Dünya Yazarlarından Özetler (27-28 Ekim 2009)
Dünyanın önde gelen basın organlarında 27-28 Ekim tarihlerinde öne çıkan güncel köşe yazıları:
ABD'nin küresel hakimiyeti çoktan sona erdi
Rekabet gücü azalan Washington daha ne kadar uzak yerlerde karakollar bulundurup savaşmaya devam edecek? ABD, Mart’tan itibaren Irak’tan muharip birliklerini çekerken ülkede yeni hükümetin kurulması üzerine asabi bir pazarlık yaşanıyor olacak.
THE NATION
Michael T. Klare: Amerikan istihbaratı Amerika’nın küresel hakimiyetinin önümüzdeki 15 yıl boyunca yavaş yavaş yok olacağı tahmininde bulunmuştu. Ama bu şimdiden gerçekleşmiş gibi.
Uluslararası ekonominin yönetiminin ABD’nin baskın olduğu G7’den “çok kutuplu” G20’ye geçmesi, doların hakimiyetini sona erdirmek isteyen devletlerin ortak çabaları, BRIC ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) bir çok konuda koordineli hareket etmeye başlamaları, Rusya ve Çin’in İran’a ambargo koymaya direnmeleri, derinleşen Çin-İran ilişkileri, Washington’un Afganistan konusunda istediği uluslararası desteği bulamaması ve nihayet 2016 Olimpiyatlarını Chicago değil Rio’nun kazanması bu durumun somut göstergeleri.
Rekabet gücü azalan Washington daha ne kadar uzak yerlerde karakollar bulundurup savaşmaya devam edecek?
FINANCIAL TIMES
Martin Wolf: Merkez bankalarının enflasyon hedeflemesi yaptığı, borsalarda ve kredi piyasalarında ne olduğuyla ilgilenmedikleri dönem geride kaldı.
Krizden ve bu “zorla beslemeden” sonra ortaya dengeli bir dünya ekonomisi çıkacak mı? Piyasaların “kusurlu bir yetkinliği” var. Varlıkların olduğundan fazla değer kazanmasının yıkıcı sonuçları oluyor.
Merkez bankaları bu balonları tehlikeli düzeye gelmeden patlatmalı. Çok büyük krizler yaşamamak için arada bir küçük durgunluklar yaşamayı göze almalıyız.
Gideon Rachman: Avrupa Birliği (AB) Başkanlığına adaylığı ilgili iki problem var. Birincisi, pozisyonun meşruiyetinin zayıflığı. İkincisi, bir Avrupa dış politikası oluşturma konusundaki bölünmüşlük. Her iki problem de Tony Blair’ın aday gösterilmesi ile kötüleşir.
Muhafazakarların Blair aleyhine yaptığı kampanya Avrupa’da önemli bir etki yapmış gibi görünüyor. AB Başkanını doğrudan seçimle belirlemek için daha çok erken. Sarkozy’nin Finlandiya’nın kuzeyinde, Merkel’in Polonya’da seçim mitingi yapmasını düşünmek bile zor. Sonuçta Başkan 27ülkenin hükümetlerince seçilecek.
Ama göreve gelen düşük profilli bir koordinatör mü olmalı, yoksa dünyayı turlayan yüksek profilli bir “lider” mi? İkinciyi tercih edenler Blair’i destekliyor. Ama seçilmemiş olmak Başkan’ın çok güçlü bir portre çizme şansını ve hakkını sınırlayabilir.
Ayrıca Blair kıtada Irak yüzünden hala tartışmalı bir politikacı. Ayrıca öyle olmasa bile bir Başkan’ın “bölünmüş” Avrupa’nın tümü adına konuşması kolay olmaz. Ama bu imkansız da değil.
İran konusunda AB tek sesli olmayı başarabiliyor. Lizbon Anlaşması’nın yaratacağı Dışişleri Bakanlığı ve diğer destek unsurlarla beraber temel ve uzun dönemli konularda daha uyumlu ve etkili ortak politikalar geliştirilebilir.
NEW YORK REVIEW OF BOOKS
Joost R. Hiltermann: ABD, Mart’tan itibaren Irak’tan muharip birliklerini çekerken ülkede yeni hükümetin kurulması üzerine asabi bir pazarlık yaşanıyor olacak.
Eğer milli güçler durumu kontrol edemezlerse siyasi liderliğin eksikliği ile güvenliğin çökmesi aynı anda yaşanabilir. Eğer bu arada politikacılar ve onlara bağlı milisler şiddete başvurursa devlet siyasi, etnik ve mezhepsel çizgilerde bölünebilir.
THE NEW YORK TIMES
Tom Friedman: ABD’nin Afganistan’da ulus inşasını haklı çıkaracak ve destekleyecek Afgan ortakları, müttefikleri, iç desteği ve para kaynakları yok. Irak’ı dönüştürürsek tüm Orta Doğu’yu dönüştürebiliriz. Afganistan’ı dönüştürürsek Afganistan’ı dönüştürürüz.
