında benim hedeflerimin arasındaydı. Zannediyorum ilk fırsatta bu iç tüzüğü değiştirecekler. Derinliği olan çok maddeli bir çalışma, ancak sağlıklı bir iç tüzükle mümkün olabilir. Anayasa komisyonunda yaşanan olayları biliyoruz. O tür olaylar yaşanmamalı. İcabında 40-50 kişi, 316 kişinin kullandığı sözle mukayese edilemeyecek zaman kullanıyor. Önerge üstüne önerge vererek zaman kaybına yol açılmasına mani olunmalı. Başkanlık sistemi, partili Cumhurbaşkanlığı aslında çok çok farklı şeyler de değil.
-Mevcut koşullarda, partili Cumhurbaşkanlığı’nın daha kolay mümkün olabileceğini söyleyenler var.
Aslında ben, partili Cumhurbaşkanlığı meselesini Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde de dillendirmiştim. Ama bunu anlamak istemeyenler, hadiseye farklı yaklaştılar.
-Yine de nihai hedefiniz, partili Cumhurbaşkanlığı’ndan ziyade başkanlık değil mi?
Çok da fark etmiyor. Bu konu öyle çok çok siyah beyaz değil. O kadar birbirinden kopuk değil. Bütün mesele partili Cumhurbaşkanlığı’nın içini neyle nasıl dolduracağınız. Önemli olan bunun içini adil bir şekilde, demokratik hukuk devleti kuralları çerçevesinde doldurabilmek. Ben dünyadaki çeşitli uygulamaları inceleyerek kendi sistemimizi oluşturabileceğimizi de söyledim. Bir arı gibi tüm çiçeklerden nasibimizi almayı, böylece en idealini ortaya koymayı önerdim. Bunu “Türk tipi başkanlık” olarak ifade ettim, ondan da rahatsız oldular.
MGK’NIN ‘PARALEL YAPI’ KARARI
-Son MGK’da tavsiye kararında paralel yapı, “Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) diye nitelendi. Bakanlar Kurulu kararının ardından, bu terör örgütü, Türkiye’nin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne de girmiş olacak.
Bu, paralel yapıyla mücadele konusunda yargının da elini güçlendirecek. Paralel yapıyla ilgili yargıdan çıkmış olan bazı kararlar var zaten. Bu yeni süreçle belki başka kararlar da çıkacak.
-Ama bu terör örgütünün başı ABD’de yaşıyor. Oradaki bazı yetkililer ise ABD’de işlenen bir suç olmadığı için bir şey yapmanın mümkün olamayacağından söz ediyor. ABD’nin tutumunda da değişikliğe yol açar mı?
Bunu hep beraber göreceğiz. Terör örgütü söz konusu olduğunda ABD kanunlarında CIA ve FBI’a araştırma yapma talimatı verilmesi mümkün. Bu çerçevede, oradaki federal hâkimler, savcılar harekete geçebilirler.
-Uganda ve Kenya’da gündeme geldi mi paralel yapı meselesi? Uganda’da hâlâ 2 okulları, 60 dönüm arazileri var. Kenya’da da TUSKON’un şubesi çalışıyor.
Konuştuk. Bilgileri paylaştık. Dediklerimizi not aldılar. Türkiye Cumhuriyeti’nde bunlara nasıl bakıldığını öğrenmelerinin ardından, bu ülkeler de artık bunlara farklı bakacaklardır. Anlattıklarımız neticesinde, buradaki yöneticilerin kulağına en azından kar suyu kaçıyor. Bunlara artık şüphe ile bakıyorlar. (Habertürk)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.