Peter W. Galbraith: Afganistan seçim hilelerini mümkün kılan koşullar devam ediyor. Birleşmiş Milletler ikinci tur seçimi gözetecek yeni bir temsilci atamalı.
HAARETZ
Mohammed Heykel: Cemal Mübarek babasının yerine geçmeye uygun değil. Mısır’da iktidarı yeni nesle devir sürecinde tecrübe, saygınlık ve becerileri kanıtlanmış isimlerden oluşan bir konsey oluşturulmalı.
Bu kurulda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı El Baradey, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, İstihbarat Başkanı Ömer Süleyman ve Nobel ödüllü kimyacı Ahmed Zevail gibi isimler olmalı.
IRAQ AND GULF ANALYSIS
Reidar Visser: Kerkük’te seçimle ilgili üç ihtimal var.
Birincisi, şehre büyük çaplı yeni göçmen hareketinin yaşanmasından önce düzenlenen 2004 seçim listelerinin kullanılması. İkincisi, seçim sandıklarını Kerkük’ü coğrafi, etnik veya mezhep temelli olarak değil ama yeni gelenlerle eskiden burada olan seçmenler arasında ayırım yaparak ikiye bölmek. Üçüncüsü, kayıtlar tekrar elden geçirilene kadar seçimlerin ertelenmesi.
DER SPIEGEL
Charles Krauthammer: Nobel Barack Obama ile ilgili içerideki olumsuz imajı güçlendireceği için kendisi için olumsuz etki yapar.
Brezilya’ya hep “geleceğin ülkesi” denir ama o gelecek hiç gelmez. Obama da Brezilya gibi. Tek yaptığı evrensel klişelerle dolu konuşmalar.
Avrupalılar dört-beş yüzyıl dünyayı yönettikten sonra son 60 yıldır Washington’un koruması ve her zaman da ince olmayan bir tür kontrolü altında olduğu için Amerika’nın gücünün azalmasını görmeyi seviyorlar. Obama bunu gerçekleştirmeye çok uygun.
ABD hegemonyayı hedeflemediği halde bunu elde eden tarihteki tek güçtür. Obama, “hiç bir ülke başkasına hakim olamaz. Zaten olmamalı da” diyor. 8 yaşında bir çocuk bile ilk cümlenin doğru olmadığını bilir. İkinci cümle ise tam bir yeniyetme hayalciliği. Ruslar, Çinliler ya da Almanlar egemen olsalar böyle konuşurlar mıydı?
Çin yükseliyor ama Hindistan’ın daha gidecek çok yolu var. ABD hegemonyası bir gün kaybolacak ama şimdi değil. Borç sorunumuz doları zayıflatabilir ve hatta hiperenflasyona neden olabilir. Ama hiç bir şey kaçınılmaz değildir. Her şey bize bağlı, doğru tercihler yaparsak güçlü kalırız.
Liberal vizyon ABD’yi ne olduğu belirsiz bir enternasyonel vizyonun altına yerleştirmeye çalışıyor. Halbuki “uluslararası toplum” gerçek değil, bir kurmaca, bir saçmalık. Uluslararası kurumlar yüzde 90 değersiz, yüzde 10 zararlı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’na bakın: zararlı normları öne çıkarıyor, özgürlük ve Yahudi karşıtı. Yokluğu dünya için daha hayırlı olur.
Obama sıradanlaşıyor. Sihirli karizmatik bir liderken alelade bir siyasetçiye dönüştü. Söylenenlerin aksine bir sağlık reformunu geçirecektir ama iklim değişikliği ile ilgili bir yasa geçiremez. Sandığı gibi “dönüştüren” bir başkan olmayacak.
Amerika’yı Avrupa tarzı sosyal demokrat tarz bir devlete dönüştürmek istiyor. Amerika’da siyaset “orta sahada oynanır”, o ise bunu kenara taşımaya çalışıyor. Sağlıkta da iklim konusunda da seçimden önce reform sözü vermişti tüm sistemi yeniden inşa etmeyi değil.
Kendisine verilen desteği yanlış okudu. Krizin altıncı haftasında, zayıf bir rakibe ve yıpranmış bir partiye karşı sadece yüzde 7 oy farkla kazandı ve bunun çok büyük değişiklikler yapma hakkını düşündü. ABD’de bir dayanışma kültürü eksikliği var.
Roosevelt ülkenin ruhunun değişebileceğini göstermişti. Partisinin sol kanadı Obama’dan memnun değil çünkü eşcinseller gibi konularda bu kanadı dikkate almadı, terör tutukluları gibi bazı konularda Bush politikalarını devam ettiriyor ve eğitim ve enerji konularında başarı sağlayamadı.
ABD’de doktorlar tazminat davalarına karşı kendilerini korumak için abartılı işlemlere ve gereksiz testlere başvuruyor. Bu da yüzlerce milyar dolarlık israf yaratıyor. Demokratlar bu tür davalara bakan avukatlardan çok bağış aldıkları için konuya el atmazlar. Onlar devletin sağlık sektörünün kontrolünü dolaylı olarak ele geçirmesini, sigorta şirketleri üzerindeki düzenlemeleri arttırmayı ve sigortasızlara sübvansiyon sağlamak istiyorlar. Ama bunlar maliyetleri azaltmaz.
Obama Afganistan’a asker göndererek kendi halkına Nobel’in kendisini etkilemeyeceğini göstermeye de çalışabilir. Eğer stratejinin değişmesi gerektiğini düşünüyorsan bunu sessizce yap. Ama ne yapacağını bilmediğini, Hamlet gibi kararsızlık içinde kıvrandığını dünyaya gösterme, zaten isteksiz olan müttefiklerin moralini bozma.
Afganistan gerekli bir savaş mı, yoksa bir “tercih savaşı” mı? Kundera Çekoslovakya’yı düşünerek “küçük bir ülke ortadan kaybolabilecek ve bunu bilen ülkedir” demişti. ABD, İngiltere, Fransa böyle değil. Bu ülkeler yenilebilir ama ortadan kaybolmaz. Süper güçler için çok az savaş bu anlamda gereklidir.
Teoride Amerika kendini tecrit edip, her yerden çekilip yine de ayakta kalabilir. Bu nedenle soru çok anlamlı değil. Afganistan’da kalmanın mı ayrılmanın mı daha riskli olduğuna karar vermeliyiz.
General McChrystal dünyanın en önemli terörle mücadele uzmanıdır. Adamları beş yıl Irak’ta bu konuda çok büyük başarılar elde ettiler, binlerce terörist öldürdüler. Şimdi bu adam Obama’ya Afganistan’da aynı şey yapılamaz, halkı korumak lazım diyorsa ona kulak vermeli.
Obama’nın dünya görüşü o kadar naif ki kendisinin bir “Obama doktrini” geliştirebileceğinden emin değilim. Barışın uluslararası normlar, kurumlar ve uzlaşma ile sağlanabileceğini sanıyor. Doktrin kavramına büyük bir saygım var, ama buradan doktrin çıkmaz.
İran, Kuzey Kore, Rusya, Ortadoğu’nun gösterdiği gibi dünya “tatlılık ve güzellik”le dönmüyor. Önemli olan kurumlar değil çıkarların buluşmasıdır. Küresel ısınma konusunda iddialar hala varsayımsal ve maliyetler de çok yüksek. Çözüm en azından bir süreliğine nükleere geçmek.
Her şeye rağmen Obama tekrar seçilebilir. Çünkü karşı tarafta gerçek bir rakip yok. Her şey ekonomiye bağlı. Dönemlerinin başında durgunluk yaşayan başkanlar tekrar seçiliyor, dönemin sonuna doğru yaşayanlar (Baba Bush, Carter) seçilemiyor. Demokratlar seneye Kongre seçimlerinde çok sandalye kaybedecekler ama 2012’ye doğru ekonomi tekrar yükselişe geçecektir.
Amerikan siyasi tarihinde döngüler vardır. Her dört yılda bir muhalefet kendini yeniden tanımlar. Parti yapıları akışkandır. Cumhuriyetçiler kendilerini toplayıp yine döneceklerdir. Sarah Palin ciddi bir aday değil. Mitt Romney ise ekonomiden anlayan ciddi bir adam.
General Petreaus’un da ismi gündeme gelebilir. Bana partinin lideri diye bakanlar var ama bu daha çok yaşımla ilgili bir durum. Partinin “hayır partisi” olduğu şeklinde güçlü bir algı var ve siyasette algılar önemlidir.
Tarih Truman’a yaptığı gibi Bush’u da rehabilite edecektir. Irak’taki kayıplar Kore’dekinin onda biri. Bush asker artırımı konusunda doğru karar verdi. Eğer Irak kendine yeten ve biraz dost bir ülke olabilirse bu komünist olmayan Kuzey Kore’den çok daha büyük bir başarı olur.
Ortadoğu çok daha önemli bir bölge. 11 Eylül’den sonra büyük başka bir saldırıya maruz kalmamış olmamız kaza değil. Afganistan “alması” kolay ama “tutulması” zor bir ülke. Her başkan tek bir şeyle hatırlanır. Bush da güvenliğimizi sağlayan başkan olarak hatırlanacaktır. Obama’nın ne için hatırlanacağını söylemek için daha erken. Belki de seçilebilmiş olmasıyla.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.